''YILLARDIR YIPRATILAN GAZETECİLİK DÜN ONUR YÜRÜYÜŞÜNDEYDİ!''

Dünkü yürüyüş, her zaman rezillikler ve kalleşliklerle anılan “Türk Medya Tarihi”ne altın harflerle yazılacak bir mertlik gösterisiydi.

Bir yürüyüş eyledik

OMUZ omuza verip yürüdük...

- Kimimiz muhabir, kimimiz editör...
- Kimimiz köşe yazarı, kimimiz foto muhabiri...
- Kimimiz haber koordinatörü, kimimiz yazı işleri müdürü...
- Kimimiz kameraman, kimimiz magazinci...
- Kimimiz kıdemli, kimimiz stajyer...
- Kimimiz mektepli, kimimiz alaylı...
- Kimimiz Babıâli görmüş, kimimiz İkitelli ile başlamış...
En ak saçlımızdan en heveskârımıza hepimiz Galatasaray’dan Taksim’e doğru harekete geçtik.
Ellerimizde “Yansak da dokunacağız” pankartları, dilimizde “Hükümet medyadan elini çek” sloganları...
Yürüdük... Yürüdük... Yürüdük...

* * *
Dünkü yürüyüş, her zaman rezillikler ve kalleşliklerle anılan “Türk Medya Tarihi”ne altın harflerle yazılacak bir mertlik gösterisiydi.
Delikanlı bir kalkışmaydı.
Düşünün:
Yıllar sonra ilk kez...
- Muhabir haberine, köşe yazarı yazısına, foto muhabiri fotoğrafına, kameraman çektiği görüntüye, haber koordinatörü özgürlüğüne sahip çıkıyor.
- Patron katlarında varılacak konvansiyonel anlaşmalara bel bağlanmıyor.
- Siyasetçiden yumuşama dilenilmiyor.
- Gözaltından, tutuklanmaktan korkulmuyor.
- Yandaşın çemkirmesine aldırılmıyor.
“Medya” denilen gayya kuyusunda çalışanlar, her bir tarafından çekiştirilerek iğdiş edilmiş mesleklerinin onurunu korumak için harekete geçmiş durumdalar.
Yıllardır yıpranmış ve yıpratılmış gazetecilik, yıllar sonra ilk kez itibarını kazanmış olmanın verdiği bir gururu yaşıyor.
Bundan dolayı...
Gözlerimiz parlıyor... Sırtımız dikleşiyor... Alınlarımız aklaşıyor...

* * *
Siz bakmayın bizim Ahmet için, Nedim için yürüyor gibi yapmamıza...
Kendimiz için yürüdük biz.
Mesleğimiz için yürüdük.
Basın özgürlüğü için yürüdük.
Demokrasi için yürüdük.
Söz söyleme, haber alma, ifade etme, özgürce yazıp çizme hakkı için yürüdük.
Ve son tahlilde...
Sizin için yürümüş olduk.

Eylemden portreler


- UĞUR DÜNDAR: Her zamanki gibi fevkalade janti... Şık bir palto... Uyumlu bir kravat... Yürüyüş kolunun en önünde... Elinde zincir...
- SIRRI SÜREYYA ÖNDER: “Biz ne eylemler gördük birader” edasında... Kayıtsız ama kararlı... Olaya sosyalizan bir ruh katma çabasında.
- MİRGÜN CABAS: Yanında NTV’den arkadaşları... Yine “telefonla helikopter düşüren adam” esprilerine maruz kalıyor.
- RAHŞAN GÜLŞAN: Rahat ve heyecanlı... Bankacı arkadaşı Eylem’le gelmiş eyleme...
- SEDAT ERGİN: Sanki eyleme bir diplomat ciddiyeti kazandırmak için orada... Öylesine dikkatli, öylesine çatık kaşlı...
- MELİH AŞIK: Dudaklarına kondurduğu müstehzi kıvrımda, “Biz yıllardır yazıp çiziyoruz ama siz daha yeni fark ettiniz” edası okunuyor.
- TUĞRUL ERYILMAZ: Slogan atmaya yelteniyor, ardından da “Slogan atmayı bile unutmuşuz yahu...” diye kendi kendine huysuzca söyleniyor.
- KANAT VE EZGİ: Pazar yürüyüşüne çıkmış gibi görünüyorlar. Ailecek... Mutlu, huzurlu ve aşırı sosyaller...
- TUĞÇE TATARİ: Ankara defterini kapattıktan sonra âleme bu yürüyüşle giriş yapmış oldu...
- SOLİ ÖZEL: Etrafında toplanan gençlerin sorularını yanıtlıyor. Yani? Eylemde de “hocalık” vasfını sürdürüyor.
- YILMAZ ÖZDİL: En asosyalimiz olmasına karşın o da kopmuş gelmiş. Ne güzel... Ne iyi...
- YILDIRIM TÜRKER: Ortalarda bir yerde... “Acaba Nedim için mi geldi, Ahmet için mi?” sorusunun sorulmasına neden oluyor.
- MEHMET TEZKAN: Kadife ceketi, spor ayakkabısı ile “en eyleme uygun giyinmiş gazeteci” unvanını hak ediyor.
- HALUK ŞAHİN: O alışılmış soğukkanlılığı yerini bir parça heyecana mı bırakmış ne? Gözlerini kısmış, ufuklara dalmış gibi...
- ŞÜKRAN SONER: Eylemin en enerjik, en dinamik şahsiyetiydi... Doğal havzasına düşmüş gibiydi... Şendi... Çocuklar gibi...
- TUFAN TÜRENÇ: Elindeki pankarta onun kadar hırs, azim ve şevkle asılan başka bir eylemci görmedim. Gerçekten...

İslami açıdan gazeteci yürüyüşü


BİZİM yürüyüş daha bitmeden “sosyal medya”da tezvirat başlamış:
Yok “Aydınlıkçılar” da yürüyüşe katılmış, yok CHP’liler de desteklemiş falan filan...
Bazı muhafazakâr arkadaşlar, “Twitter” denilen mecradan, “Sen de mi oradaydın Waldo?” diye göndermeli laf çakmaya başlamışlar.
Hızını alamayan bazıları da “Bu dünyada kiminle berabersen ahrette onunla yargılanırsın” türünde cümleler yazıp beni “od” ile korkutmaya çalışmışlar.
* * *
Açık konuşacağım:
Ben dün...
- Haksızlık olarak gördüğüm uygulamalara karşı yürüdüm.
- Ahmet için, Nedim için “iyi biliriz” türü bir tanıklık yapmak için yürüdüm.
- Özgürlüğüm, özgürlüklerimiz için yürüdüm.
- İnsanın en sarsılmaz ölçüsü vicdanıdır, o ölçüye uyarak yürüdüm.
* * *
Sevaplarına sevap katan biri değilim.
Tam tersine günahkâr bir kulum.
Günahlarımı toplasanız, buradan köye yol olur.
Ama muhafazakâr arkadaşlarım, yürüyüşe katıldığım için benim adıma kaygılanmasınlar...
Çünkü...
Ben öyle inanıyorum ki...
Dünkü yürüyüşe katılmam, “günah” haneme değil, “sevap” haneme yazılacak.
Ne de olsa bu yürüyüşe katılarak, “haksızlık karşısında susan dilsiz bir şeytan” olmadım.

Ahmet HAKAN / www.hurriyet.com.tr