22 Ağu 2016 13:46 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 18:32

ANALİZ - Kuzey Suriye’de neler oluyor?

- Ortadoğu uzmanı Oytun Orhan Halep'in Rusya desteğindeki rejim tarafından kuşatılmasını, YPG öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri’nin Münbiç’i DAEŞ’ten almasını, Haseke’de rejim güçleriyle YPG arasındaki çatışmaları ve muhaliflerin Çobanbey'i DAEŞ’ten almasını, Türkiye-Rusya ilişkilerindeki...

ANKARA (AA) - OYTUN ORHAN - Suriye iç savaşının en sıcak bölgesi olan kuzey cephesinde, birbiriyle doğrudan bağlantılı ve paralel şekilde gelişen olaylar yaşanıyor. Bu gelişmelerden ilki ve en önemlisi Halep şehrinin Rusya desteğindeki rejim tarafından kuşatma altına alınma çabaları. İkinci önemli gelişme PKK/YPG öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Münbiç’i DAEŞ’ten alması. Üçüncüsü Haseke’de rejime bağlı güçler ile YPG/Asayiş arasında yaşanan sıcak çatışmalar ve rejimin Haseke’de YPG’ye ait hedefleri havadan vurması. Dördüncü ve son gelişme ise Türkmenler ve Özgür Ordu’ya bağlı grupların Azaz-Cerablus hattında DAEŞ’e karşı ilerleme çabaları ve Çobanbey’in DAEŞ’ten geri alınması. Bütün bunlara paralel bir diğer süreç Türkiye-Rusya ilişkilerinin iyileştirilmesi çabaları ve İran’ın da katılımıyla üç ülkenin Suriye konusunda işbirliğine gidebilecekleri yönünde verdikleri mesajlar. Bu kısa yazıda Kuzey Suriye’de yaşanan bu dört kritik gelişme ayrı olarak ele alınacak ve bu gelişmeler Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye konusunda olası işbirliği çerçevesinde değerlendirilecektir.

- Muhaliflerin Halep kuşatmasını kırması

Rusya desteği altında rejim güçleri ve yabancı milis gruplar Temmuz ayının ortalarından itibaren Halep şehir merkezini fiilen kuşatma altına almış ve o ayın sonunda kuşatmayı tamamlamıştı. Bu gelişme, Suriye iç savaşının genel seyri açısından kritik bir gelişme olabilirdi, zira Halep’i ele geçirecek aktör hem psikolojik hem de askeri bir avantaj elde edecekti. Halep’te muhaliflerin ve sivil halkın kuşatmaya ne kadar dayanabileceği tartışılırken, kuşatmanın tamamlanmasından yaklaşık bir hafta sonra, Suriyeli muhalifler Fetih Ordusu liderliğinde şehrin güneybatı kesiminden kuşatmayı kırmayı başardı.

Muhaliflerin başarısı Halep’in içinden ve çevresinden birçok muhalif grubun koordineli şekilde hareket etmesi ve geniş çaplı bir operasyon başlatmasıyla mümkün oldu. Bu gelişme, Suriyeli muhaliflerin birlikte hareket ettiği zaman rejime karşı başarı elde ettiği düşüncesini güçlendirecektir. Buna benzer bir durum İdlib’in muhalifler tarafından ele geçirilmesi sürecinde de yaşanmıştı. İkincisi rejim ve Rusya açısından Halep’in ele geçirilmesinin ve sonrasında kontrolünün ne kadar zor olacağı anlaşılmıştır. Rejim kuşatmayı sürdürebilseydi dahi, şehir içindeki silahlı grupların çok uzun bir süre direnecekleri tahmin ediliyordu. Ancak son gelişme, kuşatmanın sürdürülmesinin dahi ne kadar zor olduğunu göstermiştir. Bu zorluk Rusya’nın siyasi çözüm ve Halep’te ateşkes konusundaki görüşlerini etkileyebilir. Kuşatmanın kırılmış olması Rusya, İran ve Türkiye arasında Suriye konusunda, olası görüşmeler öncesinde Türkiye’nin elini güçlendirecek bir gelişmedir.

- YPG’nin hedefi el-Bab mı, Rakka mı?

Halep kuşatmasının kırıldığı tarihlerde, iki ayı aşkın süredir kuşatma altında olan Münbiç’in kontrolü DAEŞ’ten SDG’ye geçti. Bu gelişme YPG’nin Kuzey Suriye’deki bölgeleri arasında coğrafi bütünlük sağlaması açısından kritik bir kazanım oldu. Türkiye’nin tepkisi ve olası askeri müdahalesi nedeniyle sınır hattı üzerinden coğrafi bağlantıyı sağlayamayan SDG, Türkiye’nin obüs menzili dışına çıkarak güneyden bağlantı sağlamaya çalışmaktadır. YPG’nin Suriye iç savaşındaki tek amacı, kuzeyde kendi kontrolü altında federal bir bölge kurmak. Bu açıdan YPG için DAEŞ ile mücadele sadece nihai hedefine ulaşmak için bir araç konumunda. YPG, ABD’nin DAEŞ ile mücadele çabası üzerinden kendine alan açmaya çalıştığı için, Münbiç’ten sonraki hedefi büyük olasılıkla el-Bab olacaktır. Zira bu yerleşim, coğrafi bütünlüğün sağlanmasının önündeki son engel. YPG el-Bab’ı da ele geçirirse, Tel Rıfat’a ulaşarak bütüncül bir bölge kurma hedefine varmış olacak. Buna karşın ABD’nin önceliği Rakka olabilir. YPG ise Rakka konusunda daha çekimser davranabilir. Rakka Arap kimliğiyle öne çıkmakta ve kontrolü ele geçirse bile YPG’nin şehri elde tutması zor olacaktır. Ayrıca büyük bir şehir olduğu için, çok fazla ateş gücü, savaşçı ve enerji kaybetmek durumunda kalacaktır. Rakka’ya göre küçük bir yerleşim olan Münbiç dahi, ancak iki ayı aşkın bir kuşatmanın ardından ele geçirilebilmiştir. Rakka operasyonunun çok daha uzun sürmesi ve hatta başarısızlıkla sonuçlanması ihtimali söz konusudur.

- Esed rejimiyle YPG arasındaki çatışmasızlık neden son buldu?

YPG’nin beklentilerin ötesinde güçlendiği ve kontrol sahasını genişlettiği bir zaman diliminde Haseke’de rejim-YPG çatışmaları başladı. Oysa iki aktör Kamışlı ve Haseke’yi uzun zamandır birbirlerine müdahale etmeksizin paylaşmaktaydı. Haseke’de şehrin üçte ikisini YPG, kalanını ise rejim güçleri kontrol etmekteydi. Ancak süreç içinde Kamışlı başta olmak üzere bazı bölgelerde, zaman zaman rejim güçleri ile YPG/Asayiş arasında çatışmalar yaşanmıştı. Yerel nedenlere dayalı olarak başlayan çatışmalar, Şam’dan gelen yetkililerin arabuluculuğuyla büyümeden sonlandırılmıştı. Ağustos ayının ortasında YPG’nin Haseke şehir merkezinden rejime bağlı Ulusal Savunma Birlikleri’ni çıkararak kontrolü tamamen ele geçirmek istemesiyle çatışmalar başladı. Ancak bu sefer geçmiş örneklerin tersine çatışmalar sonlanmadı, rejim uçakları Haseke’de YPG ve Asayiş hedeflerini vurmaya başladı.

Rejimin Haseke’deki gücü merkeze uzak olması itibarıyla sınırlıdır. Rejim buradaki gücünü milisler vasıtasıyla korumaya çalışmakta ve sahada YPG’nin rejime karşı üstünlüğünün olması yüksek bir ihtimal. Bu nedenle rejim, YPG’nin Haseke’de tek başına kontrol sağlama çabasına karşılık havadan müdahaleyle örgütü uyarmıştır. Rejim Haseke’den vazgeçmeyeceğini ve halen güçlü olduğunu göstermiştir. Rejim bu saldırı ile Kuzey Suriye’de artan gücü nedeniyle YPG’ye eğilim gösterme olasılığı artan Arap ve Süryani unsurlara da mesaj vermiştir. Teyit edilmese de, Haseke’de bazı Süryani ve Arap grupların, rejime destek olmak için YPG/SDF’den ayrılarak rejim safına geçtiğini yönündeki haberler bu değerlendirmeyi desteklemektedir.

Suriye uçaklarının YPG hedeflerini vurması, yerel nedenlerin yanı sıra, iç savaşın başından bu yana çatışmasızlık ve taktiksel işbirliğine dayalı rejim-PYD/YPG ilişkilerinde değişim olabileceği ihtimalini de akla getirmektedir. Eğer gerçekten böyle ise özellikle Kuzey Suriye cephesinin yeniden şekillenişinde kritik bir gelişme yaşanabilir. Rejimin hava saldırısı, Haseke’de YPG’ye mesaj vermenin ötesinde, tek taraflı adımlar atarak Suriye’nin egemenlik haklarını ihlal etmesine yönelik bir uyarı ise olay daha farklı bir değerlendirmeyi hak etmektedir. Bu durumda rejim müdahalesi, Türkiye’nin son dönemde Rusya ve İran ile Suriye konusunda geliştirdiği işbirliği arayışları çerçevesinde ele alınabilir. Söz konusu üç ülkenin Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapmaya başlaması, İran Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyareti sırasında “PKK, PJAK ve PYD’nin aynı örgütler olduğu” şeklindeki açıklamaları aynı çerçevede ele alınabilir. Sadece Haseke saldırısından yola çıkarak böyle bir değerlendirme yapmak için erken olsa da, Haseke bir işaret olarak görülebilir.

- ABD’nin YPG stratejisi

Konuyla bağlantılı bir diğer boyut, ABD’nin rolüne ve olası tepkisine ilişkindir. PYD/YPG giderek ABD kontrolünde bir örgüte dönüşmüştür. YPG eğer yerel nedenlerin ötesinde, rejimi tamamen Haseke’den çıkarmak gibi stratejik düzeyde bir karar aldıysa, bu adımı ABD’nin izni/onayı/haberi olmadan atamaz. Bu durumda olay daha da büyük bir boyut kazanır ve artık ABD’nin PYD/YPG’yi DAEŞ ile mücadelede yerel ortak konumundan daha üst bir noktaya taşıdığı anlamına gelir. Bu durumda ABD’nin DAEŞ’i yok etmenin ötesinde, aynen Kuzey Irak’ta olduğu gibi Kuzey Suriye’de de kendine yakın bir otonom/federal bölge kurma hedefine yöneldiği sonucu çıkarılabilir. Rejimin Haseke’deki hava saldırısının ardından, Pentagon yetkililerinin “ABD jetlerinin bölgeye gönderildiği” ve “Olayın tekrarı durumunda Suriye’nin jetlerini kaybedebileceği” şeklindeki açıklamaları bu olasılığı güçlendirmektedir. Bu değerlendirme doğru ise artık ABD’nin PYD/YPG’yi ve Kuzey’de ortaya çıkan fiili siyasi oluşumu sadece DAEŞ’e karşı değil, her şeye karşı koruyacağını göstermektedir. Bu durum ise Türkiye, Rusya ve İran’ın kaygılarını artacak ve yakınlaşma süreci hızlandıracaktır.

- Muhalifler Cerablus’u alabilir mi?

Aynı tarihlerde gerçekleşen üçüncü önemli gelişme ise Suriye Türkmenleri komutası altındaki Sultan Murat Tümeni ve ÖSO mensubu iki muhalif grubun ortaklaşa hamlesiyle Çobanbey’i DAEŞ’ten geri almasıydı. Muhalifler daha önce de iki kez Çobanbey’i DAEŞ’ten almış, ancak bu başarı kısa sürmüş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Türkiye’nin top desteği verdiği muhalifler böylece, kritik önem taşıyan Azaz-Cerablus hattında, Cerablus öncesindeki en büyük yerleşimi ele geçirmiş oldu. Çobanbey Türkmen kimliği dolayısıyla da Türkiye için önem taşımakta. Muhalifler bu sefer Çobanbey’deki kontrollerini koruyabilir ve gücünü artırırsa, DAEŞ’in en büyük kalelerinden biri olan Cerablus’a ilerlemeleri gündeme gelebilir. Ancak mevcut güçleri ile Cerablus’u ele geçirmeleri zor görünüyor. Azaz-Cerablus hattında DAEŞ-muhalifler güç dengesini kritik düzeyde etkileyecek gelişme, Türkiye’nin top atışının ötesinde, hava desteği verebilmesiyle yaşanabilir. Bu da ancak Türkiye ile Rusya arasında Suriye konusunda yapılacak işbirliğinin niteliğine bağlı olarak netlik kazanacak.

- Suriye’de teröre karşı Türk-Rus-İran ittifakı

Türk ve Rus yetkililer arasındaki görüşmelerden sonra “iki ülkenin Suriye’de teröre karşı işbirliği yapacağı” açıklaması gelmişti. Bu açıklama Türkiye ve Rusya arasında DAEŞ’e karşı ortak ya da koordineli operasyonlar düzenlenebileceği anlamına gelebilir. Türkiye açısından Suriye’deki diğer bir terör örgütü de PYD/YPG. Dolayısıyla bu açıklamanın söz konusu örgütü içerip içermediği tartışmalı. Rusya PYD/YPG’yi terörist görmemenin ötesinde, Afrin ve Halep şehir merkezinde hava desteği vermekte ve silah yardımı yapmakta. Buna karşın İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif 12 Ağustos tarihinde Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında yaptığı açıklamada “PKK, PJAK ve PYD’nin birbirinden farklı olmadığını” söyledi. Dolayısıyla PKK ve PJAK’ı terör örgütü olarak gören İran, Suriye’de PYD ve YPG’nin de terör örgütü olduğunu deklare etmiş oldu. İran, Rusya ve Türkiye’nin yakın zaman içinde Tahran’da bir araya gelerek Suriye’de üçlü işbirliği konusunu görüşeceklerini düşündüğümüzde, bu açıklama daha büyük anlam kazanabilir.

Türkiye’nin PYD/YPG’ye ilişkin kaygısı, örgütün PKK ile bağı ve kendi iç güvenliğini olumsuz şekilde etkilemesi ihtimalidir. İran için de buna benzer bir durum söz konusu. Ancak Rusya’nın böyle bir kaygısı bulunmuyor ve hatta Rusya PKK’yı dahi terör örgütü olarak kabul etmiyor. Ancak Rusya’nın YPG desteğinin ABD gibi stratejik düzeyde olmadığı ve onunla taktik nedenlerle ilişki kurduğu söylenebilir. Türkiye ile yaşanan uçak krizinden sonra YPG’ye desteğini yoğunlaştıran Rusya’nın Türkiye’yi cezalandırma amacı ortadadır. Türkiye-Rusya yakınlaşmasıyla bu ortadan kalkmıştır. Rusya’nın YPG’ye desteğinin ikinci nedeni PYD ve rejim arasındaki özel ilişkidir. Rusya ve rejimin Halep’i kuşatma çabalarında YPG aktif rol almıştır. YPG’nin Halep’in merkezinde kontrol ettiği iki mahalle olan Eşrefiye ve Şeyh Maksut, Halep kuşatmasını tamamlamak için kritik önemdeki Kastillo Yolu’na çok yakındır ve Rusya bu bölgede YPG’nin Suriyeli muhaliflerle mücadelesine havadan destek vermiştir. Ancak Rusya’nın Suriye’deki esas müttefiki rejimdir. Dolayısıyla rejim-PYD ittifakı devam ettiği ve gerekli olduğu sürece Rusya YPG’ye belli bölgelerde destek verecektir. Ancak yukarıda ifade edildiği üzere Haseke’deki gelişmelerden sonra rejim-PYD/YPG ilişkisinde değişim ihtimali ortaya çıkmaktadır.

Son olarak, Rusya’nın her ne kadar Suriye’nin federal bir sisteme sahip olması konusunda itirazı olmasa da, ülkenin kuzeyinde ortaya çıkan PKK/YPG bölgesinin ABD kontrolünde bir hat olmasını, kendi uzun vadeli çıkarları açısından sorun olarak görebilir. Bu nedenle Türkiye’nin YPG’ye karşı atmak isteyeceği adımlara destek vermese de bir noktaya kadar sessiz kalabilir. Bu da Türkiye’nin Kuzey Suriye’de elinin rahatlaması anlamına gelecektir. Bu açıdan yine akla gelen ilk olasılık, Türkiye’nin Rusya ile koordineli şekilde, Azaz-Cerablus hattındaki DAEŞ bölgelerine yönelik hava operasyonları gerçekleştirmesi olacaktır. Suriye rejimi ve YPG çatışmasının derinleşmesi ise Türkiye-Rusya-İran işbirliğine daha uygun bir zemin hazırlayabilir.

Oytun Orhan. ORSAM araştırmacısı, Ortadoğu uzmanı