Ankara saldırısıyla ilgili o tweet'lerin sahibinden açıklama
Saldırı öncesinde yazdığı mesajlar nedeniyle suçlanan ve gözaltına alınan Dr. Erhan Özel açıklama yaptı.
Ankara'daki bombalı saldırı öncesinde Twitter'dan "Bomba Ankara'da patlayacak!.." mesajı yazdığı gerekçesiyle gözaltına alınan ancak daha sonra serbest bırakılan "@DrBereday" hesabının kullanıcısı Doktor Erhan Özel yazılı bir açıklamayla kendisiyle ilgili iddialara yanıt verdi.
Yazdığı bir tweet nedeniyle Ankara'daki katliam saldırısının 'şüphelisi’ olarak gözaltına alınan Doktor Erhan Özel, hakkında medyada yer alan suçlamalara da cevap verdi. Hükümete yakın yayın kuruluşları, daha gözaltına bile alınmamışken, Erhan Özel’in PKK ’lı olduğunu, hatta HDP sosyal medya ekibinde Selahattin Demirtaş’ın danışmanı olarak çalıştığını öne sürmüştü. HDP’ye yakın bazı kaynaklarda ise Özel’in MİT elemanı olduğuna yönelik iddialar yer almıştı.
Erhan Özel, AKP ’nin “PKK’lı" iddiasına, “hakkımda ‘sosyal medya başdanışmanı, örgüt üyeliği’ gibi iftiralar aracılığıyla bazı odaklar tarafından kirli bir algı yönlendirmesi faaliyetine girişilmiştir” derken, MİT elemanı olduğuna ilişkin iddialar için ise “Kürtler adına faaliyet gösterdiği iddia edilen bazı basın-yayın kuruluşlarında medya elemanı ve gazeteci olarak geçinenlerin de olası bilgi eksikliği, doğru ve güvenilir haber kaynağı zafiyeti veya bilemediğim ‘başka’ nedenlerle bu iddiaların merkezinde bulunmasını, bu yargısız infaz korosunun şefliğini hevesle üstlenmesini ise ayrı bir trajedi olarak kamuoyunun dikkatine sunuyorum” dedi.
Erhan Özel o mesajı neden yazdığıyla ilgili ise, “Suruç ve Diyarbakır’daki bombalı terör saldırılarının ardından erken seçim gününe dek yapılacak miting ve toplantılarda benzer terör saldırılarının yaşanabileceği olasılığını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktur” dedi.
“@DrBereday” adlı hesabın kullanıcısı doktor Erhan Özel’in açıklamasının tamamı şöyle:
“Açıklamalarıma öncelikle Ankara'da vuku bulan bombalı terör saldırısında yaşamını kaybedenlerin, yaralıların ve onların yakınlarının acısını yürekten hissettiğimi belirterek başlamak istiyorum.
Bu insanlık dışı saldırının faillerinin ve arkasındaki karanlık odakların bir an önce yakalanarak adalete teslim edilip, hukuk çerçevesinde hak ettikleri cezayı almaları için gereğinin yapılmasını talep ve temenni ediyorum.
Bombalı terör saldırısını medyadan öğrendiğim an yaşamını kaybeden, yaralanan her bir canın acısını kendi öz acım olarak hissettiğimi tüm samimiyetimle paylaşmak istiyorum.
Ankara’daki bombalı terör saldırısı öncesi Suruç ve Diyarbakır’da gerçekleşen bombalı terör saldırıları ve seçimler sonrası tekrar alevlenen Devlet-PKK çatışması, Diyarbakır, Silvan, Lice, Nusaybin, Cizre’de ardı sıra yaşanan gelişmeler, mayınlı, bombalı patlamalar tüm kamuoyunun malumudur.
Suruç ve Diyarbakır’daki bombalı terör saldırılarının ardından erken seçim gününe dek yapılacak miting ve toplantılarda benzer terör saldırılarının yaşanabileceği olasılığını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktur.
Mükerrer zamanlarda basın yayın organları, sosyal medya ve hatta TBMM’ye verilen bir soru önergesine de konu olan, birçok kişinin de öngörüde bulunup dillendirdiği gibi tamamen tahmin, ihtimal ve olasılıklara dayanan fikir egzersizleri ve düşünce doğaçlamalarımı ben de sosyal medyada paylaştım.
Öte yandan, yapılacak seçimler öncesi çeşitli aktörlerin Kandil-KCK’ya tek taraflı ateşkes çağrısı yapması talebinde bulunduklarına dair duyumlardan kamuoyu haberdardı. Ankara mitinginde KCK’nın Pazar günü yapması beklenen tek taraflı ateşkes çağrısının duyurusunu, erkenden belki de bu mitingde yapılması sahiden de Türkiye siyaset gündemi üzerinde iletimde de belirttiğim gibi ‘bomba’ etkisi yapacaktı.
İletilerimin saldırı öncesine yakın saatlere denk gelmiş olması nedeniyle vahim saldırı sonrası gerek sosyal medya ve gerekse çeşitli basın yayın kuruluşları tarafından asılsız ve dayanaksız, düzmece bir takım iddialarla tarafıma yönelik adeta bir linç ve yargısız infaz kampanyası başlatılmış, kişilik haklarım ihlal edilmiştir.
İletilerim nedeniyle bu eylemle bağım kurulmaya çalışılmış, hakkımda ‘sosyal medya başdanışmanı, örgüt üyeliği’ gibi iftiralar aracılığıyla bazı odaklar tarafından kirli bir algı yönlendirmesi faaliyetine girişilmiştir.
Diyarbakır’da doğmuş, büyümüş, ilk-orta-lise ve tıp fakültesi eğitimini Diyarbakır’da tamamlayıp yine aynı kentte 20 yıldır hekimlik mesleğini sürdüren bir insan, bir Kürt’üm. İcra ettiğim hekimlik mesleğinin meslek ahlakı, etik - deontolojik kuralları gereği ve benimsediğim yaşam felsefesi olarak yaşam hakkının en kutsal ve temel insan hakkı olduğuna inanmaktayım.
Hak ve özgürlük taleplerinin silahlı şiddeti fetişleştirip, mutlaklaştıran mücadele yöntemleri ile yürütülmesini doğru bulmadığımı böyle düşünenlerle hayata aynı noktadan bakmadığımı tüm fırsat ve ortamlarda dile getiren bir insanım.
Hiç bir legal siyasi parti üyesi değilim. Hiçbir illegal örgüt ya da organizasyon ile de direct/indirect bir bağlantım olmamıştır. Bu vb. suçlamalarla hiçbir zaman gözaltı, soruşturma, cezaevi süreci yaşamadım.
Tıp Fakültesi öğrenciliğim boyunca iki kez gözaltına alındım, ikisi de insanlığa karşı işlenmiş birer suç örneği olan katliam protestosu temalı gösterilerdi; Maraş Katliamı Protestosu ve Halepçe katliamı protestosu. Tıpkı Ankara’da vuku bulan katliam gibi.
Diyarbakır Tabip Odası, SES, İHD, Uluslararası Af Örgütü gibi mesleki örgütler ve insan hakları mücadelesi veren organizasyonlarda üye ve yönetici olarak belirli dönemlerde görev yaptım.
Genelde insan hakları, özel olarak İşkencenin tespiti, önlenmesi, etkin mücadele edilmesi alanlarında gönüllü bir aktivist olarak çalıştım.
Ankara’daki terör saldırısı öncesi birçok kişi tarafından da daha önce dile getirilmiş olan, tahmin ve olasılıkları sıralayan iletilerim nedeniyle Diyarbakır’da gözaltına alındım.
İkametgahıma yapılan polis baskını ile gözaltına alınırken olayın aydınlatılması için ve bir ilintimin olmadığı konusunda emin olduğum için telefonlarım dahil ikametgahım ve işyerimdeki tüm elektronik cihazları kolluk güçlerine şifreleri ile birlikte gönüllü olarak tutanak karşılığında teslim ettim.
Diyarbakır’daki gözaltı sürecimden sonra hava yolu ile Ankara’ya kolluk gücü eşliğinde transfer edilerek Ankara Adliyesinde çıkarıldığım mahkemeden ‘yurt dışı yasağı denetimli serbestlik kararı’ ile serbest bırakıldım.
Serbest bırakılınca gözaltında bulunduğum süre içinde bazı haber ajansları tarafından hakkımda ileri sürülen asılsız iddialar olduğunu öğrendim.
Ben henüz gözaltında kolluk güçleri ve adli merciler denetiminde soruşturma safhasında iken hangi kaynaktan ve hangi ilişkilerle elde edildiği meçhul biçimde kimlik bilgilerim ve yalan yanlış başka bilgiler bazı merkezlerce dolaşıma sokulmuştur. Medyanın neredeyse tamamı da bunları araştırmadan kamuoyu ile paylaşmışlardır. Çeşitli gazeteler bunu sayfalarına taşımış ve köşe yazarı adı altındaki masa başı kalemşörler bu kirli bilgileri taraf oldukları cephe ile karşıt cepheler arasındaki iktidar çatışmasının bir enstrümanı olarak kullanma yoluna başvurmuşlardır.
Bu yargısız infazda ‘görevli’ oldukları anlaşılan basın kuruluşları ve medyanın tetikçi kalemşörleri devletin kolluk güçleri tarafından gözaltına alınmış bir kişiye dair yayınladıkları kişisel bilgiler ve görüntüleri, iftiradan ibaret iddialarını hangi karanlık ilişki ve haber kaynaklarına dayandırdıklarını açıklamakla mükelleftirler.
Kürt’ler adına faaliyet gösterdiği iddia edilen bazı basın-yayın kuruluşlarında medya elemanı ve gazeteci olarak geçinenlerin de olası bilgi eksikliği, doğru ve güvenilir haber kaynağı zaafiyeti veya bilemediğim ‘’başka’’ nedenlerle bu iddiaların merkezinde bulunmasını, bu yargısız infaz korosunun şefliğini hevesle üstlenmesini ise ayrı bir trajedi olarak kamuoyunun dikkatine sunuyorum.
Bazı odaklar tarafından icra ettiğim hekimlik mesleği dışında bir başka devlet görevi yaptığım iddia edilerek asılsız ve mesnetsiz haberler dolaşıma sokulmuştur. Bu şekilde tahrike ve provokasyonlara açık bir duruma sebebiyet verilmiştir.
Şiddetin ve çatışmanın egemen olduğu, karanlık güçlerin izlerinin iç içe geçtiği bu kentte bir insan, Kürt ve insan hakları savunucusu olarak bu asılsız ithamlara maruz bırakılmış olmam beni ve ailemi çeşitli karanlık güçlerin hedefi haline getirmiş oldu.
Bu kirli tezgaha alet olan tüm basın-yayındaki aktörlerin hakkımda ileri sürdükleri asılsız haberler ve iddiaları geçerli kanıtlarla ispata veya düzeltip tekzip etmeye davet ediyorum. Aksi halde bu durum iddia sahiplerinin kendi karanlık pozisyonları ve art niyetlerinin ifşası anlamına gelecektir.
Tüm özgeçmişimin her anı ile başı dik ve alnı ak her şeyden önce bir insan, bir insan hakları savunucusu, bir Kürt olarak; gerek adli mercilerin ve gerekse nereden yönlendirildikleri malum tetikçi medya unsurlarının tüm iddialarını asla ve kat’a kabul etmediğimin kamuoyunca bilinmesini istiyorum.
Emniyet, savcılık ve gerekse sevk edildiğim mahkemede tekrarladığım biri biriyle aynı, doğrulardan ibaret olan ifademle de bu sabittir.
Karanlık odaklarca yönlendirilen unsurların komploları karşısında ödün vermeyeceğim bilinmelidir.
Ayrıca, özel bilgilerimi paylaşan, kişilik haklarımı ihlal eden, benim ve ailemin yaşam hakkını riske eden asılsız, acımasız, kirli iddia ve iftiraları ortaya atan, yayılmasını sağlayan ve paylaşan bu yargısız infazın yürütücüleri hakkında tüm hukuki yöntemlere başvurup, hesap soracağımı buradan kamuoyuna duyuruyorum.
Bundan böyle bana yahut aile bireylerimden birine yönelik herhangi bir şiddet saldırısının faillerinin bu asılsız iddiaları ileri sürenler, haber olarak servis edenler, kullanan ve yayanlar olduklarının kamuoyu tarafından bilinmesini istiyorum.
Bu kirli tezgahın neden olabileceği her türlü olasılığın başta devletin adli mercileri tarafından dikkate alınmasını talep ediyorum.
Bu durumu Sivil toplum örgütlerinin, insan hakları kuruluşlarının, bariz bir medya etiği ihlali içeriyor olması sebebiyle de basın yayın meslek örgütlerinin dikkatine sunuyorum.
Adli mercileri, STK’ ları, kamuoyunu bu ve benzeri her türlü yargısız infaza karşı duyarlı davranmaya ve tepki göstermeye davet ediyorum.”