Yılmaz Özdil’den emekli amirallerin gözaltısına tepki!

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, "Darbe kumpasıyla içeri atılan, aralarında Cem Gürdeniz'in de bulunduğu emekli amirallerimiz, yine buram buram kumpas kokan darbe palavrasıyla, yine gözaltındalar." değerlendirmesini yaptı.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un Montrö açıklamalarının ardından 103 emekli amiralin yayımladığı bildirinin iktidar kanadı tarafından ‘darbe çağrısı’ olarak değerlendirilip aralarından 10’unun gözaltına alınmasına tepki gösterdi.

Ergenekon ve Balyoz davalarını hatırlatarak, “O korkunç dönemde darbe kumpasıyla içeri atılan, aralarında Cem Gürdeniz'in de bulunduğu emekli amirallerimiz, yine buram buram kumpas kokan darbe palavrasıyla, yine gözaltındalar” diyen Özdil, “Takkeli-cübbeli öcüleri bile aynı olan kabusu tekrar tekrar yaşayacağımızı söyleseler, rüyamızda bile görsek inanmazdık” ifadelerini kullandı.

Özdil'in bugünkü "Hatıralar okyanusu" başlıklı yazısı şöyle:

Bazı meslekler vardır.

Sırf onu yapmak için dünyaya gelinir.

Yaşam dahil, bütün fedakarlıklar göze alınır.

Deniz subaylığı, gemi komutanlığı, işte böyle bir şeydir.

Büyük tesadüf eseri, doğum günümde onun komutanı olmuştum. Öz evlatlarım, kızım Ülkem ve oğlum Ege kadar sevdiğim, TCG Gaziantep… Kutsal gemim.

Ve, bir rüya gördüm.

Son seferimi yapmış, Gölcük'e dönmüştüm, ayrılık zamanıydı.

Elveda Gaziantep'im.

Teşekkürler, tadabilecğim en üstün onuru ve hazzı yaşattığın için.

Teşekkürler, en hırçın fırtınalarda bizi yalnız bırakmadığın, sağ salim sevdiklerimize kavuşturduğun için.

Teşekkürler, Anadolu'nun okyanus denizcileri yetiştirebildiğini dünyaya ispatlamamıza olanak sağladığın için.

Elveda Gaziantep'im.

Tüm denizlerde ve her şartta makinene kuvvet, pervanene kolayına derin sular, demirine güvenli sularda fundo, personeline huzur, namlularına tam isabet dilerim.

Pruvan net, denizlerin sakin, rüzgarların insaflı…

Düşmanların mert olsun.

Tanrı seni daima korusun.

Bana gelince sevgili gemim… Bismillah, makine dümen manevraya hazır ol kumandası verilemeyecek artık.

Ne atışının sesi duyulacak, ne alevinin ışığı görülecek.

Rüzgar uğultusuna karışan makine gürültüsünde, köprüüstüne yetişmek için ayakkabıyla uyunamayacak.

Uçsuz bucaksız denizde, kahve yudumlanamayacak.

Yağmurla ıslanan işbaşımı değiştirmenin keyfi yaşanamayacak.

Bir daha asla, gri gemide, güneşin batışı, güneşin doğuşu, tuzlu suyun içine işlediği hava, hissedilmeyecek.

Silistresin keskin sesi, erat salonlarından gelen kahkahalar duyulamayacak.

Altımdaki dev çelik kitle, titreşimler yaratarak geleceğe doğru yüzemeyecek.

Kuğu gibi fırkateynler, yarış atı gibi asil ve hızlı hücumbotlar, sarsılmaz kale denizaltılar, adeta ana gibi yardımını esirgemeyen lojistik gemileri, vefakar sahil güvenlik botları ve Barbaros'un leventleri… Seyredilemeyecek.

Demir taradığında, seyir esnasında ana makine çöktüğünde, mide krampları olmayacak ama, arıza giderildiğinde duyulan mutluluk da olmayacak.

Belalı bir fırtınadan, vatandan binlerce mil uzakta, Tanrı'dan başka danışacağın kimsenin olmadığı anlardan başarıyla çıktığında, kalpte hissedilen o duygular, bir daha hissedilmeyecek.

Pazartesi öğlen bahriye usulü kuru fasulye yenemeyecek.

Gece vardiyasına çıkan pidenin lezzeti, başka pidelerde bulunmayacak.

Görevdeyken baba olan personel, dahili anonstan tebrik edilemeyecek.

Seyirlerde kutlanan evlilik yıldönümlerinin, doğum günlerinin, bayramların, yılbaşıların, özlemle karışık sevinçleri yaşanamayacak.

Poyraz rıhtımından hüzünle uğurlanamayacak, yabancı limanlara gururla girilemeyecek, dönüşte coşkuyla buluşulamayacak.

Halatlar aganta, volta denilemeyecek.

Geceleri, yüzlerce ışığın arasından süzülerek İstanbul Boğazı'na girilemeyecek.

Zorlu tatbikatlar için Karadeniz'e çıkılamayacak.

Çanakkale, Mehmetçik Anıtı, duygularımız, hatıralar okyanusuna terkedilecek.

Sonra, sıçrayarak uyandım.

İçim ürperdi.

Uyuyamadım bir daha.

Oturdum, kaleme döktüm.

Nedir bu derseniz?

Şu an darbe iftirasıyla gözaltında tutulan emekli amiral Cem Gürdeniz'in bana gönderdiği mektup.

Ama şu anda göndermedi.

Tee sekiz yıl önce, 2013 yılında, kumpas iftirasıyla tıkıldığı Silivri cezaevinden göndermişti.

Yine böyle bir Nisan ayıydı, o zamanlar Aydın Doğan'ın Hürriyet gazetesinde yazıyordum, bu mektubu o zaman yayınlamıştım.

Tekrar okumanızı rica ederim.

Ne başlarına gelen vahşi hukuksuzluktan tek kelime bahsediyordu, ne asılsız iftiralardan, ne de haksız yere hapis yatırılmaktan şikayet ediyordu.

Evlatlarına “Ülkem” ve “Ege” isimlerini koyacak kadar Türkiye sevdalısı, sorumluluğunu üstlendiği gemisini öz evlatlarıyla eşdeğer tutacak kadar yurtsever bir komutanın duygularıydı.

Beton tabut Silivri'deki rüyasında bile kutsal kabul ettiği gemisini gören, denize hasret bir bahriyelinin, yüreğindeki cam kırıklarıydı.

Bizler de rüyamızda bile görsek inanmazdık…

Kendi ordumuzun kendi vatanında esir alınacağını, donanmamızın kendi sularımızda kumpas mayınıyla batırılacağını, Atatürk Türkiyesi'nin cemaat-tarikat-karşıdevrim koalisyonuyla teslim alınacağını, ulusal marşı “korkma” diye başlayan milletin korkudan sus pus olacağını, rüyamızda bile görsek inanmazdık.

Ve şimdi, tee sekiz yıl sonra bakıyoruz…

O korkunç dönemde darbe kumpasıyla içeri atılan, aralarında Cem Gürdeniz'in de bulunduğu emekli amirallerimiz, yine buram buram kumpas kokan darbe palavrasıyla, yine gözaltındalar.

Takkeli-cübbeli öcüleri bile aynı olan kabusu tekrar tekrar yaşayacağımızı söyleseler, rüyamızda bile görsek inanmazdık.

Dayanın amiralim.

Pruvanız net,

denizleriniz sakin,

rüzgarlarınız insaflı…

Düşmanlarınız mert olsun.

Tanrı sizi daima korusun.