"YÜREKLERDE YER KALSIN!.." REHA MUHTAR BUGÜN KÖŞESİNDE İKİZLERİNİN ANNESİ DENİZ UĞUR'UN GÖNDERDİĞİ DUYGUSAL MEKTUBU YAYINLADI!..

"İki çocuğumun annesi Deniz Uğur bana bir yazı gönderdi" diyen Reha Muhtar o mektubu yayınladı.

Engin Deniz´den İstanbul Emniyet Müdürü´ne "Teşekkür" yazısı...

Münevver´in katili aylardır bulunmamıştı...

Çaresiz baba, ne yapacağını bilemez halde, oradan oraya savruluyordu...

O gün İstanbul´un yeni Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın tüm polislere şöyle seslendi:

"Münevver´i kendi öz kızınız olarak addedin ve katili öyle yakalamaya çalışın..."

Birkaç gün önce, iki çocuğumun annesi Deniz Uğur bana bir yazı gönderdi...

5 yıl önce babasını kaybeden oğlu Engin Deniz´in duygularıyla kendi duygularını harmanlayan bir yazıydı...

En yakınlarını kaybeden, babasız kalan çocuğun duygularını en yakından bilen bir insan olarak Münevver´in annesinin ve babasının duygularını anlatıyordu...

Polisten Münevver´in katilini bulmalarını istiyordu...

O yazının bir bölümünü Deniz´in ismini vermeden "bir dost" umdan gelen yazı diye yayınladım...

Yazının çıktığı günün ertisi günü İstanbul polisi, Deniz´in öldürülen eşini, Engin Deniz´i 6 yaşında babasız bırakan katili yakaladı...

Kime niyet kime kısmet...

Münevver´in katili için yazılan yazı, yazanın yakınının katilini bulmaya nasip olmuştu...

Aşağıda o mektubu yakınını kaybetmiş bir eşin, 6 yaşında babasız kalmış ve şimdi bana "baba" diyen bir çocuğun İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve ekibine bir teşekkür yazısı olarak yayınlıyorum:

YÜREKLERDE YER KALSIN

Bu yazıyı sadece sadık bir okurun olarak yazıyorum...

Münevver cinayeti ve Cem adlı katil çocuğun yakalanması konusunun hepimizi ilgilendirmesi ve herbirimizin bu konuda sorumluluk hissetmesi gerektiğini anlatan içtenlikli yazını gözlerim yaşararak okudum...

Belki böyle uç noktada bir olayla herkes kolayca empati kuramayabilir, belki bir zamanlar en yakınındaki insanı cinayete kurban vermiş biri olarak benim bakış açım daha net olacaktır...

Benim bir zamanlar sahip olduğum aileyi parçalayan da genç bir çocuktu... Üniversite öğrencisiydi...

Babası profesördü...

"İyi aile" çocuklarını insan öldürmeye yönelten dürtünün ne olduğunu anlamam mümkün değil ama sebepleri var mutlaka...

Ya genetik eğilimler, ya çocukluk döneminde oluşan zihinsel bir takım çarpıklıklar, ya da insan sevgisinden hatta canlıların yaşam hakkına saygı duyma bilincinden yoksun biçimde yetiştirilmeleri...

Var işte bir sebebi...

Tüylerimiz diken diken olsa da hayatın korkunç bir gerçeği olarak karşımızda kaskatı duruyor...

Ölen sevdiklerimizin hatıralarından çok geride kalanların bu gerçekle nasıl başedeceği konusu kafamı kurcalıyor benim...

Çünkü, işte katı bir gerçek daha, hayat devam ediyor...

Ne yapacağız..?

Tanrı hiç kimseye evlat acısı yaşatmasın diye dua ederim hep, ne dostuma ne düşmanıma, hiç kimseye...

Ama birilerine yaşatıyor...

İnançlı biriyim, Tanrımı sorgulamam...

Ama Tanrım bana akıl vermiş somut olayları sorgulayayım diye. "Takdir-i ilahi" deyip geçmek bana göre değil...

Şunu iyi biliyorum ki, adalet yerini bulmadan yakınını kaybetmiş kişi huzur bulamaz. "Adalet yerini bulmadan" diyorum ya, tabii ki giden canı telafi edecek hiçbir ceza yok...

Dönüşmeyi istemediğimiz bazı ülkelerdeki gibi "göze göz, dişe diş" deyip giden canın karşılığında can almak da iş değil, çünkü o acıyı giderecek ceza bu da değil...

Ama canı alan kişinin modern ceza kanununun öngöreceği biçimde cezalandırılması geride kalanlar için yine de ÇOK önemlidir...

Bu ceza giden canı geri getirmese de, geride kalanın yüreğine su serpilir. Bu bir intikam duygusunun tatmin olması değildir...

Eğer katil ciddi bir biçimde yargılanır ve kanuni cezasını çekerse yüreğine kor düşmüş kişi, içinde yaşadığı toplumun, bayrağı altında yaşadığı devletin "acısını anladığını" düşünür, "kaybını önemsediğini" hisseder, birey olarak "kendisine değer verildiğini" bilir ve hayata tutunacak, yaşadığı felaketi anlamlandırıp sınırlı ömrünün sonuna kadar ayakta duracak gücü bulur...


***


Özellikle evlat acısı çeken Münevver´in babası için istiyorum bunu...

"Kaybetmiş" demek istemiyorum aslında, çünkü Münevver kaybolmadı. O sonsuza kadar babasının kızı olarak kalacak...

Kimse onun evladını kalbinden söküp alamaz, hatıralarını çalıp götüremez. Ama tarifsiz acılar çeken bir babayı herkesten çok önemsemek gerekir...

Aşkınızı kaybediyorsunuz, bir gün başkasına aşık olabiliyorsunuz. Bir çocuk babasını kaybediyor, bir gün başkasına "baba" diyebiliyor. Kayıp verdiğinizde oluşan gönül yarası içinizde bir yerde kalıyor, bazen sızlıyor, yine de sil baştan büyük mutluluklar yaşayabiliyorsunuz...

Hatta ölümün ne demek olduğunu bildiğiniz için, hayatın anlamını kavradığınız için daha kıymet bilir oluyor, geçmişteki hayatınızdan daha fazla mutlu olabiliyorsunuz...

Ama bir başka evlat bulamazsınız...

Hiçbir evladı bir başkasının yerine koyamazsınız, bu sevgiyi "sil baştan" yaşayamazsınız...

Bu acıya büyük saygı duyulması gerekir...


***


Ancak o zaman geride kalıp acıyı çeken baba ve kendini onunla özdeşleştiren milyonlar devletini sevebilir, burada süregiden yaşamla dost olabilir.

Yoksa isyan duyguları içinde, küskünlük içinde, ümitsizlik içinde, öfke içinde kalır. "İçinde" kalır...

Yüreğinde ne toplum, ne devlet, ne saygı ne de Tanrı kendine yeterince yer bulabilir...

Ben her sabah güne başlarken bunu düşünüyorum...

Herkes düşünsün istiyorum...


*****

KATİL NASIL BABASININ EVİNDE SAKLANIR?..

Katil yakalandı ve bir gazeteci olarak sormamız gereken bazı sorular akılları hâlâ kurcalıyor:

Katil İhsan Fuat Özgen açıklamaya göre, "Saklandığı babasının Suadiye´deki evine girerken polisin düzenlediği bir operasyonla" yakalanıyor...

Yargıtay katilin cezasını 7 Temmuz 2007´de onuyor... Bundan bir yıl önce de

5 yıla muhkûm oluyor Fuat Özgen...

3 yıldır polisten ve yargıdan kaçıyor katil...


***

Şimdi bana söyler misiniz?..

Yargıdan ve polisten kaçan suçu kesinleşmiş, 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuş bir katil nasıl olup da "babasının evinde" saklanabilir?..

Münevver cinayetinde "baba, anne ve aile" şüphe altındaydı...

Herkes tahmin ediyor ki, aile yardımı olmadan katil zanlısının kaçması pek mümkün olmazdı...

Ama nedense, arkası güçlü aile uzun bir süre istediği gibi at oynatabilmişti...


***

Ne ilginç Tiyatrocu Sunat´ın katili de babasının profesör olması nedeniyle aile ilişkileri güçlü bir kişiydi...

Bir insan "katilliği mahkeme kararıyla tescillenmişken" bu kadar rahat, İstanbul´un göbeğinde babasının evine girip çıkabilir mi?..

Bu cesareti bu katil nereden alıyor?..

Münevver cinayeti, Tiyatrocu Sunat cinayeti, Hrant cinayeti bazı konularda ne kadar da birbirine benziyor?..

Hüseyin Çapkın Müdür, bu işler ellerinden öper!..

Reha Muhtar/Vatan