Zafer Partisi’nden Gelecek Partisi'ne protokol yanıtı: Yüzde 1'den az oyla grup kurmak ahlâki mi?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasındaki gizli mutabakatı 'siyasi ve ahlaki değeri yok' şeklinde tanımlayan Gelecek Partisi'ne yanıt geldi.
Zafer Partisi'nden yapılan açıklamada; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasında yapılan protokolle ilgili olarak "siyasi ve ahlâki değeri yok" açıklamasını yapan Gelecek Partisi'ne "Yüzde 1'den az oy potansiyeline rağmen, Meclis’e girerek grup kurmak ne kadar ahlâkidir?" diye yanıt verildi.
Gelecek Partisi, Kılıçdaroğlu ile Ümit Özdağ arasında yapılan mutabakat ile ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Özdağ'a biri İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlık ve MİT Başkanlığı'nın verildiği mutabakata tepki gösterilen açıklamada, "Bilgimiz ve onayımız dışında kişiler arasında mahfuz tutulan herhangi bir protokolün bizim açımızdan siyasi ve ahlaki değeri yoktur" denildi.
Söz konusu açıklamaya yanıt veren Zafer Partisi, Gelecek Partisi ve partinin genel başkanı Ahmet Davutoğlu’na sert eleştiriler yöneltilirken, "Davutoğlu’nun hangi yüzle hâlâ siyaset yapabildiği de anlaşılamamaktadır" ifadeleri kullanıldı.
Gelecek Partisi'nin "halk nezdinde karşılığı olmadığı ve kendi başına seçime girme cesaretinin bulunmadığı"nın savunulduğu açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
Gelecek Partisi tarafından, 24 Temmuz 2023’te, bir bildiri yayınlanmıştır. Bu bildiride, Zafer Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi arasında, 24 Mayıs 2023’te imzalanan protokol hedef alınarak, çeşitli ithamlarda bulunulmuştur.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki; Zafer Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tur oylamasında, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun desteklenmesine dair iş birliği esaslarını içeren bir protokolü ortaklaşa hazırlamış ve kamuoyuna duyurmuştur. İlgili tüm tarafların, üçüncü şahıslar da dahil, anılan protokolün içeriği hakkında bilgisi vardır. Bu protokol; “Altılı Masa” olarak ifade edilen siyasi yapının protokolünde yer almayan “Atatürk İlke ve Devrimleri”, “Terörle Etkin Mücadele” ve “Ulus Devlet-Üniter Devlet” vurguları ile Türk siyasetinde bir denge sağlamıştır.
Halk nezdinde bir karşılığı olmayan ve kendi başına seçimlere girme cesareti gösteremeyen, Atatürk ve Cumhuriyet ile sorunlu Siyasal İslamcı yapıların, terörle etkin mücadele, sığınmacı ve kaçakların ülkelerine gönderilmesi, lâiklik ve millî devlet vurguları içeren bir protokolden rahatsız olmalarını anlamak güç değil. Diğer yandan, AKP karşısında siyasi olarak yenilmiş Altılı Masa ittifakında, yüzde 1’den az oy potansiyeline rağmen, Meclis’e girerek grup kurmak; çağdaş demokrasi, siyasi hakkaniyet, ulus egemenliği ve halk iradesinin adilce Mecliste temsili bakımından ne kadar ahlâkidir?
Altılı Masada bir yıldan uzunca bir süre, devlet kadroları üzerinde pazarlıklar yapan, Cumhurbaşkanlığı Yardımcılıkları paylaşan, bedavadan milletvekillikleri alıp, Bakanlıkları tapulamaya kalkışan bu yapının stratejik derinlik(!) sahibi liderinin, hangi cesaretle mezkûr bildiriyi yayınladığı, tarafımızca şaşkınlıkla karşılanmıştır. Bu şahıs siyasette “kurusıkı” atmasıyla tanınan biridir. Konuşursam “insan içine çıkamazlar” dediği eski lideri için, ne zaman cesaretini toplayıp konuşacağı, hala merak konusudur. Diğer yandan Davutoğlu’nun hangi yüzle hâlâ siyaset yapabildiği de anlaşılamamaktadır. Dışişleri Bakanlığı döneminde, o derin dehasıyla(!) ve aslında hesapsız kitapsızca yaptığı hatalarla, Türkiye (değerli) yalnızlığa itilmiş, 13 milyon sığınmacı ve kaçak memlekete girmiş, Mavi Vatan ve Ege adalarında ciddi kayıplar yaşanmıştır.
Bu derin(!) şahsiyetin, tarihi mirasımız Süleyman Paşa Türbesi sandukalarının, bir gece yarısı apar topar Türkiye’ye getirilmesi operasyonundaki üstün başarısı(!) hala hafızalardadır. Rus uçağının vurulmasını sahiplenmeye çalışan Davutoğlu’nun, konunun FETÖ bağlantısı ortaya çıkınca derin bir sessizliğe bürünmesi de bilinmektedir. Yine hafızalarda taze olan diğer bir konu, Dışişleri Bakanı olarak, Suriye'deki sancılı sürecin çok uzun sürmeyeceği, bu süreci artık yıllarla değil, aylarla ve hatta haftalarla ifade etmek gerektiği yönündeki dehşet öngörüsüdür. Davutoğlu’nun bu sözleri söylediği tarih: 24 Ağustos 2012’dir. O tarihten bu yana, kaç hafta geçtiğini acaba saymış mıdır? Ya da memlekete dolan milyonlarca sığınmacı ve kaçaktan dolayı, pişmanlık ve üzüntü duymakta mıdır?
Aziz milletimiz,
Zafer Partisi, her türlü Siyasal İslamcı ve Kürtçü ayrılıkçı yapılara karşı, “Atatürk İlkeleri” temelinde mücadele etmek, devlet ve milletimizin esenlik, güvenlik ve ekonomik refahını sağlamak için kurulmuş bir siyasi partidir. Henüz iki yaşını doldurmamış olmakla birlikte, Genel Seçimlere katılmış ve artık Türk Siyasetinde bir “alan” oluşturmuştur. “Atatürk Çizgisinde Türk Milliyetçiliği” temelinde, sığınmacı ve kaçakların tamamını hukuka uygun biçimde göndermek, AKP’nin çökerttiği devletimizi ve ekonomimizi onarmak ve Türk Milletinin birlik ve beraberliğini sağlamak için, siyasette yer almaktadır. Bu yapısı ve konumu ile Zafer Partisi, Türkiye’yi yıkıma sürüklemiş AKP karşısındaki tek ve sahici muhalefet partisidir. Zafer Partisi, sadece AKP değil, AKP’nin Siyasal İslamcı döküntüleri ve etnik ayrımcı/Kürtçü yapılarla mücadele etmeye devam edecektir. Bu yapıların partimize yönelik saldırıları, göğsümüzde bir şeref madalyası olarak yerini alacaktır.
Yolumuz Atatürk yolu, hedefimiz bilim, birlik ve barıştır!"