Yılmaz Özdil'in kaderini değiştiren hakim!
Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, üniversite yıllarında yaşadığı bir olayı köşesinde anlattı.
İşte Özdil'in o hikayesi...
Henüz üniversite öğrencisiyim.Gazetecilik okuyorum.
Sokakta bi hadiseye karıştık, karşımızdaki polisti, o bize, biz onlara… Kelepçelediler. Geceyi karakolda geçirdim. Sabah olunca adliyeye götürecekler.
Dedim ki:
“Avukatımla görüşmek istiyorum.”
Komiser dedi ki:
“Burası Amerika mı lan!”
Çünkü (o zamanlar öyleydi) suçüstü yakalandığım için suçüstü mahkemesine çıkacaktım, suçüstü mahkemesinde de avukat mavukat olmazdı iyi mi.
Bindirdiler polis otomobiline, Konak’ta devlet hastanesinin önünde indirdiler, ellerim önden kelepçeli, mevsim yaz, tişörtlüyüm, kelepçelerin üstüne kazak filan atarak kamufle edemiyorum, emniyete kadar o vaziyette yürüttüler, akıllarınca ibreti alem yani… Neyse, parmak izi filan, çıkardılar mahkemeye… Ayakta duruyorum, bacaklarım titriyor. Atın içeri dese, en az iki-üç ay içerdeyiz.
Salona geldi hakim…
Şöyle ters ters baktı bana, sonra önündeki dosyaya baktı, “Sen misin bu eşek herif” dedi. Ne diyeyim, en şirin ses tonumla “Benim efendim” dedim.
“Polise vurmuşsun” dedi. “Vurdum ama, ben haklıyım” dedim. “Evladım, burası hukuk devleti, başına böyle bir iş geldiğinde karakola gideceksin, o işin hesabını bizler, savcılar-hakimler soracağız, değil mi?” dedi. “Haklısınız efendim” dedim.
“O halde tekrar soruyorum, polise vurdun mu?” dedi. “Vurdum ama” dememe kalmadı, “dur”manasında elini kaldırdı. “Oğğğlum, böyle bir şey olduğunda polise gideceksin, o işin hesabını bizler, hakimler-savcılar soracağız, anladın mı?” dedi.
Nihayet anlamıştım!
“Şimdi tekrar soruyorum, polise vurdun mu?” dedi.
“Vurmadım efendim” dedim.
Derhal seslendi daktilonun başındaki memureye, “yaz kızım…”
*
Yırtmıştım.
*
Bi kaç sene sonra, gazeteciler cemiyetinden Hasan Tahsin Ödülü kazandım. İlk ödülümdü. O hakime gittim, “Efendim ben geldim” dedim. Gene ters ters baktı, “Sen o eşek herifsin değil mi?” dedi.“Benim efendim, ödülümü getirdim” dedim. “Artık yazarak mı dövüyorsun” dedi. “Sayenizde”dedim. “Otur” dedi, çay söyledi. 30 sene geçti… Ne o çayın tadını unuttum, ne de kulağıma küpe nasihatlarını.
Yazının tamamı için tıklayın...