ZAMAN YAZARI FENA VURDU! AKP KEMALİSTLEŞİYOR!
"AKP giderek güç yitirecektir. Kemalistleşen yani otoriterleşen bir AKP'nin iktidarda kalabileceğine ihtimal vermem."
"Kemalist yasaların ve yapıların" büyük ölçüde yerinde duruyor olmasının tabii başka nedenleri de var. Bu bağlamda, bürokratik vesayet düzeninin zayıflamakta olan direnişinden çok, AKP’nin iktidarını sürdürmek için eski düzeni yeterince kendine uydurduğu inancına varmış olmasının, başka bir deyişle iktidar rehavetine kapılmış olmasının altı çizilebilir." diyen Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay bakın başka neler dedi....
İşte Şahin Alpay’ın o yazısı...
AKP ’İslami Kemalist’ midir?
Yurtdışından Today’s Zaman’da çıkan İngilizce yorumlarımı izleyen yabancı okurlarımdan birinden şu mesajı aldım: "Hâlâ Türkiye’de durumun niye bu hale geldiğini anlamaya çalışıyorum.
AKP’nin niçin Kemalist yasaları ve yapıları değiştirmekte bu kadar yavaş davrandığını anlayabiliyor musunuz? Oysa bunu yapmak için yeterince uzun süredir iktidarda. AKP’lilerin ’İslami Kemalist’ oldukları; beyinleri uzun süre ’güçlü devlet’ tarafından yıkandığı için, başka türlü yönetmeyi bilemedikleri sonucuna mı varmak gerekiyor?"
Verdiğim yanıtlar kısaca şöyle: AKP oldukça farklı zihniyette insanları bir araya getiren bir kitle partisi. Ama, tabii ki, partinin kurucu ve lider kadrosunun ortak bir zihniyete sahip olduğu söylenebilir. Bu kadro açısından bakıldığında AKP’nin İslami duyarlılıkları olduğu muhakkak. Peki, AKP’ye ’Kemalist’ denebilir mi? Çoğu açıdan hayır, bazı açılardan evet.
Kültürel açıdan bakarsak: AKP kesinlikle Kemalist değildir. Kemalistler, dinin kalkınmaya engel olduğunu, bunun için vicdanlarla sınırlandırılması gerektiğini düşünürler. AKP’liler ise dindar Sünnilerdir ve otoriter laiklik düzeninin bir kısım mağdurlarını temsil ederler. Ne var ki, Başbakan Erdoğan geçen eylül ayında yaptığı Kuzey Afrika gezisinde laikliği, devletin ateistler dahil bütün inançlara eşit mesafede durması şeklinde tanımladıysa da, AKP iktidarı Kemalist otoriter laiklik düzeninde pek az değişiklik yapabilmiştir.
Ekonomik açıdan bakarsak: Kemalistler bu anlayıştan bir miktar uzaklaşmalarına rağmen, esas olarak devletçidirler. AKP iktidarı ise Türkiye’nin gördüğü en liberal ekonomi politikalarını temsil eder. Bunun yanında, sağlık ve eğitim alanında kimi sosyal refah önlemleri de almıştır. AKP’nin seçim zaferlerinin başta gelen açıklayıcısı budur.
Siyasal açıdan bakarsak: Kemalistler ilke olarak demokrasiye inanmaz. Şartların zorlamasıyla en çok askerî-bürokratik vesayet altında demokrasiyi kabullendiler. AKP’nin ise kendisinden önceki tüm çevre partileri gibi "milli irade", yani çoğunluk yönetimi anlamında demokrasiye bağlı olduğu muhakkaktır. AKP iktidarının AB’ye katılım süreci çerçevesinde gerek bireylerin temel hak ve özgürlükleri, gerekse azınlıkların (Kürtlerin ve gayrimüslimlerin) hakları konusunda bazı iyileştirmeler yaptığı da yadsınamaz. Toplumun önemli bir kesiminin (muhalefet partilerinin hiç güven vermeyişinin de etkisiyle) demokratikleşme konusunda AKP’yi hâlâ yegane umut olarak gördükleri de söylenebilir.
Öte yandan, on yıllık AKP iktidarına rağmen "Kemalist yasaların ve yapıların" büyük ölçüde yerinde duruyor olması, evet bir ölçüde "beyinleri uzun süre ’güçlü devlet’ tarafından yıkandığı için, başka türlü yönetmeyi bilemeyişleri" ile açıklanabilir. Osmanlı’nın son dönemine hakim olan İttihatçılarla başlarsak Türkiye yüz yıla yakın bir süre devletçi-laikçi-milliyetçi bir endoktrinasyondan, beyin yıkamadan geçti. Bunun sonucunda İttihatçı-Kemalist değerler, Türkiye elitleri üzerinde derin izler bıraktı. Bu izleri Müslüman demokrat olarak nitelediğim AKP’liler yanında Türkiye’nin sosyalistlerinde, liberallerinde, İslamcılarında, hatta Kürt milliyetçilerinde de görmek mümkündür. AKP’nin devletçi ya da laikçi olduğu söylenemezse de (İslami ve bir damla liberal) milliyetçi bir kimliği olduğu doğrudur.
"Kemalist yasaların ve yapıların" büyük ölçüde yerinde duruyor olmasının tabii başka nedenleri de var. Bu bağlamda, bürokratik vesayet düzeninin zayıflamakta olan direnişinden çok, AKP’nin iktidarını sürdürmek için eski düzeni yeterince kendine uydurduğu inancına varmış olmasının, başka bir deyişle iktidar rehavetine kapılmış olmasının altı çizilebilir.
Ne var ki, Türkiye toplumunun bu rehaveti kabulleneceğini sanmıyorum. Toplumdaki hayli güçlü demokratikleşme beklentisine cevap veremediği takdirde AKP giderek güç yitirecektir. Kemalistleşen yani otoriterleşen bir AKP’nin iktidarda kalabileceğine ihtimal vermem.
İşte Şahin Alpay’ın o yazısı...
AKP ’İslami Kemalist’ midir?
Yurtdışından Today’s Zaman’da çıkan İngilizce yorumlarımı izleyen yabancı okurlarımdan birinden şu mesajı aldım: "Hâlâ Türkiye’de durumun niye bu hale geldiğini anlamaya çalışıyorum.
AKP’nin niçin Kemalist yasaları ve yapıları değiştirmekte bu kadar yavaş davrandığını anlayabiliyor musunuz? Oysa bunu yapmak için yeterince uzun süredir iktidarda. AKP’lilerin ’İslami Kemalist’ oldukları; beyinleri uzun süre ’güçlü devlet’ tarafından yıkandığı için, başka türlü yönetmeyi bilemedikleri sonucuna mı varmak gerekiyor?"
Verdiğim yanıtlar kısaca şöyle: AKP oldukça farklı zihniyette insanları bir araya getiren bir kitle partisi. Ama, tabii ki, partinin kurucu ve lider kadrosunun ortak bir zihniyete sahip olduğu söylenebilir. Bu kadro açısından bakıldığında AKP’nin İslami duyarlılıkları olduğu muhakkak. Peki, AKP’ye ’Kemalist’ denebilir mi? Çoğu açıdan hayır, bazı açılardan evet.
Kültürel açıdan bakarsak: AKP kesinlikle Kemalist değildir. Kemalistler, dinin kalkınmaya engel olduğunu, bunun için vicdanlarla sınırlandırılması gerektiğini düşünürler. AKP’liler ise dindar Sünnilerdir ve otoriter laiklik düzeninin bir kısım mağdurlarını temsil ederler. Ne var ki, Başbakan Erdoğan geçen eylül ayında yaptığı Kuzey Afrika gezisinde laikliği, devletin ateistler dahil bütün inançlara eşit mesafede durması şeklinde tanımladıysa da, AKP iktidarı Kemalist otoriter laiklik düzeninde pek az değişiklik yapabilmiştir.
Ekonomik açıdan bakarsak: Kemalistler bu anlayıştan bir miktar uzaklaşmalarına rağmen, esas olarak devletçidirler. AKP iktidarı ise Türkiye’nin gördüğü en liberal ekonomi politikalarını temsil eder. Bunun yanında, sağlık ve eğitim alanında kimi sosyal refah önlemleri de almıştır. AKP’nin seçim zaferlerinin başta gelen açıklayıcısı budur.
Siyasal açıdan bakarsak: Kemalistler ilke olarak demokrasiye inanmaz. Şartların zorlamasıyla en çok askerî-bürokratik vesayet altında demokrasiyi kabullendiler. AKP’nin ise kendisinden önceki tüm çevre partileri gibi "milli irade", yani çoğunluk yönetimi anlamında demokrasiye bağlı olduğu muhakkaktır. AKP iktidarının AB’ye katılım süreci çerçevesinde gerek bireylerin temel hak ve özgürlükleri, gerekse azınlıkların (Kürtlerin ve gayrimüslimlerin) hakları konusunda bazı iyileştirmeler yaptığı da yadsınamaz. Toplumun önemli bir kesiminin (muhalefet partilerinin hiç güven vermeyişinin de etkisiyle) demokratikleşme konusunda AKP’yi hâlâ yegane umut olarak gördükleri de söylenebilir.
Öte yandan, on yıllık AKP iktidarına rağmen "Kemalist yasaların ve yapıların" büyük ölçüde yerinde duruyor olması, evet bir ölçüde "beyinleri uzun süre ’güçlü devlet’ tarafından yıkandığı için, başka türlü yönetmeyi bilemeyişleri" ile açıklanabilir. Osmanlı’nın son dönemine hakim olan İttihatçılarla başlarsak Türkiye yüz yıla yakın bir süre devletçi-laikçi-milliyetçi bir endoktrinasyondan, beyin yıkamadan geçti. Bunun sonucunda İttihatçı-Kemalist değerler, Türkiye elitleri üzerinde derin izler bıraktı. Bu izleri Müslüman demokrat olarak nitelediğim AKP’liler yanında Türkiye’nin sosyalistlerinde, liberallerinde, İslamcılarında, hatta Kürt milliyetçilerinde de görmek mümkündür. AKP’nin devletçi ya da laikçi olduğu söylenemezse de (İslami ve bir damla liberal) milliyetçi bir kimliği olduğu doğrudur.
"Kemalist yasaların ve yapıların" büyük ölçüde yerinde duruyor olmasının tabii başka nedenleri de var. Bu bağlamda, bürokratik vesayet düzeninin zayıflamakta olan direnişinden çok, AKP’nin iktidarını sürdürmek için eski düzeni yeterince kendine uydurduğu inancına varmış olmasının, başka bir deyişle iktidar rehavetine kapılmış olmasının altı çizilebilir.
Ne var ki, Türkiye toplumunun bu rehaveti kabulleneceğini sanmıyorum. Toplumdaki hayli güçlü demokratikleşme beklentisine cevap veremediği takdirde AKP giderek güç yitirecektir. Kemalistleşen yani otoriterleşen bir AKP’nin iktidarda kalabileceğine ihtimal vermem.