''YÜZDE DOKSAN DOKUZ BUÇUĞU BIRAK SEN BİZE BUNLARI ANLAT''
Taraf'ın tepe ismi Ahmet Altan, bu kez eleştiri oklarını CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na sapladı..
Doksan dokuz buçuk ve baba
Siyasetin bazı kesin kuralları vardır. Bir muhalefet lideri “sabotaj” gibi çok ciddi konuda “yüzde doksan dokuz buçuk doğru” olan bir iddia dile getiremez.
Muhalefeti güvenilir kılacak olan o “yüzde buçuktur” işte.
Ya “yüzde yüz” emin olduğun, belgelerini ele geçirdiğin gerçeği açıklarsın ya da “kuşkuların olduğunu” söyleyip bütün gerçeğin açıklanmasını hükümetten talep edersin.
Aksi takdirde inandırıcılığını zedelersin.
Elde belge yoksa, yüzde doksan dokuz buçukla yüzde bir arasında hiçbir fark yoktur.
İkisi de kuşkudur sadece.
Bu kuşkudan köşe yazısı olur ama siyasi muhalefet olmaz.
Afyon’da ölen 25 çocuğun hesabını sormak, gerçeklerin açıklanmasını, sorumluların istifasını istemek muhalefetin görevidir, ortada bir belge yoksa muhalefet o çizgide durmak zorundadır.
CHP, hükümeti sıkıştırmak için fazla telaşlı davranıyor.
Telaşa, abartmaya gerek yok.
Sadece somut gerçekleri izlemek yeter şu anda sıkı bir muhalefet yapmaya.
Kılıçdaroğlu, hükümetin hataları sayesinde canlanıyor, daha atak bir muhalefet yapıyor, sorunların üstüne gidiyor.
Ama benim görebildiğim kadarıyla “duracağı pozisyonu” belirlemede bir zorluk yaşıyor.
Kürt meselesinde, somut önerilerle ortaya çıkması gerekirken, bir adım geride kalıyor, Afyon’da somut hataların hesabını sorması gerekirken, kanıtlayamayacağı iddialarla “bir adım ileriye” geçiyor.
Haddim olmadan CHP’ye bir öneride bulunacağım.
“İnsanı savunun.”
Şu anda hükümet insanları savunmuyor, tam aksine insanların yok olmasına, ölmesine bahaneler bulmaya, hesap soranları suçlamaya çalışıyor.
Bakın bu ülkede çok fazla insan ölüyor.
Savaşta ölüyor, iş kazalarında ölüyor, Afyon gibi ihmallerde ölüyor.
Bir ülkedeki “doğal olmayan” her ölümden o ülkenin hükümeti sorumludur.
Hükümetin görevi, ülkesinde kimsenin “doğal olmayan” nedenlerle ölmeyeceği bir düzeni sağlamaktır.
Bitmeyen bir iç savaş mı var, bunun sorumluluğunu PKK’ya atıp aradan çekilemez hükümet, elbette bir ülkeye karşı harekete geçebilecek çok fazla güç vardır, hükümetin sorumluluğu o güçlerin sonuç alamayacağı bir siyasi ve sosyal atmosferi yaratmaktır.
Uludere’de bir katliam yapıldığında hükümetin görevi gerçekleri açıklamak, sorumluları ortaya çıkarıp istifalarını sağlamak ve böyle bir facianın tekrarını önlemektir.
İş kazalarında her gün ortalama iki kişi ölüyorsa hükümet bunu sona erdirmekle görevlidir.
Muhalefet, bu faciaların sorumlularını ortaya çıkarılmasını talep ederken, bunların tekrarının önlenmesi için kendisinin nasıl bir “programı” ve önerisi olduğunu da ortaya koymak zorundadır.
Muhalefet partisi olmak demek, “ben bu ülkeyi bu hükümetten daha iyi yönetirim” demektir.
CHP’nin Kürt savaşını önlemek için projesi ve önerisine, hiç savaşa ihtiyaç bırakmadan kendi askerlerini öldüren ve sapır sapır dökülen orduyu nasıl modernleştirecek, Başbakan’ın “gereğini yapmalarını söylediği” yargıyı nasıl bağımsızlaştıracak, medyanın özgürlüğünü nasıl sağlayacak, Türkiye’yi bir belanın içine sokan dış politikaya karşı Türkiye’yi güvenli sulara çekecek nasıl bir dış politika izleyecek, insanların özel hayatını devletin ceberutluğuna karşı nasıl savunacak, başörtüsü özgürlüğünü nasıl yasallaştıracak, üniversiteleri nasıl özerk kılacak?
Dört tarafından su alan bir hükümet var karşısında ama CHP gürbüzleşemiyor.
Tavrını net koyamıyor çünkü.
“İnsanı koruyacak” bütünlüklü bir siyasi öneriyle gelemiyor halkın karşısına.
Suriye’de vurulan uçakta ölen pilotun babası feryat ediyor, “Oğlumun otopsi raporunu bana göstermiyorlar, gerçekleri benden saklıyorlar” diyor.
O babayla birlikte toplumun karşısına gelmek, o babanın acısına sahip çıkmak, o babayla birlikte hesap sormaktır muhalefet.
Uludere köylüleriyle birlikte uluslararası bir basın toplantısı düzenleyip, dokuz ayda sorumluların bulunması için tek bir adım bile atılmadığını kamuoyuna iyice anlatmaktır.
Kürt-Türk eşitliğini sağlayarak, Kürt sorununun siyasi ve sosyal boyutlarına nasıl çare bulunacağını bir programla önermektir.
Ortadoğu’nun kuzeyinde yavaş yavaş bir mezhep çatışmasına kayan kanlı gerilimde Türkiye’yi koruyabilmek için nasıl bir dış politika izleyeceğini açıklamaktır.
Kürtleri ve Alevleri dışlayıcı politikalara karşı nasıl “bütünleştirici” bir politika izleyeceğinin haritasını göstermektir.
“Yüzde doksan dokuz buçukla” olmaz bunlar.
“Laf çakıştırmakla” da olmaz.
İnsana, hayata, demokrasiye, hukuka, eşitliğe sonuna kadar sahip çıkmakla olur.
Hiçbir muhalefet partisi şu andaki iktidardan daha yufka bir iktidar bulamaz, iktidar cüzamlı bir devlet yapısının efendiliğine soyunarak devletle birlikte çürüyor, her gün insanlar ölüyor.
CHP; bu devleti nasıl ıslah edecek, insanları nasıl kurtaracak.
Yüzde doksan dokuz buçuğu değil bunları anlatsın bize.
Ahmet ALTAN / TARAF
Siyasetin bazı kesin kuralları vardır. Bir muhalefet lideri “sabotaj” gibi çok ciddi konuda “yüzde doksan dokuz buçuk doğru” olan bir iddia dile getiremez.
Muhalefeti güvenilir kılacak olan o “yüzde buçuktur” işte.
Ya “yüzde yüz” emin olduğun, belgelerini ele geçirdiğin gerçeği açıklarsın ya da “kuşkuların olduğunu” söyleyip bütün gerçeğin açıklanmasını hükümetten talep edersin.
Aksi takdirde inandırıcılığını zedelersin.
Elde belge yoksa, yüzde doksan dokuz buçukla yüzde bir arasında hiçbir fark yoktur.
İkisi de kuşkudur sadece.
Bu kuşkudan köşe yazısı olur ama siyasi muhalefet olmaz.
Afyon’da ölen 25 çocuğun hesabını sormak, gerçeklerin açıklanmasını, sorumluların istifasını istemek muhalefetin görevidir, ortada bir belge yoksa muhalefet o çizgide durmak zorundadır.
CHP, hükümeti sıkıştırmak için fazla telaşlı davranıyor.
Telaşa, abartmaya gerek yok.
Sadece somut gerçekleri izlemek yeter şu anda sıkı bir muhalefet yapmaya.
Kılıçdaroğlu, hükümetin hataları sayesinde canlanıyor, daha atak bir muhalefet yapıyor, sorunların üstüne gidiyor.
Ama benim görebildiğim kadarıyla “duracağı pozisyonu” belirlemede bir zorluk yaşıyor.
Kürt meselesinde, somut önerilerle ortaya çıkması gerekirken, bir adım geride kalıyor, Afyon’da somut hataların hesabını sorması gerekirken, kanıtlayamayacağı iddialarla “bir adım ileriye” geçiyor.
Haddim olmadan CHP’ye bir öneride bulunacağım.
“İnsanı savunun.”
Şu anda hükümet insanları savunmuyor, tam aksine insanların yok olmasına, ölmesine bahaneler bulmaya, hesap soranları suçlamaya çalışıyor.
Bakın bu ülkede çok fazla insan ölüyor.
Savaşta ölüyor, iş kazalarında ölüyor, Afyon gibi ihmallerde ölüyor.
Bir ülkedeki “doğal olmayan” her ölümden o ülkenin hükümeti sorumludur.
Hükümetin görevi, ülkesinde kimsenin “doğal olmayan” nedenlerle ölmeyeceği bir düzeni sağlamaktır.
Bitmeyen bir iç savaş mı var, bunun sorumluluğunu PKK’ya atıp aradan çekilemez hükümet, elbette bir ülkeye karşı harekete geçebilecek çok fazla güç vardır, hükümetin sorumluluğu o güçlerin sonuç alamayacağı bir siyasi ve sosyal atmosferi yaratmaktır.
Uludere’de bir katliam yapıldığında hükümetin görevi gerçekleri açıklamak, sorumluları ortaya çıkarıp istifalarını sağlamak ve böyle bir facianın tekrarını önlemektir.
İş kazalarında her gün ortalama iki kişi ölüyorsa hükümet bunu sona erdirmekle görevlidir.
Muhalefet, bu faciaların sorumlularını ortaya çıkarılmasını talep ederken, bunların tekrarının önlenmesi için kendisinin nasıl bir “programı” ve önerisi olduğunu da ortaya koymak zorundadır.
Muhalefet partisi olmak demek, “ben bu ülkeyi bu hükümetten daha iyi yönetirim” demektir.
CHP’nin Kürt savaşını önlemek için projesi ve önerisine, hiç savaşa ihtiyaç bırakmadan kendi askerlerini öldüren ve sapır sapır dökülen orduyu nasıl modernleştirecek, Başbakan’ın “gereğini yapmalarını söylediği” yargıyı nasıl bağımsızlaştıracak, medyanın özgürlüğünü nasıl sağlayacak, Türkiye’yi bir belanın içine sokan dış politikaya karşı Türkiye’yi güvenli sulara çekecek nasıl bir dış politika izleyecek, insanların özel hayatını devletin ceberutluğuna karşı nasıl savunacak, başörtüsü özgürlüğünü nasıl yasallaştıracak, üniversiteleri nasıl özerk kılacak?
Dört tarafından su alan bir hükümet var karşısında ama CHP gürbüzleşemiyor.
Tavrını net koyamıyor çünkü.
“İnsanı koruyacak” bütünlüklü bir siyasi öneriyle gelemiyor halkın karşısına.
Suriye’de vurulan uçakta ölen pilotun babası feryat ediyor, “Oğlumun otopsi raporunu bana göstermiyorlar, gerçekleri benden saklıyorlar” diyor.
O babayla birlikte toplumun karşısına gelmek, o babanın acısına sahip çıkmak, o babayla birlikte hesap sormaktır muhalefet.
Uludere köylüleriyle birlikte uluslararası bir basın toplantısı düzenleyip, dokuz ayda sorumluların bulunması için tek bir adım bile atılmadığını kamuoyuna iyice anlatmaktır.
Kürt-Türk eşitliğini sağlayarak, Kürt sorununun siyasi ve sosyal boyutlarına nasıl çare bulunacağını bir programla önermektir.
Ortadoğu’nun kuzeyinde yavaş yavaş bir mezhep çatışmasına kayan kanlı gerilimde Türkiye’yi koruyabilmek için nasıl bir dış politika izleyeceğini açıklamaktır.
Kürtleri ve Alevleri dışlayıcı politikalara karşı nasıl “bütünleştirici” bir politika izleyeceğinin haritasını göstermektir.
“Yüzde doksan dokuz buçukla” olmaz bunlar.
“Laf çakıştırmakla” da olmaz.
İnsana, hayata, demokrasiye, hukuka, eşitliğe sonuna kadar sahip çıkmakla olur.
Hiçbir muhalefet partisi şu andaki iktidardan daha yufka bir iktidar bulamaz, iktidar cüzamlı bir devlet yapısının efendiliğine soyunarak devletle birlikte çürüyor, her gün insanlar ölüyor.
CHP; bu devleti nasıl ıslah edecek, insanları nasıl kurtaracak.
Yüzde doksan dokuz buçuğu değil bunları anlatsın bize.
Ahmet ALTAN / TARAF