01 Şub 2018 11:58 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 18:47

ANALİZ - Terörü meşrulaştırma aracı olarak YPG’li kadın 'savaşçılar'

- “Kürt kadın savaşçı” efsanesinin altında yatan söylem, Suriye iç savaşının başlangıcından bu yana terör örgütünün, dünyaya ve özellikle Batı’ya yönelik halkala ilişkiler ve meşrulaştırma stratejisidir- Bu söylemsel stratejinin temelinde ise bıçkın bir dikotomi yatmaktadır: Bir tarafta “gerici...

İSTANBUL (AA) -İBRAHİM EFE- Zeytin Dalı harekatının dokuzuncu gününde, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu mensupları Burseya dağını ele geçirdiği sıralarda, Rudaw English’in twitter hesabından, YPJ militanı 20 yaşındaki bir kadının gerçekleştirdiği intihar saldırısında bir Türk tankını imha ettiği ve Türk askerleri öldürdüğü haberi paylaşıldı. Zamanlama açısından haberin, örgütün moral yükseltme ve cesaret aşılama stratejisinin bir parçası olduğu görülebilir. Ancak daha önemlisi, habere konu olan “Kürt kadın savaşçı” efsanesinin altında yatan söylemsel stratejidir: Suriye iç savaşının başlangıcından bu yana örgütün, dünyaya ve özellikle Batı’ya yönelik halkala ilişkiler (PR) ve meşrulaştırma stratejisi. Bu söylemsel stratejinin temelinde ise bıçkın bir dikotomi yatmaktadır: Bir tarafta Suriye’de oluşan iktidar boşluğunu doldurmak için üretilen “gerici, dinci ve kadın düşmanı” DEAŞ ve diğer tarafta onun zıttı ve bir anlamda antidotu olarak üretilen “özgürlükçü ve kadınları özgürleştiren”, Amerika’nın topyekûn ve zorlama ile Suriye Demokratik Güçleri adını verdiği, PYD, YPG ve YPJ gibi örgütler. Bu söylemsel savaşın, hem bölgesel hem de beynelmilel izleyiciler için önemli ölçüde cinsiyetçi ve estetik işaretler içerdiği görülmektedir. [1] Bu minvalde, bu yazı “Kürt kadın savaşçı” efsanesinin işlevini ve özelliklerini şarkiyatçılık bağlamında ve semiyotik bir yöntemle incelemeyi amaçlamaktadır.

- Batı’nın hayret kaynağı olarak kadın savaşçılar

20. yüzyılın en önemli eserlerinden biri olan Şarkiyatçılık’ta (1979) Edward Said, Batı’nın Şark’ı çarpık bir ayna olarak kullanmasından bahseder. Batı bu aynada kendisi olmayan bir Şark göstermektedir. Bu nedenle Şarkiyatçı metinler ve imgeler Batı’nın ön yargıları, fantezileri ve hayalleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. 19. yüzyılda Avrupalı ressamlar Avrupalı olmayan bir hedonizm ve baştan çıkaran bir entrika atmosferini canlandırmak için, haremin perde arkasını Avrupalı izleyicilere sunuyordu. Ingre’nin 1814 tarihli Grande Odalisque adlı tablosu Batılı-olmayan bir düşkünlük ve zevk atmosferini davetkâr ama aynı zamanda tehditkâr bir harem ortamında tasvir eder. Tabloda anadan üryan, yarı baygın bir biçimde yanına uzanarak izleyiciye boş gözlerle bakan cariye, Batılı izleyici için hem yabancı hem de oldukça cezbediciydi. Bu tür imgeler Batılı izleyicilerin genelde Doğu’yu ve bilhassa Ortadoğu’yu uzak, egzotik cinsel ve narkotik deneyimlerin tecrübe edildiği bir yer olarak düşünmesine neden oluyordu.

Şarkiyatçılık Batı imgelemini ve popüler kültürünü yoğun bir şekilde etkilemeye devam ediyor. Suriye’de patlak veren iç savaşın ardından, DEAŞ ile mücadele eden kadın savaşçıların Batı medyasındaki temsilleri de bu minvalde incelenmeye değer. DEAŞ ile mücadelede kadın savaşçı imgesinin ilk örneklerinden birini, 2014 Eylül’ünde batılı haber kaynaklarında yer alan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) uyruklu kadın pilot Meryem El Mansuri hakkındaki haberlerde görebiliriz. Washington Post’ta yayımlanan 25 Eylül 2014 tarihli ve “BAE’nin ilk kadın savaş pilotu İslam Devleti’nin üzerine bomba attı” başlıklı haber, hem kadın pilotun BAE hava kuvvetlerindeki zorlu yükseliş hikayesine hem de bir kadının DEAŞ ile mücadeledeki önemine odaklanmaktaydı. Bu türden haberleri, özellikle DEAŞ ile mücadelede ön plana çıkarılan kadın Kürt savaşçılar konusunda daha sık ve yaygın bir şekilde görebiliriz.

- Bir efsanenin doğuşu

Eylül 2014’te DEAŞ’ın Kobani (Ayn-el Arab) kuşatması başlamadan hemen önce, İsveçli Carl Drott Kobani’ye gider ve gönüllülerden oluşan bir korucu birliğinin kuruluş kutlamalarına katılır. Bu birlik Kobani’de düzeni korumak için ordu ile yerel polise destek verecektir. Hizaya geçmiş tüm korucular arasında, tam kamuflaj giyen tek kişi olarak güzel bir kadın dikkat çeker. Drott bu kadının yanına giderek kısa bir mülakat yapar. Drott, kadının babasını DEAŞ saldırılarında kaybettikten sonra birliğe katılmaya karar verdiğini ve bunun için hukuk eğitimini bıraktığını öğrenir. Ancak kadının adını öğrenmeyi unutur. Bu sırada kadın başka muhabirlerin de dikkatini çeker ve bir elini silahının namlusuna dayamış diğer eliyle zafer işareti yapan Kürt kadın savaşçı fotoğrafı çekilmiş olur. Ertesi gün, 23 Ağustos 2014’te, bu fotoğraf “Bijikurdistan” adlı bir sitede yayınlanır ve aslında bir ay boyunca hiç dikkat çekmez. Ta ki Eylül ayının sonunda, İngilizce yayın yapan Slemani Times adlı haber sitesinin bir tweetine konu oluncaya kadar.

Tweette kimden alıntı yapıldığı belli değildir, elbette bu gerçekten bir alıntı ise. “Kadın YPG savaşçısı” olarak adlandırılan bu kişinin “Kobani’yi DEAŞ’tan hayatı ile koruyacağını, ancak uluslararası yardımın acilen gerektiğini” anlıyoruz. 200’den fazla retweet alan bu haber, bu kadın hakkındaki diğer hikâyelerin ve efsanenin de başlangıcı oldu. Artık “Rehana” olarak bilinen bu Kürt kadın savaşçının DEAŞ tarafından kafası kesilerek öldürüldüğüyle ilgili haberler ve görseller kısa sürede sosyal medyada virüs gibi yayılarak efsanenin yaygınlaşmasını sağladı. Twitter’da 35 binden fazla takipçisi olan Hintli gazeteci ve aktivist Pawan Durani’nin 13 Ekim’de attığı tweete göre Rehana100’den fazla DEAŞ’li öldürmüştü ve cesaretinden dolayı ünlü olmaya layık görülmüştü.

Böylece, DEAŞ için yıkılması elzem, Kürt gruplar için ise propaganda için sürdürülmesi gereken “Kobani’nin meleği” efsanesi doğmuş oldu. Bu efsaneden rahatsız olan İsveçli gazeteci Drott, artık “Rehana” olarak ve 100 DEAŞ’lıyı öldürmekle meşhur bu kadının muhtemelen hayatta olduğunu ve YPJ’nin bir üyesi bile olmadığını, takipçilerine bir Facebook iletisi ile duyursa da efsane çoktan yayılmış ve yapacağını yapmış, askeri kamuflaj giymiş, silahlı ve güzel Kürt kadın savaşçı efsanesini başlatmıştı. Bu efsane, arkasından doğan yeni efsaneleri, aşağıdaki örnekte de görüldüğü gibi, "DEAŞ ile savaşan büyüleyici Kürt kadın savaşçıların" Batı medyasındaki şarkiyatçı imgelemini beslemeye devam ediyor. Şarklı kadını ezilen ve mağdur olarak temsil eden şarkiyatçı geleneğin duygu yükünü artıran ve ona biraz da heyecan katan bu yeni imgelem deseni, Kürt kadınları tıpkı Hollywood filmlerindeki gibi karikatürize ediyor. Şarklı kadının kendi coğrafyasında ortaya çıkan savaşlardaki meşru varlık savaşı, ucuz bir çizgi romana dönüştürülüyor. Üstelik bu temsil şekli, Batı tahakkümü için Kürt yanlısı propagandaya da hizmet ediyor. DEAŞ’ın eylemleriyle sembolleşen “aşırıcılık” ve “köktendincilik” ile savaşta Batı’nın desteğini kazanmak isteyen Kürt grupların PR’ında araçsallaştırılıyor. Batı’nın, Suriye’deki savaşın ardından oluşan boşluğu beraber doldurmak istediği Kürt grupların Batı kamuoyunda meşruluğunu ikame etmek için Kürt kadın savaşçılar ve etrafındaki mitler kullanılıyor. Kürt kadın savaşçı imgesi Batı’nın hâkim popüler kültürünü oluşturan kodlar ve fanteziler ile yoğruluyor. Bu sayede Batı tahakkümü, tüm yanlışlıklarına rağmen, kendi toplumları nezdinde makul ve meşru hale geliyor.

- Efsanelerin anlamı ve işlevi

Ünlü Fransız düşünür Roland Barthes Mitolojiler adlı kitabının ikinci bölümünde efsanelerin inşasını ve işlevini kuramsal olarak incelerken şöyle der: “Her ne kadar çelişkili görünürse görünsün, efsane hiçbir şeyi gizlemez: onun işlevi görünmez kılmak değil saptırmaktır”. [2] Saussurecü dilbilimsel yaklaşımı göstergebilime uyarlayan Barthes, efsaneye ait kavramı anlama bağlayan ilişkinin esasen deformasyon (biçimsizleştirme) olduğundan bahsetmektedir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde “Kobani’nin meleği” ya da “100 DEAŞ’lının kellesini uçuran kadın” efsanesinde kavramın saptırdığı şey tam olandır, yani anlamdır. Bu saptırma tam olarak yok etme değildir: Kürt kadın bu ifadelerde var olmaya devam etmektedir; zira kavramın buna ihtiyacı vardır. Ancak bu kadın hatıradan ve tarihten soyutlanmış, kavramın hizmetinde bir söz olagelmiştir. Tabiri caizse kavram, bu ifadelerdeki Kürt kadını yabancılaştırmıştır. Bu şekilde efsanenin işaret ettiği kavram, tarihi doğal olana dönüştürür; efsaneyi okuyan için kavram, doğal olan bir şey olarak dondurulur. Bu sebeple okuyanlar ve izleyenler Kürt kadın savaşçı efsanesiyle, işaret ettiği kavram arasında doğal bir ilişki kurarak efsaneyi masumane bir şekilde tüketirler.

Efsanelerin işleyişi hakkındaki bu önemli açıklamaya dayanarak, Kürt kadın savaşçı efsanesi hakkında son olarak şunları söyleyebiliriz. Şarkiyatçılık açısından bakıldığında Batı medyasının Kürt kadın savaşçı imgelemi, batılı kadın ve şarklı kadın arasındaki farklılık varsayımını başlangıç olarak almaktadır. Şarklı kadınların Batılı kadınlar gibi olmaya başladığı durumda ise efsane ortaya çıkmaktadır. “Kobani’nin meleği” ya da “Kürdistan’ın Angelina Jolie’si” efsaneleri, kavramın işaret ettiği kadını, Batılı izleyici açısından doğallaştırmaktadır. Bu şarkiyatçı imgelemin önemli bir işlevidir: Söz konusu efsaneyi katı bir gerçekliğe dönüştürmek ve Batı’nın Doğu üzerinde kurduğu iktidarın gerçeklik temelini inşa etmek. İlk bakışta bahsettiğimiz dikotomi çerçevesinde değerlendirildiğinde, “Kürt kadın savaşçı” miti terör örgütlerini meşrulaştırma stratejisinin bir parçası olarak kullanılmaktadır. Bu şekilde izleyicilere kendi hakkında bilgi veren PKK ve PYD gibi terör örgütleri, Batı’nın biricikliğini kazanırken aynı zamanda kendi üyelerine de moral vermeye çalışmaktadır.

[Yard. Doç. Dr. İbrahim Efe Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatı Bölümü’nün başkanıdır]

[1] Bknz. Kardaş ve Yeşiltaş (2018), “Rethinking Kurdish geopolitical space: the politics of image, insecurity and gender”, Cambridge Review of International Affairs, s. 1-27.

[2] Barthes, Roland. 1957. Mythologies (Çev. Annette Lavers, 1972) The Noonday Press: New York