ZAMAN EDİTÖRLERİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ EKREM DUMANLI'YA 1 NİSAN ŞAKASI OLARAK NE HAZIRLADI?..DUMANLI'NIN TEPKİSİ NE OLDU?..

Bu sene fena bir 1 Nisan şakasına maruz kaldım. Aslında bu tür hileli şakaları genelde savuştururum; ama bu sefer tuzağa düştüm. Önce ben korktum; sonra bu küçük şakayı yapanlar.


Bu sene fena bir 1 Nisan şakasına maruz kaldım. Aslında bu tür hileli şakaları genelde savuştururum; ama bu sefer tuzağa düştüm. Önce ben korktum; sonra bu küçük şakayı yapanlar.



Bizim iç haberler sayfası editörü Osman İridağ başkanlığındaki muzip bir ekip pusuya yatmış, kendi hikâyesini yazmış ve en çetrefilli zaman dilimi olan akşam saatinde senaryolarını sahneye sürmüştü. Bir yayıncı için en zor zamandır o saatler. Sayfaların gecikme riski vardır, matbaa sizi beklemektedir vesaire. O esnada birinin kalkıp hayatî bir konuda soğuk bir şaka yapacağını (üstelik bunu büyük bir ciddiyet içinde yapacağını) tahmin edemezsiniz. Hele kamuoyu, parti kapatma gibi kritik konuyla hop oturup hop kalkıyorsa. Neyse... 1 Nisan şakasını deşifre etmeden önce size akşamki manzarayı anlatmam gerekiyor ki mesele tam kavranabilsin.

Akşamları maket toplantısı yapılır gazetelerde. Sabahtan başlayıp gün boyu süren haber değerlendirmelerinin sonuncusudur bu. Konuşulanların sayfalara ne ölçüde yansıdığı bilgisayardan çıkan maketlerden anlaşılır. Editörler kafa kafaya verir ve son taslak sayfalar üzerinde yeni bir beyin fırtınasına tutulur. Sabah ve öğle toplantılarında yapılan konuşmalar ete kemiğe bürünmüştür artık. Sadece haberlerin sayfada yer alış biçimi, hangisinin manşet hangisinin ikinci, üçüncü haber olacağı gözden geçirilmez, aynı zamanda başlıkların harf büyüklüğünden sayfa tasarımının haberin anlaşılmasına ne kadar yardımcı olduğuna kadar pek çok mevzu ele alınır bu son toplantıda. Dar bir zaman diliminde yapılan bu görüşmede bazen bir kelime ya da bir fotoğraf tartışılır. Aslında yapılan iş basittir: Baskıya hazır hale gelmiş gazetenin okur gözüyle nasıl algılanacağını/anlaşılacağını müzakere ederiz. Yani, akşamki yayın toplantısı, editörlerin 'vay be, neler yapmışız' şeklindeki övünmesinden çok 'meramımızı doğru ifade edebilmiş miyiz' sorgulamasının yapıldığı yerdir. İşin içine bir de 'Okur bu bilgiye ne kadar ihtiyaç duyar, haberi doğru, anlaşılır ve hakperestçe verebilmiş miyiz?' gibi sorular girince akşam toplantıları hayatî önem kazanır.

Her okurun bir kerecik olsun bu toplantıların içine karışmasını çok isterdim; zira oradaki hassasiyet, ciddiyet ve sorumluluk duygusu gazetenin kalite ölçümüdür. Yayıncılık sorumluluğunun zirveye çıktığı yer orasıdır. Orada 'Bu manşet halkı rencide eder mi?' diye sorulmuyorsa, 'Bu başlık demokrasi ve özgürlükleri değil; yasakçılığı ve bir tür faşizmi çağrıştırır.' eleştirisi yapılmıyorsa vay o gazetenin haline! Daha doğrusu, vay o ülkenin haline! Akşam toplantısına katılan insanlar, her meseleye değişik pencerelerden bakmak zorundadır. Birbirine zıt fikirlerin akşama kadar süren çatışması artık habere dönüşmüş, beyin fırtınaları artık dinmiştir ve artık sağduyu ile cesaretin el ele vererek sayfalara konuk olma zamanı gelmiştir. Bu noktadan sonrası bilginin arşiv değerine dönüşmesi ve tarihin bağrına emanet edilmesi açısından da önemlidir... Sadece Zaman'da değil, her gazete için böyledir; daha doğrusu böyle olmak zorundadır.

Tekrar 1 Nisan şakasına dönecek olursam; itiraf etmeliyim ki emek ve sabır isteyen bir hileyle karşı karşıya kaldım. Şakacı cunta(!) özene bezene bir sayfa yapmış; aynen bizim birinci sayfamıza benziyor. Gizlice yaptıkları birinci sayfanın maketini de (bilgisay