Zaman yazarından şok iddia! 'Zengin Araplar kampları dolaşıp...'
Zaman yazarı Ali Bulaç'a göre, zengin Araplar kampları dolaşıp cariye olarak kullanacakları genç, güzel Suriyeli kızlar arıyor!
Zaman yazarı Ali Bulaç, Suriyeli Aylan Kurdi'nin dünyayı yasa boğan ölümü sonrası bir kez daha gündeme gelen mülteci sorunu üzerinden başta Suriye olmak üzere Arap dünyasında yaşananları irdelediği yazısında, "Zengin Araplar kampları dolaşıp evlerinde cariye olarak kullanacakları genç, güzel Suriyeli kızlar arıyor" dedi. "İkide bir 'kaynağı belirsiz' 4-5 milyar doların piyasaya girişinden söz ediliyor" diyen Bulaç, "Suriye'ye verilen desteğin “Zalim Esed'e karşı Suriye halkına yardım”ın ötesinde iç piyasayı rahatlatan ciddi malî finansman girdisi de var. Henüz bu konuşulmuş değil" ifadesini kullandı.
Bulaç'ın Zaman'da "Suriyeli mülteciler!" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
İki gün önce Re'yu'l-Yevm gazetesinde yayımlanan yazısında Abdulbari Atvan Suriye'deki savaş için milyonlarca dolar harcayan Arap ülkeleri ile Yusuf el-Karadavi, Selman Avde, Muhammed Arifi, Adnan Arur gibi müftülerin, Suriye'deki savaşı fetvaları ve yazılarıyla tahrik ettikleri halde savaştan kaçan Suriyeli mültecileri neden ülkelerine kabul etmeyen Arap ülkelerini eleştirmediklerini soruyordu:
Bu ülkeler muhalifleri silahlandırmak üzere milyonlarca dolar harcadılar, fakat sebep oldukları savaştan canını kurtarmak üzere yollara düşen tek bir mülteciyi kabul etmediler. Atvan'a göre bütçe açığı veren aşırı borçlu Ürdün, Lübnan ve Mısır gibi ülkeler mülteci kabul ediyor. Ürdün'de ciddi bir mülteci krizi söz konusu çünkü Türkiye'den de daha fazla mülteci kabul eden Ürdün'de mülteciler kitleler halinde ölüyorlar.
Arap basınında “dini hassasiyetleri tavan yapmış yazarlar”a baktığınızda Batılıların mülteci kabul etmesi, sonuçta yüz binlerce Müslüman'ın Hıristiyan olmasına sebep olacak. Pekiyi siz neden bu canı derdine düşmüş Müslümanlara kapılarınızı kapattınız? Zengin Araplar kampları dolaşıp evlerinde cariye olarak kullanacakları genç, güzel Suriyeli kızlar arıyor. Atvan yazısına şöyle devam ediyor: “Keşke onlar (Körfez ülkeleri) sadece mültecileri kabul etmemekle kalsaydı. Halbuki onlar mültecilerin ülkelerine müdahale ediyor, bu ülkeyi yok etmek için silah ve para gönderiyorlar.”
Atvan, dramın bir boyut üzerinde durmuş. Başka boyutlar da var. İslam dünyasının belli başlı kriz bölgelerinden kitleler halinde mülteci akını başlamış durumda. Eskiden beri vardı ama Suriye olayından sonra kitlesel olarak süreklilik kazandı. Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Libya ve başka yerlerden kaçan Müslümanlar canlarını kurtaracakları yerler arıyorlar. Mültecilerin genel yönelimlerinin Batı dünyasına doğru olması, üzerinde durulacak husustur. Bunun tipik örneği Suriye mültecileridir. Birinci grup mülteciler muhalif örgütlerin IŞİD, Nusra, ÖSO'nun hakimiyeti ele geçirdikleri bölgelerden kaçıyor. İkinci grup Esed'in bombardımanına maruz kalanlar, ancak son zamanlarda rejim güçlerinin kontrol ettiği bölgelerden de göçler başladı. Üçüncü gruptakiler ise PYD'nin kontrolü ele geçirdiği kantonlardan. IŞİD ile PYD arasında çatışmalar başladığında Kobani ve civarından 180 bin kişi Türkiye'ye sığınmıştı. Önce hepsinin IŞİD'den kaçtığı zannedildi, fakat sonraları PYD'den kaçanların da sayılarının hayli fazla olduğu anlaşıldı. Bu demektir ki, ister dinî örgütler, ister Esed veya PYD olsun, hiçbiri insanların can ve mallarını korumuyor, halk bunların hakimiyeti altında kendini güvende hissetmiyor. Dindarı, dinsizi, laiki hiçbiri güven verici değil, halk hepsinden kaçıyor, hem de Hıristiyan-haçlı, laik-ateist Batı'ya.
Arap ülkelerinin tutumu ise tümüyle yüz kızartıcı. Ürdün ve Lübnan yanında Türkiye de iki milyon mülteci kabul etmiş bulunuyor. Maalesef mültecilerin kahir ekseriyeti serseri mayın gibi ortalıklarda dolaşıyor. İçlerinde kaçının muhalif örgütlere mensup kimseler veya rejim ajanı olduğu bilinmiyor. Son günlerde ise Türkiye mültecilerin Batı'ya aktığı noktalardaki kontrolleri bilinçli olarak gevşetti. Batı'yı bir şeye zorluyor.
Tabii ki Suriyeli mülteciler beraberlerinde milyarlarca dolar getiriyorlar, Suriye'nin bankalarındaki paraları, altın, gümüş ve değerli eşyaları da Türkiye'ye taşıyorlar. Hatta rejim sözcülerine bakarsanız Halep'teki fabrikalar, atölyeler sökülüp Türkiye'nin güney illerine taşınmış durumda. Zavallı Suriye, kelimenin tam manasıyla yağmalandı, soyup soğana çevrildi. Savaşın finansmanını üstlenen Körfez ülkelerinden uçaklarla ve başka yollarla gelen tonlarca ağırlığında doların hesabı başka. İkide bir “kaynağı belirsiz” 4-5 milyar doların piyasaya girişinden söz ediliyor. Suriye'ye verilen desteğin “Zalim Esed'e karşı Suriye halkına yardım”ın ötesinde iç piyasayı rahatlatan ciddi malî finansman girdisi de var. Henüz bu konuşulmuş değil.
Bu olay bana 2003'te Irak işgal edildiğinde Londra'da yürüyen 1 milyon savaş karşıtına Tony Blair'in söylediklerini hatırlatıyor: “Beyler, savaşa karşı yürüyorsunuz ama unutmayın ki refahınız bu tür savaşlara bağlı!”
Kirli bir dünyada yaşıyoruz ve maalesef Müslümanlar da kirlenmiş bulunuyor. Bu böyle gitmez. Ve bu gidiş rejim müftülerinin fetvalarıyla da değişmez. Başka yol bulmak lazım!
Bulaç'ın Zaman'da "Suriyeli mülteciler!" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
İki gün önce Re'yu'l-Yevm gazetesinde yayımlanan yazısında Abdulbari Atvan Suriye'deki savaş için milyonlarca dolar harcayan Arap ülkeleri ile Yusuf el-Karadavi, Selman Avde, Muhammed Arifi, Adnan Arur gibi müftülerin, Suriye'deki savaşı fetvaları ve yazılarıyla tahrik ettikleri halde savaştan kaçan Suriyeli mültecileri neden ülkelerine kabul etmeyen Arap ülkelerini eleştirmediklerini soruyordu:
Bu ülkeler muhalifleri silahlandırmak üzere milyonlarca dolar harcadılar, fakat sebep oldukları savaştan canını kurtarmak üzere yollara düşen tek bir mülteciyi kabul etmediler. Atvan'a göre bütçe açığı veren aşırı borçlu Ürdün, Lübnan ve Mısır gibi ülkeler mülteci kabul ediyor. Ürdün'de ciddi bir mülteci krizi söz konusu çünkü Türkiye'den de daha fazla mülteci kabul eden Ürdün'de mülteciler kitleler halinde ölüyorlar.
Arap basınında “dini hassasiyetleri tavan yapmış yazarlar”a baktığınızda Batılıların mülteci kabul etmesi, sonuçta yüz binlerce Müslüman'ın Hıristiyan olmasına sebep olacak. Pekiyi siz neden bu canı derdine düşmüş Müslümanlara kapılarınızı kapattınız? Zengin Araplar kampları dolaşıp evlerinde cariye olarak kullanacakları genç, güzel Suriyeli kızlar arıyor. Atvan yazısına şöyle devam ediyor: “Keşke onlar (Körfez ülkeleri) sadece mültecileri kabul etmemekle kalsaydı. Halbuki onlar mültecilerin ülkelerine müdahale ediyor, bu ülkeyi yok etmek için silah ve para gönderiyorlar.”
Atvan, dramın bir boyut üzerinde durmuş. Başka boyutlar da var. İslam dünyasının belli başlı kriz bölgelerinden kitleler halinde mülteci akını başlamış durumda. Eskiden beri vardı ama Suriye olayından sonra kitlesel olarak süreklilik kazandı. Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Libya ve başka yerlerden kaçan Müslümanlar canlarını kurtaracakları yerler arıyorlar. Mültecilerin genel yönelimlerinin Batı dünyasına doğru olması, üzerinde durulacak husustur. Bunun tipik örneği Suriye mültecileridir. Birinci grup mülteciler muhalif örgütlerin IŞİD, Nusra, ÖSO'nun hakimiyeti ele geçirdikleri bölgelerden kaçıyor. İkinci grup Esed'in bombardımanına maruz kalanlar, ancak son zamanlarda rejim güçlerinin kontrol ettiği bölgelerden de göçler başladı. Üçüncü gruptakiler ise PYD'nin kontrolü ele geçirdiği kantonlardan. IŞİD ile PYD arasında çatışmalar başladığında Kobani ve civarından 180 bin kişi Türkiye'ye sığınmıştı. Önce hepsinin IŞİD'den kaçtığı zannedildi, fakat sonraları PYD'den kaçanların da sayılarının hayli fazla olduğu anlaşıldı. Bu demektir ki, ister dinî örgütler, ister Esed veya PYD olsun, hiçbiri insanların can ve mallarını korumuyor, halk bunların hakimiyeti altında kendini güvende hissetmiyor. Dindarı, dinsizi, laiki hiçbiri güven verici değil, halk hepsinden kaçıyor, hem de Hıristiyan-haçlı, laik-ateist Batı'ya.
Arap ülkelerinin tutumu ise tümüyle yüz kızartıcı. Ürdün ve Lübnan yanında Türkiye de iki milyon mülteci kabul etmiş bulunuyor. Maalesef mültecilerin kahir ekseriyeti serseri mayın gibi ortalıklarda dolaşıyor. İçlerinde kaçının muhalif örgütlere mensup kimseler veya rejim ajanı olduğu bilinmiyor. Son günlerde ise Türkiye mültecilerin Batı'ya aktığı noktalardaki kontrolleri bilinçli olarak gevşetti. Batı'yı bir şeye zorluyor.
Tabii ki Suriyeli mülteciler beraberlerinde milyarlarca dolar getiriyorlar, Suriye'nin bankalarındaki paraları, altın, gümüş ve değerli eşyaları da Türkiye'ye taşıyorlar. Hatta rejim sözcülerine bakarsanız Halep'teki fabrikalar, atölyeler sökülüp Türkiye'nin güney illerine taşınmış durumda. Zavallı Suriye, kelimenin tam manasıyla yağmalandı, soyup soğana çevrildi. Savaşın finansmanını üstlenen Körfez ülkelerinden uçaklarla ve başka yollarla gelen tonlarca ağırlığında doların hesabı başka. İkide bir “kaynağı belirsiz” 4-5 milyar doların piyasaya girişinden söz ediliyor. Suriye'ye verilen desteğin “Zalim Esed'e karşı Suriye halkına yardım”ın ötesinde iç piyasayı rahatlatan ciddi malî finansman girdisi de var. Henüz bu konuşulmuş değil.
Bu olay bana 2003'te Irak işgal edildiğinde Londra'da yürüyen 1 milyon savaş karşıtına Tony Blair'in söylediklerini hatırlatıyor: “Beyler, savaşa karşı yürüyorsunuz ama unutmayın ki refahınız bu tür savaşlara bağlı!”
Kirli bir dünyada yaşıyoruz ve maalesef Müslümanlar da kirlenmiş bulunuyor. Bu böyle gitmez. Ve bu gidiş rejim müftülerinin fetvalarıyla da değişmez. Başka yol bulmak lazım!