Zaman yazarından Erdoğan'a sert sözler
Zaman Gazetesi yazarı Mehmet Kamış bugünkü yazısında Başbakan Erdoğan'ın konuşmalarını 'nefret söylemi' çerçevesinde değerlendirdi...
Mehmet Kamış, "Başbakan’ın ağzındaki nefret söylemi" yazısında Erdoğan'ın 17 Aralık operasyonundan sonra yaptığı tüm konuşmalarda 'nefret söylemi' yaratan konuşmalar yaptığını belirtti. Kamış, AK Parti ötekiliştirmenin önünde set olan bir hükümetken şimdi ötekileştiren yolda ilerlediğini söyledi.
İşte Kamış'ın o yazısı:
Kullanılan şu ifadelere bakar mısınız?“İninize gireceğiz ininize. Didik didik edeceğiz ve devletin içindeki bu örgütleri teşhir edeceğiz.”
“Düğmeye dışarıdan basıldı, içerideki taşeronlar / piyonlar kullanıldı. Devlet içindeki örgüt suikast girişiminde bulundu.”
“Burada içinde ajanlık, casusluk olan, ihanet olan niyetler var.”
“Bu nasıl savcı? Dur bakalım seninle daha işimiz var, seninle işimiz var.”
“Tarihte de bunu gördük. Büyük Selçuklu Devleti’nde yaşadık. Haşhaşiler denilen gözü dönmüş bir gizli örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük.”
“İşte bu örgütün başta Emniyet ve yargı olmak üzere devlet kurumlarında örgütlenerek siyaset, ekonomi, finans, ticaret gibi alanlarda inşa ettiği korku imparatorluğunun iyi anlaşılması ve iyi anlatılması gerekiyor.”
“Gizlenenlerden, sinsi bir virüs gibi bünyeyi işgal etmeye çalışanlardan olmadık. Yerin üzerinde güneşle yürümek varken; yerin altını, maskeleri tercih edenlerden olmadık ve olmayacağız.”
Bu cümleler, ülkedeki ‘ötekileştirme’yi ortadan kaldırma, sivil ve demokratik bir Anayasa yapma vaadiyle yönetime gelen ve bu yüzden halktan destek alan bir Hükümetin Başbakanı’nın ağzından çıktı. Bu sözler, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde bir başkası tarafından söylenseydi, nefret söylemi nedeniyle yargılanmayı gerektirirdi. Lügatlerdeki nefret söylemi maddelerine baktığınızda Başbakan’ın ve bazı hükümet yetkililerinin söylediklerinin, çok net biçimde bu kapsama girdiğini göreceksiniz.
Üstelik Başbakan, bu kadar sözü söylerken camiayı kastediyor, ancak bir meçhule ve müpheme söylüyor. Ortada hukukun ciddiye alabileceği hiçbir şey yok. İthamlarının yüzde doksan dokuzunun içi çağdaş hukuk normlarıyla doldurulmayacak şeyler. Bu öfkesinin görünen nedeni ise, bazı savcı ve polislerin bakan çocuklarıyla ilgili rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üzerine gidiyor olması.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
İşte Kamış'ın o yazısı:
Kullanılan şu ifadelere bakar mısınız?“İninize gireceğiz ininize. Didik didik edeceğiz ve devletin içindeki bu örgütleri teşhir edeceğiz.”
“Düğmeye dışarıdan basıldı, içerideki taşeronlar / piyonlar kullanıldı. Devlet içindeki örgüt suikast girişiminde bulundu.”
“Burada içinde ajanlık, casusluk olan, ihanet olan niyetler var.”
“Bu nasıl savcı? Dur bakalım seninle daha işimiz var, seninle işimiz var.”
“Tarihte de bunu gördük. Büyük Selçuklu Devleti’nde yaşadık. Haşhaşiler denilen gözü dönmüş bir gizli örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük.”
“İşte bu örgütün başta Emniyet ve yargı olmak üzere devlet kurumlarında örgütlenerek siyaset, ekonomi, finans, ticaret gibi alanlarda inşa ettiği korku imparatorluğunun iyi anlaşılması ve iyi anlatılması gerekiyor.”
“Gizlenenlerden, sinsi bir virüs gibi bünyeyi işgal etmeye çalışanlardan olmadık. Yerin üzerinde güneşle yürümek varken; yerin altını, maskeleri tercih edenlerden olmadık ve olmayacağız.”
Bu cümleler, ülkedeki ‘ötekileştirme’yi ortadan kaldırma, sivil ve demokratik bir Anayasa yapma vaadiyle yönetime gelen ve bu yüzden halktan destek alan bir Hükümetin Başbakanı’nın ağzından çıktı. Bu sözler, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde bir başkası tarafından söylenseydi, nefret söylemi nedeniyle yargılanmayı gerektirirdi. Lügatlerdeki nefret söylemi maddelerine baktığınızda Başbakan’ın ve bazı hükümet yetkililerinin söylediklerinin, çok net biçimde bu kapsama girdiğini göreceksiniz.
Üstelik Başbakan, bu kadar sözü söylerken camiayı kastediyor, ancak bir meçhule ve müpheme söylüyor. Ortada hukukun ciddiye alabileceği hiçbir şey yok. İthamlarının yüzde doksan dokuzunun içi çağdaş hukuk normlarıyla doldurulmayacak şeyler. Bu öfkesinin görünen nedeni ise, bazı savcı ve polislerin bakan çocuklarıyla ilgili rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üzerine gidiyor olması.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız