Zaman yazarından musibet yanıtı: Bütün bu ahlâksızlıklar kimde ise...
AK Parti'ye oy verildiği için Soma'da musibet yaşandı demeye getirdiği iddia edilen Zaman yazarı Ünal, Başbakan Erdoğan'a cevap verdi.
Başbakan Erdoğan dünkü grup toplantısında, Soma faciası yorumları nedeniyle bazı gazetecileri hedef tahtasına oturttu.
Bu gazetecilerden biri de Zaman yazarı Ali Ünal'dı. Erdoğan Ali Ünal için “Bir başka ahlâksız çıkmış, bunun bir musibet olduğunu, o madencilerin ve bu milletin bunu hak ettiğini söyleyecek kadar şerefini, insanlığını, haysiyetini ayaklar altına alıyor." İfadelerini kullanmış ve şöyle devam etmişti:
"Niye? Çünkü Pensilvanya’daki örgüt liderini bir elebaşı gibi değil, haşa bir mehdi, mesih gibi görüyor. ‘Ocaklarına ateş düşsün’ dedi ya, zavallı, şükrediyor. Liderinin o bedduasının tuttuğunu, o bedduanın da Soma’da masum madencileri bulduğuna inanıyor. Yazıklar olsun, bırakın milleti, bu toprakları, bu dine yaptığınız ahlâksızca saldırıdan dolayı yazıklar olsun.”
Zaman yazarı bugünkü köşesinden bu sözlere sert ve imalı bir cevap verdi. "Üslûb-u beyan, aynıyla insandır." diyen Ünal, Başbakan'ın kendisi için kullandığı "ahlaksız" sözü üzerinden göndermede bulundu ve şunları yazdı:
"Ahlâksız kime denir? Dinimizde ahlâksız, hırsıza, soyguncuya, yolsuzluk yapana, rüşvet alana, karşı cinsle dinî kaideler dışında münasebeti olana, yalan söyleyene, sözünde durmayana, söyledikleri ile yaptıkları birbirine uymayana, iftira atana, aldatana, emanete ihanet edene, dürüst olmayana vb. denir. El-hamdü lillâh, doğumumdan bu yana fakirle münasebeti olan, fakiri tanıyan ve kaç değişik müessesede 37 yıldır birlikte çalıştığımız hiçbir kimse şimdiye kadar bunlardan biriyle fakiri suçlamadı, suçlayamadı; bırakın suçlamayı, hep tam tersiyle andılar. Evet, bütün bu ahlâksızlıkların biri, birkaçı veya tamamı kimde, kimlerde var ise ahlâksızlık, o ölçüde ona veya onlara aittir."
"Başbakan, ya yazımı okumamış ve eline verilen metni konuşuyor, veya okuduğunu anlamıyor, ya da işine geldiği şekilde çarpıtıyor" diyen Ünal, yazdığı yazının arkasında durdu ancak madenciler için "hak ettiler" şeklinde bir ifadeye yer vermediğini söyledi ve şu açıklamayı yaptı:
"Soma faciasında vefat edenlere gelince: Bu musibetin Soma faciası kurbanlarını değil, bütün bir milleti, toplumu ilgilendirdiğini açıkça ifade etmiş ve kurbanlar hakkında Başbakan’ın iddialarının tam tersini yazmışım: “Böylesi musibetler geldiği zaman suçlu-masum ayrımı yapmaz (Kur’ân, 8:25). İmtihan, bunu gerektirir. Şu kadar ki, böyle musibetlerde vefat eden mazlum ve masumlar şehid, telef olan malları da sadaka hükmündedir. Soma faciasının mazlum kurbanları da inşaallah şehiddir ve Cenab-ı Allah’ın onlara şehid muamelesi yapmasını, acılı ailelerine sabr-ı cemil vermesini dileriz.”
"YAZIKLAR OLSUN"
Ünal Başbakan'ın konuşmasında sarf ettiği cümleyi yine kendisine iade ederek yazısını şöyle bitirdi.
"Başbakan, 17 Aralık’tan bu yana sürekli yaptığı gibi, doğrudan kendisine dokunan cinayet çapındaki hataları, kanunsuzluk suçlamalarını yine başkalarının üzerine yıkarak, sorumluluğundan kurtulmaya mı çabalıyor? Son cümlesi de, tamamı iftira ve çarpıtma olan suçlamalarına netice olsun: “Yazıklar olsun, bırakın milleti, bu toprakları, bu dine yaptığınız ahlâksızca saldırıdan dolayı yazıklar olsun.”
Bu gazetecilerden biri de Zaman yazarı Ali Ünal'dı. Erdoğan Ali Ünal için “Bir başka ahlâksız çıkmış, bunun bir musibet olduğunu, o madencilerin ve bu milletin bunu hak ettiğini söyleyecek kadar şerefini, insanlığını, haysiyetini ayaklar altına alıyor." İfadelerini kullanmış ve şöyle devam etmişti:
"Niye? Çünkü Pensilvanya’daki örgüt liderini bir elebaşı gibi değil, haşa bir mehdi, mesih gibi görüyor. ‘Ocaklarına ateş düşsün’ dedi ya, zavallı, şükrediyor. Liderinin o bedduasının tuttuğunu, o bedduanın da Soma’da masum madencileri bulduğuna inanıyor. Yazıklar olsun, bırakın milleti, bu toprakları, bu dine yaptığınız ahlâksızca saldırıdan dolayı yazıklar olsun.”
Zaman yazarı bugünkü köşesinden bu sözlere sert ve imalı bir cevap verdi. "Üslûb-u beyan, aynıyla insandır." diyen Ünal, Başbakan'ın kendisi için kullandığı "ahlaksız" sözü üzerinden göndermede bulundu ve şunları yazdı:
"Ahlâksız kime denir? Dinimizde ahlâksız, hırsıza, soyguncuya, yolsuzluk yapana, rüşvet alana, karşı cinsle dinî kaideler dışında münasebeti olana, yalan söyleyene, sözünde durmayana, söyledikleri ile yaptıkları birbirine uymayana, iftira atana, aldatana, emanete ihanet edene, dürüst olmayana vb. denir. El-hamdü lillâh, doğumumdan bu yana fakirle münasebeti olan, fakiri tanıyan ve kaç değişik müessesede 37 yıldır birlikte çalıştığımız hiçbir kimse şimdiye kadar bunlardan biriyle fakiri suçlamadı, suçlayamadı; bırakın suçlamayı, hep tam tersiyle andılar. Evet, bütün bu ahlâksızlıkların biri, birkaçı veya tamamı kimde, kimlerde var ise ahlâksızlık, o ölçüde ona veya onlara aittir."
"Başbakan, ya yazımı okumamış ve eline verilen metni konuşuyor, veya okuduğunu anlamıyor, ya da işine geldiği şekilde çarpıtıyor" diyen Ünal, yazdığı yazının arkasında durdu ancak madenciler için "hak ettiler" şeklinde bir ifadeye yer vermediğini söyledi ve şu açıklamayı yaptı:
"Soma faciasında vefat edenlere gelince: Bu musibetin Soma faciası kurbanlarını değil, bütün bir milleti, toplumu ilgilendirdiğini açıkça ifade etmiş ve kurbanlar hakkında Başbakan’ın iddialarının tam tersini yazmışım: “Böylesi musibetler geldiği zaman suçlu-masum ayrımı yapmaz (Kur’ân, 8:25). İmtihan, bunu gerektirir. Şu kadar ki, böyle musibetlerde vefat eden mazlum ve masumlar şehid, telef olan malları da sadaka hükmündedir. Soma faciasının mazlum kurbanları da inşaallah şehiddir ve Cenab-ı Allah’ın onlara şehid muamelesi yapmasını, acılı ailelerine sabr-ı cemil vermesini dileriz.”
"YAZIKLAR OLSUN"
Ünal Başbakan'ın konuşmasında sarf ettiği cümleyi yine kendisine iade ederek yazısını şöyle bitirdi.
"Başbakan, 17 Aralık’tan bu yana sürekli yaptığı gibi, doğrudan kendisine dokunan cinayet çapındaki hataları, kanunsuzluk suçlamalarını yine başkalarının üzerine yıkarak, sorumluluğundan kurtulmaya mı çabalıyor? Son cümlesi de, tamamı iftira ve çarpıtma olan suçlamalarına netice olsun: “Yazıklar olsun, bırakın milleti, bu toprakları, bu dine yaptığınız ahlâksızca saldırıdan dolayı yazıklar olsun.”