YILMAZ ERDOĞAN'IN HÜKÜMET YALAKALIĞI!

Radikal yazarı Cüneyt Özdemir, Film arası dergisine verdiği röportajı sosyla medyada tartışma konusu olan Yılmaz Erdoğan için neler yazdı?

Yılmaz Erdoğan'ın hükümet yalakalığı

Yılmaz Erdoğan'a dün 'Kürt müsün Türk müsün, safını seç' diyenler şimdi 'Bizden misin onlardan mısın' diyor.

Yılmaz Erdoğan'a dün 'Kürt müsün Türk müsün, safını seç' diyenler şimdi 'Bizden misin onlardan mısın' diyor.
Sözlüklerde, sosyal medyada arkadaş sohbetlerinde, içki masalarında kurulan linç mangalarının önüne dün Yılmaz Erdoğan atılmıştı. Ancak Erdoğan bunu hak etti zira suçu büyük. Ne yapmış peki Erdoğan? Bir sinema dergisine demeç vermiş ve Türk filmlerinde ezan sesi duymadığımızdan bahsetmiş. Ardından sanata en büyük darbeyi Batıcı kafanın vurduğundan dem vurmuş. Vay sen misin bu tür sözler söyleyen, dün önce bu söyleşinin özellikle bu bölümleri kesilip kırpılarak anaakım medyada dolaşıma sokuldu, sonra da ‘şanlı Yılmaz Erdoğan’ı linç operasyonu’ başlatıldı. Bu tür haberleri yayına koyan sitelerin okur yorumları köşelerine dikkat edin. Mesela dün buralarda Yılmaz Erdoğan’ın dönekliğinden girip AK Parti yalakalığından çıkıyorlardı. Neyse ki entel linç mangalarının bu tür konularda kelime hazinesi daha da zayıf. O yüzden din ile ilgili her konuyu AK Parti’ye bağlamaktan öteye çok da geçemiyorlar.

‘Dik durmadı!’

Bir de “Dik durmadı!” çıkışı var. Son yıllarda herkesin bir başkasını suçladığı bu ‘dik durma’ meselesini es geçmeyelim. Hayatta hiçbir değeri olmayan, bırakın dik durmayı, yerlerde süründüklerini bizzat bildiğimiz ezik insanların başkalarını ezmek için kullandığı yeni suçlama cümlemiz bu; “Dik durmadı!” Peki, neye dik durmadı? “Hükümete karşı dik durmadı.” Dilber Ay’ın malum ve müthiş şarkısından alıntı yaparsak Yılmaz Erdoğan ya da bir başkası AK Parti’ye diklenmek zorunda mı? Bu ülkenin % 50’sinin oy verdiği bir partiye ‘bidon kafa’ ya da ‘göbeğini kaşıyan adam’ muamelesi çekmenin yeni adı artık “Dik durmadı!” oldu. Bunlar şu aralar bizim mahalle için hayli tehlikeli tartışmalar aslında. Muhafazakâr kesime karşı kendilerini aydın olarak tanımlayan, sunan, pazarlayan, alkışlanan kesimin içindeki cahilliği teşhir etmek linç mangasının önüne kendini atmaktan farksız. Laikliği, aydınlanmayı, modernliği alkol üzerinden tartışan iki taraf arasındayız. ‘Aksırıncaya tıksırıncaya kadar içer bunlar’cılarla ‘Alkolü yasaklayıp burayı İran yapacak bunlar’cılar arasında seviye olarak pek fark yok. Her iki kesim için de din en büyük tabu. İlkokul düzeyinde bir hayat algısı, dünyadan kopuk bir sanat ve sanatçılık anlayışı, içinde yaşadığı toplumun değerlerini hor görme, aşağılama, beğenmeme üzerine inşa edilen iskambil kâğıdından kibir kuleleri... Güce sahip olanın güçsüzü ezdiği bir demokrasi kültürü içinde tartışmak kolay değil. Muhafazakâr sanat tartışmalarının başladığı şu günlerde en zoru, Yılmaz Erdoğan gibi isimlerin durumu. Zira daha dün “Kürt müsün Türk müsün, safını seç” diye naralanan kesim şimdi de muhafazakâr sanat tartışmalarının başladığı savaş meydanında “Bizden misin onlardan mısın, safını seç” diye tutturuyor. Sizin safınızı seçmenize de gerek yok, bir-iki cümle bile bu insanların kafasında safınızı belirleyebiliyor.

Film parası için yalakalık

Bu kadar olsa iyi, bir de belaltı vurma kısmı var. Neymiş efendim meğer Yılmaz Erdoğan yeni filmi için Kültür Bakanlığı’na başvurmuş, oradan para almak için böyle konuşmaya başlamış. Breh breh breh... Yani o yardım olmasa sanacaksınız ki Yılmaz Erdoğan’ın film çekecek parası yok. Sanki o yardımı bugüne kadar alan bütün yönetmenler aynı feleğin demeç çemberinden geçmek zorunda kalmış! Yahu yakın dönem sinemelarda gördüğünüz neredeyse bütün sinema filmleri Kültür Bakanlığı’nın bu yardımını öyle ya da böyle alıyor. Ekstra bir demeç tarafgirliğine gerek yok! Ama olur mu? Nasıl Yılmaz Erdoğan bunu böyle söyler, bu algı seviyesine uyacak bir çapanoğlu bulmak şart.

Soyadından belli ‘yandaş’

Şimdi bunları yazıyorum, Yılmaz Erdoğan ile sıkıfıkı arkadaşız da sanılmasını istemem (Ki olsak kime ne!). Bundan yıllar yıllar önce Yılmaz Erdoğan’ın yıldızının parladığı o dönemde en sert eleştirilerden birini yanılmıyorsam ‘Öküz’ dergisinde ben yazmıştım. Dönemin magazin hayatının tozunu attığı yıllarda ilk kez ‘Beyaz Kürtler’ benzetmesini kullanan da bendim. Yılmaz Erdoğan ile o gün bugündür aramız hep limonidir. Zaten mesele Yılmaz Erdoğan meselesi değil; mesele, yeni oluşan sosyal medyanın gazladığı bu linç kültürünün kodlarını deşifre etmemizin gerekliliği.

Bugün din ile ilgili söylediğiniz hemen her türlü özeleştiri ya da söz dönüp dolaştırılıp AK Parti yandaşlığına bağlanıyor. AK Parti düşmanlığına soyunan bir kesimin sistemli itibarsızlaştırma kampanyalarının, belaltı vuruşlarının ve açık söyleyeyim basın eliyle yürütülen ‘itibarsızlaştırma operasyonlarının’ kurbanı olunuyor. Bunu yapanların kafaları o kadar karışık ki hakaret hazinelerindeki vasatlık kendilerini ele veriyor. En son Yılmaz Erdoğan’a hakaret niyetine ‘Badem bıyık bıraksın’ diye dalga geçenlere rastladım. Kim bu badem bıyıklılar sahi, düşman bir ülkenin vatandaşları mı?

Bir yanda ‘tek din’ diyen bir Başbakan, diğer yanda din diyen herkesi yandaş ilan eden azılı köktenlaik düşmanları. Yılmaz Erdoğan’ın bu ortamda yatacak yerinin olmaması normal. Elbette onun gibi düşünen bizlerin de...

Son söz olarak bu azgın kalabalığın hakaret hazinesine onlara yakışacak bir sığlıkta katkıda bulunalım: “Size bir şey söyleyeyim mi, Yılmaz Erdoğan’ın Tayyipçi olduğu zaten soyadından belliydi!” Peehh...

Cüneyt Özdemir / Radikal