Yılmaz Özdil hangi Sözcü yazarına çaktı; O dönemin Genel Yayın Yönetmeni'nin...
İşte Özdil'in Sözcü'deki röportajında eski gazetesinin yöneticisi ve yeni gazetesinde köşedaşı olan Berberoğlu için sarfetiği o cümleler:
Soma'da en az 301 madencinin hayatını kaybettiği facianın ardından Tayyip Erdoğan'ın 'fıtrat' açıklamasına tepki olarak söylediği 'müstahak' sözleri Yılmaz Özdil'i çok zorlamıştı.
Özdil, Soma faciasında 1800'lerden bu yana dünyadaki örnekleri sıralayıp "Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında bu var" diyen Erdoğan'ı, Halk TV yayınında eleştirmiş ve "Ekstra hazin tarafı... O yörenin çocuğu olduğum için yakından gözlemliyorum. Bu ölen çocuklar, maalesef, Tayyip Erdoğan'ın mitingine otobüslerle taşınan işçiler... Bu öldürülen çocukları, AKP mitinglerine götürüp, en büyük Tayyip Erdoğan başka büyük yok diye alkışlatmışlardı. Şimdi Tayyip Erdoğan çıkıp, bunların ölmesi normal falan diyor. Dolayısıyla, ben başbakana katılıyorum, yani bu olan biten gayet normaldir, hatta müstehaktır bile denilebilir, hepimizi çok daha büyük facialar beklemektedir." demişti.
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, yeni kitabı ile ilgili gazetesinden Nil Soysal'a konuştu. Hürriyet gazetesinde Soma faciası sonrası süreçte gazetesinden kimsenin kendisini destekleyen tek bir satır bile yazmadığını, anımsatan Özdil, o dönem Hürriyet'te genel yayın yönetmeni olarak görev yapan Enis Berberoğlu'nun bugün Sözcü yazarı olmasını da ilginç bir şekilde eleştirdi.
İşte Özdil'in Sözcü'deki röportajında eski gazetesinin yöneticisi ve yeni gazetesinde köşedaşı olan Berberoğlu için sarfetiği o cümleler:
- Kitapta okudum; SOMA savcısının hakkınızda verdiği takipsizlik kararının hayatınızın en anlamlı ödülü olduğunu yazmışsınız...
Meslek hayatımda 600'ün üzerinde ödül aldım. Ama bu kararı bütün samimiyetimle hayatımın en anlamlı ödülü olarak görüyorum. Hukukun guguk yapılması için bu ülkede AKP elinden geleni yapıyor.Yargıtay'dan, Anayasa Mahkemesi'nden HSYK'ya kadar herkes benden olsun ve benim istediğim gibi kararlar versin diye 13 senedir hukuku kendi nalıncı keseri haline getirmek için elinden geleni ardına koymadı bu iktidar. Buna rağmen hakikaten işini yapan, adaletli davranan hakimler ve savcılar sayesinde biz işimizi yapmaya devam ediyoruz. İşte bu kararı veren SOMA'daki savcı da bunlardan biri. Çünkü o dönemde gerçekten televizyonlarda da gazetelerde de olmamış bir şeyi olmuş gibi göstermek için çok çaba harcadılar. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından bizzat miting meydanlarında hedef gösterildim. Serserinin biri çıksın, işimi bitirsin diye her türlü iftirayı attılar. Buna rağmen bir savcı sayesinde başaramadılar.
- Sözlü saldırıların yanında, fiziki saldırılar da olmuş. Kitapta o da var...
Fiziki saldırıları göğüsledik. Ama yazmadığım ve bugüne kadar hiçbir yerde söylemediğim bir şeyi burada ilk defa söyleyeyim; Balyoz davasından içeride olup, o sırada çıkan albaylar ve yine içeride yatanların arkadaşları olan isimler, bana da hissettirmeden haftalarca benim evimin önünde nöbet tuttular! Nereye gittiysem, onlar da oraya gittiler. Ben de bunu çok sonra öğrendim.
- Tehditler için yargıya gittiniz mi?
Ben bunlarla ilgili bir dosya yaptım. O dönemde bu iftirayı atanların, bu linç kampanyasına katılanların tamamının yazılı ve görsel dosyasını biriktirdim. AKP iktidarı gittikten ve hukukun üstündeki bu gölge kalktıktan sonra başta Tayyip Erdoğan olmak üzere hepsini mahkemeye vereceğim. Kazandığım paranın tamamını da Atatürkçü Düşünce Derneği'ne bağışlayacağım.
- Neler hissettiniz peki?
Kitapta da yazdım; benimle aynı gazetede yazan köşe yazarlarının hiçbiri yaşadığım linç kampanyasıyla ilgili tek bir satır bile kaleme almadılar. Açıkçası çok bir şey de hissetmedim. Ama o dönemin Genel Yayın Yönetmeni'nin şu anda benim çalıştığım gazetede yazar olması beni gülümsetiyor.
Özdil, Soma faciasında 1800'lerden bu yana dünyadaki örnekleri sıralayıp "Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında bu var" diyen Erdoğan'ı, Halk TV yayınında eleştirmiş ve "Ekstra hazin tarafı... O yörenin çocuğu olduğum için yakından gözlemliyorum. Bu ölen çocuklar, maalesef, Tayyip Erdoğan'ın mitingine otobüslerle taşınan işçiler... Bu öldürülen çocukları, AKP mitinglerine götürüp, en büyük Tayyip Erdoğan başka büyük yok diye alkışlatmışlardı. Şimdi Tayyip Erdoğan çıkıp, bunların ölmesi normal falan diyor. Dolayısıyla, ben başbakana katılıyorum, yani bu olan biten gayet normaldir, hatta müstehaktır bile denilebilir, hepimizi çok daha büyük facialar beklemektedir." demişti.
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, yeni kitabı ile ilgili gazetesinden Nil Soysal'a konuştu. Hürriyet gazetesinde Soma faciası sonrası süreçte gazetesinden kimsenin kendisini destekleyen tek bir satır bile yazmadığını, anımsatan Özdil, o dönem Hürriyet'te genel yayın yönetmeni olarak görev yapan Enis Berberoğlu'nun bugün Sözcü yazarı olmasını da ilginç bir şekilde eleştirdi.
İşte Özdil'in Sözcü'deki röportajında eski gazetesinin yöneticisi ve yeni gazetesinde köşedaşı olan Berberoğlu için sarfetiği o cümleler:
- Kitapta okudum; SOMA savcısının hakkınızda verdiği takipsizlik kararının hayatınızın en anlamlı ödülü olduğunu yazmışsınız...
Meslek hayatımda 600'ün üzerinde ödül aldım. Ama bu kararı bütün samimiyetimle hayatımın en anlamlı ödülü olarak görüyorum. Hukukun guguk yapılması için bu ülkede AKP elinden geleni yapıyor.Yargıtay'dan, Anayasa Mahkemesi'nden HSYK'ya kadar herkes benden olsun ve benim istediğim gibi kararlar versin diye 13 senedir hukuku kendi nalıncı keseri haline getirmek için elinden geleni ardına koymadı bu iktidar. Buna rağmen hakikaten işini yapan, adaletli davranan hakimler ve savcılar sayesinde biz işimizi yapmaya devam ediyoruz. İşte bu kararı veren SOMA'daki savcı da bunlardan biri. Çünkü o dönemde gerçekten televizyonlarda da gazetelerde de olmamış bir şeyi olmuş gibi göstermek için çok çaba harcadılar. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından bizzat miting meydanlarında hedef gösterildim. Serserinin biri çıksın, işimi bitirsin diye her türlü iftirayı attılar. Buna rağmen bir savcı sayesinde başaramadılar.
- Sözlü saldırıların yanında, fiziki saldırılar da olmuş. Kitapta o da var...
Fiziki saldırıları göğüsledik. Ama yazmadığım ve bugüne kadar hiçbir yerde söylemediğim bir şeyi burada ilk defa söyleyeyim; Balyoz davasından içeride olup, o sırada çıkan albaylar ve yine içeride yatanların arkadaşları olan isimler, bana da hissettirmeden haftalarca benim evimin önünde nöbet tuttular! Nereye gittiysem, onlar da oraya gittiler. Ben de bunu çok sonra öğrendim.
- Tehditler için yargıya gittiniz mi?
Ben bunlarla ilgili bir dosya yaptım. O dönemde bu iftirayı atanların, bu linç kampanyasına katılanların tamamının yazılı ve görsel dosyasını biriktirdim. AKP iktidarı gittikten ve hukukun üstündeki bu gölge kalktıktan sonra başta Tayyip Erdoğan olmak üzere hepsini mahkemeye vereceğim. Kazandığım paranın tamamını da Atatürkçü Düşünce Derneği'ne bağışlayacağım.
- Neler hissettiniz peki?
Kitapta da yazdım; benimle aynı gazetede yazan köşe yazarlarının hiçbiri yaşadığım linç kampanyasıyla ilgili tek bir satır bile kaleme almadılar. Açıkçası çok bir şey de hissetmedim. Ama o dönemin Genel Yayın Yönetmeni'nin şu anda benim çalıştığım gazetede yazar olması beni gülümsetiyor.