YILMAZ ERDOĞAN'DAN YENİ FİLM MÜJDESİ!
Yılmaz Erdoğan, yeni filminin müjdesini verirken yeni çıkacak romanından söz etti.
Oyuncu olarak yer aldığı son filminin Türkiye promiyeri için Adana Altın Koza Film Festivali’ne katılan Yılmaz Erdoğan, Radikal'den Şenay Aydemir'in sorularını yanıtladı...
Yılmaz Erdoğan ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filmiyle ilk kez kendi yazmadığı, yönetmediği bir film için kamera karşısına geçti. Daha sonra hızını alamadı Bahman Ghobadi’nin filminde Monica Bellucci’yle birlikte de oynadı. Filmin Adana Altın Koza Film Festivali’ndeki Türkiye prömiyeri için kente gelen Erdoğan ile yakında çıkacak kitabından, gelecek yıl çekeceği filme, Nuri Bilge Ceylan ile çalışmanın kariyerindeki etkilerine kadar birçok konuda konuştuk. Yılmaz Erdoğan, filmin setinde birçok şey öğrendiğini söylese de en fazla memnun olduğu konu çok önem verdiği oyunculuğunun gözler önüne serilmesinden memnun görünüyordu.
Sizin çok bilinen üç kimliğiniz, yazar, oyuncu ve yönetmen. İlkinden başlayayım. Nuri Bilge Ceylan’la çalışmak yazarlığınıza neler kattı?
Nuri Bilge sağolsun ne zaman konuşsak benim diyaloglarımı çok över. Hatta dedik ki “Sen çok iyi bir diyalogçusun benimkileri de sen yaz.” Ama büyük tevazu gösteriyor. Çünkü senaryoyu okuyunca diyalogların ne kadar iyi olduğunu görüyorsunuz. İkimiz de aslında benzeşiyoruz. Arıyoruz. Bulduğunu düşünen yanar zaten! Tabii ki birbirimizden de hayattan da etkileniyoruz. Eskiden daha komedyen refleksleriyle yazan, oynayan bir adamdım, tiyatrodan geldiğim için. Şimdi benim için sinema çok daha başka kıstaslarla ölçülen bir şey. En küçük abartı, en küçük esnaflık hemen kendini gösteriyor.
Yakında romanınız çıkacak. Hikâye hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Hayatımın çok belirleyici bir bölümü Ankara’da Aydınlıkevler’de geçti. Kitabı ismi de ‘Aydınlıkevler.’ 1973 ile 1985 arasındaki süreci yazdım. 80 öncesi siyasi ortam, Kürt meselesi ve tüm bunların benim hayatımdaki biçimleriyle ilgili, anılarımdan yola çıkarak anlattığım bir şey. Romanı da tırnak içinde söylüyorum. Aslında otobiyografik bir anlatı.
‘Siyasal ortam’ demişken, son dönemde güncel politika konusunda Yılmaz Erdoğan dışarıda durmayı mı tercih ediyor?
Kendi içimde tutarlı olmaktan başka bir kıble tanımıyorum. Çünkü, ben bir mektup yazdım 2007’de. Onu okuyanlar benim bugün niye konuşmadığımı, sustuğumu bilirler. Ben çağını şaşırmış bir sorun yaşadığımızı ve küstüğümü söyledim. Bir daha da bu konuyu konuşmayacağımı söyledim. Bir de ben aktivist olmak değil fayda üretmek istiyorum. Sözün hükmünü yitirdiği bir yerde de fazla konuşmanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Ama o gün onu söylediğim için şimdi susabiliyorum.
‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ya kadar hep kendi yazdığınız ve yönettiğiniz filmlerde rol aldınız. Sonra Bahman Ghobadi’nin filminde. Bu deneyimler size neler kazandırdı?
Ne yaptığını bilen oyuncu için Nuri Bilge bulunmaz bir yönetmen. Ama aklınız işte değilse onunla da çalışamazsınız, benimle de çalışamazsınız. Bir de benim hakkımda bulanık bir durum vardı. “Kendi yazdığı, yönettiği için oynuyor” deniliyordu. Bu arada benim oyunculuk kariyerim gümbürtüye gidiyordu açıkçası. Bunu net bir şekilde ortaya koyma açısından çok iyi bir fırsat oldu. Burada oyuncu rejisi açısından olağanüstü bir yönetmenle çalıştım. Birbirimizi çok iyi anladık, çok iyi destekledik. Sadece benimle değil filmdeki bütün oyuncular için geçerli.
Peki Nuri Bilge’yle çalışmak yönetmenliğe bakışınıza değişiklikler yarattı mı?
İşin bir artistik yönü var, bir de teknik yönü. Ben daha önce hiç dijital kamera çalışmadım mesela. Uzun montaj hiç yapmadım. Biz hep bir takvime film yetiştirmek zorundaydık. Bir de bizim bütçelerimiz büyüktür, onun getirdiği sorumluluklar vardır. Bu deneyimden sonra şunu sordum: Ben nereye koşuyorum. Biraz daha zaman harcarsan daha iyi sonuç alıyorsun sonuçta. Dolayısıyla bu telaş, yaptığımız işlerin kalitesinde zaman zaman sorunlar yaratıyordu. Yani Nuri’nin sabrı çok öğretici. Özellikle film bittikten sonraki çalışması. Bir de o fotoğraftan geldiği için bu işin çok ustası. Ben kelimelerden gelen bir yönetmenim. Ben anlamdan, kelimeden, senaryodan bir şeyler üreten biriyim. Dolayısıyla fotoğraf konusunda da çok şey öğrendim.
‘Vizontele’ filmlerinden sonra çektiğiniz ‘Neşeli Hayat’ çok beğenildi. Ama seyirci diğer filmlere gösterdiği ilgiyi göstermedi. Bu durum sizde bir ikilem yarattı mı?
‘Vizontele’de de ben bildiğim hikâyeyi, bildiğim şekilde anlattım. Ama bir gerçek var, ne kadar çok gülüyorsanız, o kadar çok gişe yapıyor. Geçenlerde Woody Allen’ın bir ropörtajını okudum bir yerlerde. Diyorlar ki “Sizin eskiden filmleriniz daha komikti. Niye şimdi değil?” O da diyor ki “Ben o zaman çok iyimserdim.” Bilmiyorum, bendeki değişim iyimserlikle/kötümserlikle mi ilgili ama ispat derdinden kurtulduğunda tabii biraz daha duruluyor insan. Kendini piyasaya, seyirciye kabul ettireceğim telaşı bitiyor. Bir de gençtim o zamanlar… Benim için her filmin bir öncekinden iyi olması önemli.
Yeni film çalışması var mı?
Şubatta setteyim. Hikâyenin ismi ‘Şairler.’ 1940’lı yıllarda geçen bir dönem filmi.
Yılmaz Erdoğan ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filmiyle ilk kez kendi yazmadığı, yönetmediği bir film için kamera karşısına geçti. Daha sonra hızını alamadı Bahman Ghobadi’nin filminde Monica Bellucci’yle birlikte de oynadı. Filmin Adana Altın Koza Film Festivali’ndeki Türkiye prömiyeri için kente gelen Erdoğan ile yakında çıkacak kitabından, gelecek yıl çekeceği filme, Nuri Bilge Ceylan ile çalışmanın kariyerindeki etkilerine kadar birçok konuda konuştuk. Yılmaz Erdoğan, filmin setinde birçok şey öğrendiğini söylese de en fazla memnun olduğu konu çok önem verdiği oyunculuğunun gözler önüne serilmesinden memnun görünüyordu.
Sizin çok bilinen üç kimliğiniz, yazar, oyuncu ve yönetmen. İlkinden başlayayım. Nuri Bilge Ceylan’la çalışmak yazarlığınıza neler kattı?
Nuri Bilge sağolsun ne zaman konuşsak benim diyaloglarımı çok över. Hatta dedik ki “Sen çok iyi bir diyalogçusun benimkileri de sen yaz.” Ama büyük tevazu gösteriyor. Çünkü senaryoyu okuyunca diyalogların ne kadar iyi olduğunu görüyorsunuz. İkimiz de aslında benzeşiyoruz. Arıyoruz. Bulduğunu düşünen yanar zaten! Tabii ki birbirimizden de hayattan da etkileniyoruz. Eskiden daha komedyen refleksleriyle yazan, oynayan bir adamdım, tiyatrodan geldiğim için. Şimdi benim için sinema çok daha başka kıstaslarla ölçülen bir şey. En küçük abartı, en küçük esnaflık hemen kendini gösteriyor.
Yakında romanınız çıkacak. Hikâye hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Hayatımın çok belirleyici bir bölümü Ankara’da Aydınlıkevler’de geçti. Kitabı ismi de ‘Aydınlıkevler.’ 1973 ile 1985 arasındaki süreci yazdım. 80 öncesi siyasi ortam, Kürt meselesi ve tüm bunların benim hayatımdaki biçimleriyle ilgili, anılarımdan yola çıkarak anlattığım bir şey. Romanı da tırnak içinde söylüyorum. Aslında otobiyografik bir anlatı.
‘Siyasal ortam’ demişken, son dönemde güncel politika konusunda Yılmaz Erdoğan dışarıda durmayı mı tercih ediyor?
Kendi içimde tutarlı olmaktan başka bir kıble tanımıyorum. Çünkü, ben bir mektup yazdım 2007’de. Onu okuyanlar benim bugün niye konuşmadığımı, sustuğumu bilirler. Ben çağını şaşırmış bir sorun yaşadığımızı ve küstüğümü söyledim. Bir daha da bu konuyu konuşmayacağımı söyledim. Bir de ben aktivist olmak değil fayda üretmek istiyorum. Sözün hükmünü yitirdiği bir yerde de fazla konuşmanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Ama o gün onu söylediğim için şimdi susabiliyorum.
‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ya kadar hep kendi yazdığınız ve yönettiğiniz filmlerde rol aldınız. Sonra Bahman Ghobadi’nin filminde. Bu deneyimler size neler kazandırdı?
Ne yaptığını bilen oyuncu için Nuri Bilge bulunmaz bir yönetmen. Ama aklınız işte değilse onunla da çalışamazsınız, benimle de çalışamazsınız. Bir de benim hakkımda bulanık bir durum vardı. “Kendi yazdığı, yönettiği için oynuyor” deniliyordu. Bu arada benim oyunculuk kariyerim gümbürtüye gidiyordu açıkçası. Bunu net bir şekilde ortaya koyma açısından çok iyi bir fırsat oldu. Burada oyuncu rejisi açısından olağanüstü bir yönetmenle çalıştım. Birbirimizi çok iyi anladık, çok iyi destekledik. Sadece benimle değil filmdeki bütün oyuncular için geçerli.
Peki Nuri Bilge’yle çalışmak yönetmenliğe bakışınıza değişiklikler yarattı mı?
İşin bir artistik yönü var, bir de teknik yönü. Ben daha önce hiç dijital kamera çalışmadım mesela. Uzun montaj hiç yapmadım. Biz hep bir takvime film yetiştirmek zorundaydık. Bir de bizim bütçelerimiz büyüktür, onun getirdiği sorumluluklar vardır. Bu deneyimden sonra şunu sordum: Ben nereye koşuyorum. Biraz daha zaman harcarsan daha iyi sonuç alıyorsun sonuçta. Dolayısıyla bu telaş, yaptığımız işlerin kalitesinde zaman zaman sorunlar yaratıyordu. Yani Nuri’nin sabrı çok öğretici. Özellikle film bittikten sonraki çalışması. Bir de o fotoğraftan geldiği için bu işin çok ustası. Ben kelimelerden gelen bir yönetmenim. Ben anlamdan, kelimeden, senaryodan bir şeyler üreten biriyim. Dolayısıyla fotoğraf konusunda da çok şey öğrendim.
‘Vizontele’ filmlerinden sonra çektiğiniz ‘Neşeli Hayat’ çok beğenildi. Ama seyirci diğer filmlere gösterdiği ilgiyi göstermedi. Bu durum sizde bir ikilem yarattı mı?
‘Vizontele’de de ben bildiğim hikâyeyi, bildiğim şekilde anlattım. Ama bir gerçek var, ne kadar çok gülüyorsanız, o kadar çok gişe yapıyor. Geçenlerde Woody Allen’ın bir ropörtajını okudum bir yerlerde. Diyorlar ki “Sizin eskiden filmleriniz daha komikti. Niye şimdi değil?” O da diyor ki “Ben o zaman çok iyimserdim.” Bilmiyorum, bendeki değişim iyimserlikle/kötümserlikle mi ilgili ama ispat derdinden kurtulduğunda tabii biraz daha duruluyor insan. Kendini piyasaya, seyirciye kabul ettireceğim telaşı bitiyor. Bir de gençtim o zamanlar… Benim için her filmin bir öncekinden iyi olması önemli.
Yeni film çalışması var mı?
Şubatta setteyim. Hikâyenin ismi ‘Şairler.’ 1940’lı yıllarda geçen bir dönem filmi.