Anahtar Teslimi Kelepir Ülke!.. “Demografik İşgal” değil de nedir?..

Medyaradar analisti Atilla Akar, artık bir sosyal sorun haline gelen “Yabancı Uyruklular” meselesini ve medyanın tutumunu ele aldı. Dahası seçimlerden sonra oluşacak süreçte partilerin bu konuya muhtemel yaklaşımlarını tartıştı…

Efendim: Türkiye’de bazı sorunlar var ki onların pek konuşulması istenmez. Ancak halının altına süpürülen bu sorunlar toplumun içini kemirmeye devam eder. O yüzden bahsedenleri hemen tartışma dışına atmanın yollarını arar bulurlar. Bulurlar ama o sorun başını kuma gömenlere rağmen kendini gelir dayatır!

Nitekim bu sorunların başında son 10 yıldır giderek ivme kazanan “Yabancı Uyruklular” (Göçmen, mülteci, sığınmacı, muhacir, geçici ikâmet edenler, koruma altındakiler, vb gibi tanımlar da kullanılıyor ki bir kısmı yanlıştır) meselesi geliyor. Bundan kasıt daha ziyade Suriyeliler olsa dahi bunlara Afganlılar, İranlılar, Pakistanlılar, Hintliler, vb’de ekleniyor. (Bu arada nedense belli bölgelerde yoğunlaşan Ukraynalı, Rus nüfusundan bahsedilmiyor bile) Üstelik daha kimler çıkar gelir belirsiz!..

Stigmatizasyon Toplumu!..

Fakat bu sorundan bahsetmeye kalktığınızda sağdan sola, inanılmaz bir “Stigmatizasyon” (Damgalama), dalgası ile karşılaşırsınız. Solcular “Halkların kardeşliği” adına, sağcılar “din kardeşliği” adına sizi susturmaya çalışırlar. Hatta sizi “Arap Düşmanlığı”, “faşistlik”le, “Irkçılık”la bile etiketlemeye kalkabilirler. Zaten Türkiye bir “Damgalama toplumu”dur. Ve bu psikolojik bir stratejidir.

Her zaman “Damgala ve dışla” taktiği geçerlidir. Damgalamanın en sık kullanılan tabiri “Düşman” dır. (“Din düşmanı”, “millet Düşmanı”, “devlet düşmanı”, “servet düşmanı”, “kadın düşmanı”, “hayvan düşmanı”, vb) Bu sayede hemen her konuda bir psikolojik yıldırma uygulanır. Hiçbir şeyin ve kesimin eleştirisi yapılamaz. Akan sular durur!..

Medyada “Yabancı Uyruklu Kişiler” Söylemi…

Açık konuşmak gerekirse bu konuda medyanın da günahı büyük. Bu yayılmaya destek atılmıştır. Örneğin bir dönem ve halende medya ağız birliği etmişçesine haberlerinde “Yabancı Uyruklu Kişiler” söylemini kullandı, kullanmakta. Artık birilerinden “talimat” ile mi yapıyorlar, zekâları ancak buna mı yetiyor bilemeyeceğim.

Özellikle de kimi saldırı, kavga, cinayet, taciz vb türü haberlerinde kullanılan ifadeler ilginçti. Neymiş efendim saldırganlar “Yabancı uyruklu kişiler”miş. Buyurun buradan yakın. “Yabancı” oldukları kesinde acep “uyrukları” ne ola? Toplumu “Aptal” yerine koymanın bundan iyi yolu olamaz!

“Yabancı Uyruklular” söylemi sorunu çözmüyor!

Şayet “Yabancı uyruklular” söylemiyle “Suriyelilere karşı nefret dalgası” oluşmasını engelleme amaçlanıyorsa bu da saçma. Nefreti engelleyecek tek husus o kişilerin uyumlu ve uygar davranmalarıdır. (Tabii “Sanki bizimkiler çok uyumlu ve uygarlar mı?” diyenler çıkabilir ki haklı olabilirler!) Bunu bastırarak, kelime cambazlığı yaparak başaramazsın. Sadece ne kadar acizlik içinde olduğunu gösterirsin…

Yok, böyle olmuyorsa birileri habire bıçaklama, kavga, saldırı, Türk kızlarına taciz haberleriyle anılıyorsa o hisleri nereye kadar bastıracaksın? Hepsi böyle olmasa bile o imajı bu tip ifadelerle bir çırpıda silip atamazsın. Haberini vermemek, verdiğin haberlerde ise tanımı şekilsizleştirmek değil midir? Maalesef hoşa gitmese bile gerçek bu. Anlaşılan birileri medyamızın dilini bile belirler olmuş!

Siz Kimi kandırdığınızı Sanıyorsunuz?

Peki kim bu söz konusu yabancı uyruklular? Herkes biliyor ki bunların çok büyük kısmını “Suriyeliler” oluşturuyor. Rivayet muhtelif olsa dahi ortalama rakam olarak 4-5 milyon civarında kayıtlı bir nüfusa sahip oldukları söyleniyor. (Kayıtsızlarla birlikte daha çok diyenlerde var.) Üreme hızları düşünüldüğünde kısa sürede 8-10 milyona hatta daha fazlaya ulaşacaklarını iddia edenler de mevcut. (Hatta bir simülasyona göre 2050 yılında nüfusun 1/4’ünü, yani yüzde 25’ini onlar oluşturacak.) Bunların suç oranları da aslında meçhul. Aynı konuda resmi otoritelerde tam bir tür “Omerta” yani “Suskunluk yasası” işliyor galiba. Hızla çeteleşiyorlar. Bu “Göçmenler”i tam “mafyalaşma” aşamasına geçtiklerinde görün birde. Eli kulağındadır!

Öyle veya böyle dünyada 4-5 veya 8-10 milyon nüfusa hatta daha azına sahip birçok ülke var. (Yani ki bu sayı aslında bir ülke nüfusu demek.) Bu arada Suriye’nin toplam nüfusunun yaklaşık 21 milyon olduğunu hatırlatırım. Ve sen bu nüfustan koca bir dilimi biranda ülkene transfer ediyorsun. Bunun yıllardır ülkeye yüklediği mali külfeti saymıyorum bile!

Her ne kadar “İnsani nedenler”le yaptığını söylesen de bunun bir vakitler bölgeye ilişkin kurduğun hayaller ve “Stratejik derinlik” (Şimdi kestirmeden “Muhalifçilik” oynayan Davutoğlu’nun kulakları çınlasın!) hesaplarıyla ilgili olduğunu bilmeyen yok. Vantuz dudaklı Angelina Jolie’nin ziyaretiyle başlayan, türlü PR hamleleriyle beslenen sürecin bize faturası da bu oldu. Şimdi de “Kapıları açarız ha…” denerek batıya karşı “koz” olarak kullanılmak veya çeşitli pazarlıkların nedeni olmaları isteniyorlar…

Bunun Adı “Demografik İşgal”dir!

Ülkeler sadece tankla, topla, süngülü askerlerle işgal edilmez. İşgalin türlü yolları vardır. Bunlardan birisi de demografisiyle oynanmasıdır. Ki, işin ucu sonunda haritasal değişikliklere kadar varabilir. Bir ülkenin nüfus bileşenleri ile oynanarak, dengelerini bozarak o ülkenin asli ve kurucu unsurunun belkemiğini kırarsın. Lafı dolandırmaya gerek yok. Bunun adı “Demografik işgal”dir. Hem de en “Davetli” cinsinden. Günümüzde işgallerin illa tankla, topla yapıldığını kim söyledi ki size. Olay artık doğrudan “Beka sorunu”dur!..

Kılıfına uydurulup “Geçici koruma altındakiler” denilse de aslında bunların çoğunun artık “Kalıcı” olacaklarını tahmin etmek güç değil. Yerleşiyorlar, ev alıyorlar, ticaret yapıyorlar ve başka bağlar kuruyorlar. Ev kiraları biraz da bunlar yüzünden arttı. (Bir yakınım var. Alt daireyi Arap almış. Tabii peşinden vatandaşlık. Bir yıldır boşmuş. Sen Türk olarak fahiş fiyatlara başını sokacak bir ev ara dur!) Başlangıçtaki “Zor durumdaki Suriyeli” görüntüsünden çoktan uzaklaşıldı. Zor durumu bırakın bunlar bayramda seyranda elleri dolu ülkelerine şen şakrak gidip geliyorlar. (Zor durumda bir biz kaldık!) Kevgire dönen sınırdan kaçının geçtiği ise ayrıca meçhul. O halde sınır diye bir şey niye var?..

Yoksa tarihte gerek bu topraklarda gerekse de dünyada muhtelif gerekçelerle çok sığınmalar olmuştur. Gerçekten çaresizlere de elbette kapılar kontrollü şekilde açılmalıdır. Fakat bu şekilde kontrolsüz “Saldım çayıra Mevlam kayıra” türünde ve bu rakamlarda değil. Bizdeki ise tam “anormal” bir durum. Eskiden bu gibi durumların bir klası, bir raconu vardı. Şimdi ipini koparan geliyor. Olay iyice ayağa düştü!..

Sorun “Arap” Olmaları Değil!..

Dolayısıyla burada sorun o insanların ne “Suriyeli” ne de “Arap” olmalarıdır aslında. Burada sorun bu derece büyük bir nüfusun başka bir ülkeye kaydırılmasıdır. O insanlar dünyanın en “İleri memleket”inden (?), en “Uygar ülkesi”nden (?) geliyor olsalar bile bu derece kalabalık bir nüfusun o ülkeye monte edilme çabası abestir. Akla, mantığa aykırıdır!

Böylesi bir göç dalgasının yaratacağı ekonomik, toplumsal, kültürel, asayiş, terör, vb sorunları altından hiçbir ülke kalkamaz. Nitekim kalkılamıyor da. İlaveten onların bu ülkeye karşı “aidiyet” duyguları ne olacak? Olacak mı?.. Hiç zannetmiyorum!..

Seçimden Sonra “Yabancı Uyruklular” Sorunu Ne Olacak?..

Görüldüğü kadarıyla ittifaklar ve partilerin Suriyeliler konusunda “Palyatif” çözümler dışında somut bir çözüm önerileri yok. Herkes bu sorundan rahatsızmış gibi görünüyor ama pratikte nasıl davranacakları meçhul. (Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi dışında net tavır koyan yok) AK Parti ve Cumhur İttifakı’ndan bu konuda fazla bir ses çıkmıyor. Aslında AK Parti içinde de bilhassa belli bölgelerin milletvekilleri ve tabanlarının oldukça rahatsız olduğu biliniyor. AK Parti’de bu konuda aşırı politikalar izlediğinin farkında. Fakat geri dönemeyecek durumdalar. Ancak göstermelik, nispi, gaz alıcı bazı geri göndermeler yapabilirler. MHP’de bu konuda AK parti’ye yakın düşünüyor. Fazladan karşı çıkanları suçluyor bile. Cumhur İttifakı’nın yeni bileşeni Yeniden Refah Partisi ve Fatih Erbakan’da önceleri rahatsız ve gönderilmelerinden yanaydı. Şimdi ittifaka katıldıktan sonra yan çizer mi bilinmez. Sorun çıkabilir. Sonuç olarak bu cenahtan fazla bir itiraz beklenemez. Dahası seçimler esnası ve sonrasında “Suriyeli oyları” tartışma konusu olabilir.

Millet İttifakı partilerine gelince bu konuda en karşı imiş gibi duran partileri bünyesinde barındırıyor. Lakin iktidar olurlarsa ne yaparlar halen soru işareti. Yan çizip, sürece yayıp, işi yokuşa sürerler mi bilinmez. Cumhuriyet Halk Partisi karşı duruyor. (Ancak Kılıçdaroğlu son bir video yayınladı. Burada konuşmasına sanki yapan varmış gibi “asla ve asla ırkçılık yapmayacağız”la başlamasını ve Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletleri bu işe karıştırmasını yadırgadım. O zaman iş sürüncemeye girer. Diğer hesapları ilk anda mantıklı gibi geldi) İYİ Parti karşı duruyor. Saadet Partisi ikircimli halen “misafirlerimiz” gibi laflar ediyorlardı düne kadar. Demokrat Parti’nin net bir beyanına rastlamadım. CHP ne derse onu diyecek gibi. DEVA’da ikircimli duruyor sanki. Gelecek Partisi Davutoğlu faktöründen dolayı sanki gönderilmelerine karşı çıkacak. (Zaten bu işleri başımıza o sarmadı mı?) Kısaca muhalefet bu konuda daha rahatsız gibi. Ancak gene de bu konuda muhalefetin söylemlerine de fazla güvenemiyorum. Çünkü herkes muhalefette başka iktidarda başka konuşuyor.

Sonuç

Tabii bir kısım Suriyeli kendi istekleriyle, ülkelerine dönebilir. Ancak artık bir ayakları burada olacaktır. Onun haricindekiler gönderilmeye kalkıldığında muhtemelen direneceklerdir. (Lübnan’daki gitmemek için yapılan son ayaklanmayı görmediniz mi?) Hem adamlar niye gitsinler? Böylesi “Kebap” ülkeyi nerede bulacaklar ki?..

Herhangi bir ulusa, ırka, kavme, vb düşmanlığım olduğu sanılmasın. Hele “Irkçı” hiç değilim. Ben sadece gerçeği örtbas ve tersyüz etme peşindeki saçma kelime oyunlarına ve ülkede bu konuda çoktandır izlenen yaklaşıma karşıyım. Bir de tabii ki “enayi” yerine konulmamıza…

03.05.2023

NOT: Fatih Altaylı’nın dünkü 02. 05. 2023 tarihli Habertürk sitesindeki “Esad’ın niye Esed olduğunu anladım” başlıklı yazısını beğendim. Tavsiye ederim.