ZAMAN'A FENA YÜKLENDİ! ZAMAN GAZETESİ DE DERSİM İÇİN ÖZÜR DİLEMELİ!
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Zaman'ın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Dersimli olmasını bir karalama malzemesi olarak kullandığı zamanları hatırlattı...
İşte Ahmet Hakan'ın o yazısı...
Anında çağdışı oluveririm
- SİZ bakmayın benim böyle “çağdaş” pozlar takındığıma...
- Siz bakmayın benim “eski mahalle” ile bağları kopardığıma...
- Siz bakmayın benim arada sırada “Kemal Bey de iyi adam” falan diye yazdığıma...
- Siz bakmayın benim “bugünün muktedirlerinin zulümleri” konulu yazılar döşenmeme...
- Siz bakmayın benim “tarafsız” bir pozisyonda durduğuma...
- Eğer beni Dersim’de akan kanı görmemeye zorlarsanız...
- Eğer beni isyan vardı diyerek bebek öldürmeyi meşru görmeye zorlarsanız.
- Eğer beni Dersim katliamına “tatsız bir hadise olmuş, büyütmeyelim” diye yaklaşmaya zorlarsanız.
- Eğer beni mağaralarda fareler gibi öldürülen insanlar için en azından “tarafsız” kalmaya zorlarsanız.
Anında tornistan ederim.
Anında “taraf” olurum.
Anında çok “çağdışı bir adam” olur çıkarım... Anında bir “eski mahalleli” gibi tavır koyarım.
Bana “Dostum döndüm falan diyorsun ama sen yeterince dönmemişsin” diyenlere söylemek istediğim şudur:
Yeterince dönmeyene değil, yeterince döndürmeyene bak.
Kadına şiddete karşı çaktım bir erkek imzası
ÇOKTANDIR kamusal törenlerden, bakanlardan, protokollerden falan uzak düşmüşlüğün acemiliğiyle gittim Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki toplantıya.
Toplantının konusu “aile içi şiddet” idi...
Öncülüğünü Hürriyet’in yaptığı toplantıda kadına yönelik şiddete karşı erkeklerin, “Biz de varız” bildirisi imzaya açıldı.
Bildirinin altına imzamı attım.
Sıkıcı bir tören olacağını sanmıştım. Hiç de öyle olmadı:
- Hürriyet Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı dikkat çeken kısa ve öz bir konuşma yaptı. Kadına yönelik şiddetin terörden, depremden ve trafik kazasından bile daha fazla can aldığı gerçeğini çarpıcı bir şekilde dile getirdi.
- Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, kürsülere alışmış, hiç teklemeden konuştu. Bağış konuşurken dinleyicilerden biri laf attı. Bakan bunu ustalıkla geçiştirdi. Öfkelenmeden... Medenice.
- Ama asıl olay Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in konuşması sırasında yaşandı. İki genç kadın ellerindeki pankartları açarak hükümetin kadın politikalarını protesto etti. Bakan Şahin bir süre protestocuları dinledi, toplantının sonunda kendileriyle görüşeceğini söyledi. Protestocular da yatıştı. Ama korumalar yatışmadı. İki genç kadını salondan dışarı çıkarmaya kalktılar. Hem de hafiften şiddet içeren bir tarzda. Tam da “aile içi şiddet” toplantısında “salon içi şiddet” görüntüleri ortaya çıkacaktı ki olaya Bakan Şahin müdahale etti: Polislere “Bırakın, çıkarmayın, ben onlarla konuşacağım” dedi. Böylece polisler işgüzarlıktan vazgeçmek durumunda kaldılar.
Hem renkli, hem de bilgilendirici bir toplantı oldu yani...
İyi ki gitmişim.
Kim herhangi birine ‘Ergenekoncu’ derse...
BUGÜNÜN Türkiye’sinde kim herhangi birine “Ergenekoncu” diyorsa, siyasi eleştiri falan yapmıyordur. Yaptığı şey doğrudan suç isnadıdır. İhbardır. Polisi ve savcıları harekete geçirme çağrısıdır.
Dolayısıyla...
“Siyasi eleştiri” adı altında çeşitli kimselere “Ergenekoncu” diye yafta asanların, o kimselerle ilgili ellerindeki kanıtları ortaya koymaları gerekmektedir.
“Ergenekoncu” diye yaftaladıkları kimselerin hangi darbe kışkırtmasının içinde yer aldıklarını, silahları nereye gömdüklerini, bombaları ne yaptıklarını falan anlatmaları, kendilerini “gizli” ya da “açık” tanık listesine yazdırmaları gerekmektedir.
Yeni dönemin “çok sayın muhbir vatandaşları”na önemle duyurulur.
Necip Fazıl kumarbazmış
BİRİNİN tezine, tezle alakası olmayan açılardan saldırılarda bulunmak bizim milli sporumuzdur. Söylenene değil söyleyene bakarız biz.
Mesela Necip Fazıl, Dersim katliamıyla ilgili bir şeyler yazmış.
Yazdıklarına bir cevap veriliyor mu? Hayır!
Peki ne deniliyor?
Necip Fazıl, dindarım dediği günlerde kumar oynarken basılmıştı. Sanki Necip Fazıl’ın kumar oynarken basılması, onun Dersim’le ilgili söylediklerini boşa çıkarırmış gibi...
İsyanlarıyla meşhur Dersim’de doğmak
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Dersim konusunda Zaman gazetesine konuştu.
Kıyamet koptu, CHP karıştı. Gazete durumdan çok memnun kaldı. Olayı köpürttü. Sonraki gelişmeler de Zaman’ı hayli memnun edecek cinsten gelişmeler oldu.
Bugünlerde Zaman’da bir Dersim rüzgarı esiyor.
Neredeyse “Çıkıp Dersim dağlarında türkü söylemek var ya...” diye Grup Yorum marşı terennüm edecekler.
Etsinler, bir şey demiyorum. Ama bir noktayı da es geçmesinler.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına yeni geçtiği günlerde Zaman gazetesinde Kılıçdaroğlu ile ilgili yayınlanan bir haberin giriş cümlesi şöyleydi:
“Dersim isyanıyla meşhur Tunceli’de doğan Kemal Kılıçdaroğlu...”
O zamanlar “Hop, biraz ayıp olmuyor mu?” falan denmişti Zaman gazetesine...
Fakat gazete burnundan kıl aldırmamış, bir özür bile dilememişti.
Hazır 70 küsur yıl öncesi için özürler falan dilenirken, geçen yılki ayıp için de Zaman gazetesi bir özür dilese...
Hiç fena olmaz değil mi?
İleride Apo’dan da özür dilenecek mi?
DERSİM katliamı için özür dilendi ya...
Soruyorlar:
“İleride Apo’dan da özür dilenecek mi?” diye... Soruyu soranlar, şunları demek istiyorlar:
- Dünün Seyit Rıza’sı ile bugünün Apo’su arasında bir fark yok.
- Dün Dersim bombalandı, bugün Kandil bombalanıyor.
- Bugün Dersim için özür dileniyorsa, yarın da Apo’dan özür dilenir.
“Allah akıl fikir versin” diyerek sadece şu üç noktaya temas etmekle yetiniyorum:
BİR: Seyit Rıza’nın bırakın dağlarda bir terör örgütü kurup devletle çatışmaya girmeyi, isyan ettiğine dair bile doğru dürüst kanıt yok.
İKİ: PKK’ya karşı mücadele etmek devletin görevidir. Ama PKK ile mücadele ediyorum diyerek Kürt illeri bombalanırsa özür dilemek bile kurtarmaz.
ÜÇ: Dersim’in bombalanması ile Kandil’in bombalanması arasında hiçbir paralellik yok. Kandil’de teröristler bombalanıyor, Dersim’de ise masum siviller bombalandı.
İşçi dostu rahip
ELIA Kazan’ın “Rıhtımlar Üzerinde” adlı filmini her yıl mutlaka yeniden izlerim. Geçen akşam benim için geleneksel “Rıhtımlar Üzerinde” izleme akşamıydı.
Patronlar tarafından sömürülen, sendika ağaları tarafından ezilen zavallı rıhtım işçilerinin dramını, sanki ilk kez izliyormuş gibi izledim. Filmde rıhtım işçilerinin safında sendika ağalarına karşı mücadele eden bir rahip var... Keşke “solcu İslam” anlayışının Türkiye’deki en önemli temsilcisi İhsan Eliaçık bu filmi seyretse... Ardından da “sendika ağalarına karşı işçilerle birlikte mücadele eden İslamcı” tipinin mümkün olup olmadığını sorgulayan bir yazı yazsa...
Torunlar ah torunlar
DERSİM tartışmalarına iki torun da katıldı:
Biri Dersim Harekâtı sırasında İçişleri Bakanı olan Faik Öztrak’ın torunu CHP Milletvekili Faik Öztrak...
Diğeri ise İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan.
Her iki torunun yaptıkları açıklamaları dikkatle okudum.
Torun Öztrak diyor ki:
“Dedemin anıları var, o anılarda Dersim kısmı var mı, bilmiyorum. O gözle bugüne kadar bakmadım. Ama bu tartışmalardan sonra galiba anıları yayınlamak gerekiyor.”
Hadi işin “İnsan dedesinin anılarını su gibi okumaz da ne yapar” kısmını geçelim.
Şu kadar zamandır Dersim tartışmaları yapılırken, bir CHP milletvekili, dönemin İçişleri Bakanı olan dedesinin anılarını şöyle bir karıştırmaz mı?
Bu ne vurdumduymazlıktır?
İsmet Paşa’nın torunu Gülsün Bilgehan ise şöyle diyor:
“Bence sonuca bakmak lazım... Sonuçta bugün Tunceli en görgülü, en eğitimli, demokrasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlar var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı.” Bilgehan’ın bu açıklamalarıyla katliamlara maruz kalan insanların zamanla bir görgü kazandıklarını da öğrenmiş olduk.
“Skandal” diyor ve geçiyorum.