YILDIRIM'IN SÜRECİ NASIL İŞLEYECEK? SANIKLARI NELER BEKLİYOR? İŞTE YANITLAR!

Şike soruşturmaları kapsamında sporseverler hukuki terim ve sorularla karşı karşıya kaldı. Radikal gazetesi iki hukukçuya muhtemel gelişmeleri sordu.

3 Temmuz günü malum şike operasyonu başladığından, pek çok futbolsever kendini hiç de aşina olmadığı bir sürecin parçası olarak buldu. Her gün yeni hukuki terimlere maruz kaldı, her gün yeni bir şeyler duydu. Dinlediğimiz her hukukçu farklı bir bakış açısıyla aydınlatmaktan ziyade daha da kafamızı karıştırdı. Hiç avukatlık yapmamış bir avukat olarak, spor yazarlığında hukuk fakültesinin yararlarını belki de ilk defa bu kadar çok gördüm, ama ben de işin içinden pek çok kez çıkamadım. O zaman yapılacak bir tek şey vardı. Hukuki görüşüne güvendiğimiz bir spor hukukçusu ile ceza hukukçusunu yan yana getirmek.

Serbülent Baykan, Baykan İdea Hukuk Bürosu’nun kurucusu. 1997-2000 yılları arasında hâkimlik yaptı. En son Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi hâkimliğinden, kendi deyimiyle, ayrılmak zorunda kaldı. Ergenekon soruşturması kapsamında müvekkillerine tahliye almasıyla adından söz ettirdi. Ekonomi hukuku alanında master yaptı. Siyaset bilimi üzerine doktora yapıyor.

Faruk Baştürk spor hukukçusu. Türkiye ve Fransa’da spor hukuku alanında yüksek lisans yapan nadir kişilerden biri. Yakın zamana kadar Futbol Federasyonu’nun bünyesindeki Uyuşmazlık Çözüm Kurulu Koordinatörü’ydü. Şimdilerde Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yine spor hukukuyla ilgili doktora tezini bitirme aşamasında.

Bağış Erten: En baştan, 3 Temmuz’dan başlayalım. O gün biz pek çok gözaltı haberiyle uyandık. Üstelik hemen ardından dava dosyalarında yer aldığı söylenen deliller de basına sızdı. Bu delillerin basına sızması ne kadar hukuki?


Serbülent Baykan: Burada çok temel bir hukuksuzluk var. Gizlilik kararı alınmış bir dosyada, soruşturma dosyasındaki delilleri sanıklar ve onların avukatları bile göremezken bunların basına sızmış olması açık bir ihlaldir. Ceza Kanunu’nun (CK) 285. maddesi bu konuda nettir, gizliliği ihlal eden bir yıldan üç yıla hapis cezası vardır. Böyle bir ihlal suçtur ve kovuşturulması gerekir.

BE: Peki böyle bir ihlal dava dosyasına zarar verir mi?


SB: Hayır, dava dosyasını sakatlamaz. Ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) açısından Adil Yargılanma Hakkı’nın ihlali sayılabilir. AİHM zaten çok kolay gizlilik kararı verilmesi konusunu sorunlu buluyor. Bu yüzden Türkiye’nin başı ağrıyabilir.

BE: İddia o ki ortada örgütlü bir suç var. Örgütlü suç olması için silahlı örgüt kurmak, tehdit, şantaj gibi şeyler şart mı? Yoksa şike işlemek için örgüt kurmak da örgütlü suça girer mi?


SB: Evet, girer. Diğer suçlar şart değil. TCK 220 açık. ‘Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek için örgüt kuranlar ve yönetenler’ der. En az üç kişi olmalı. O da yetmez, hiyerarşik bir yapı ve süreklilik arz eden bir eylemlilik gerekir. Sanık konumunda olanlar sadece şike yapmak için örgütlenmiş olmakla da itham edilebilirler.

BE: Örgütlü suç olması neden önemli?


SB: Örgütlü suç olması Özel Yetkili Savcılıkça soruşturulma, dinleme kararı alınması açısından önemli. Ceza Yasası’nda açık olarak sayılmış katalog suçlar söz konusu olmadıkça teknik takip ve iletişimin denetlenmesi yapılamaz. Yani sadece şike suçundan dolayı dinleme olmaz.

BE: Peki neden lig biter bitmez başlamadı bu operasyon? Neden mayıs ayında bitmiş bir ligle ilgili suçlar için bu kadar zaman geçtikten sonra harekete geçildi?


SB: Şunu unutmayalım: Bizim dosya ile ilgili bir bilgimiz yok. Zaten mahkeme süreçlerini etkileyecek açıklamalar yapamayız. Sadece varsayımlar üzerinden akıl yürütüyoruz. Pek çok örgütlü suç için ilişkilerin ortaya çıkması ve belirlenmesi için belirli bir zaman gerekir. Belki de o gözetilmiştir. İddianame ortaya çıktığında bunlar netleşir.

BE: Peki ya dosyada ligler bittikten sonraya dair bir delil yoksa?


SB: O zaman neden beklendiği sorulabilir. Ama iddianameyi görmeden bunu bilemeyiz.
Neden tutuklular? Açıklanması gerek

BE: Gelelim tutuklamalara. Savcı hangi gerekçelerle tutuklama istemiş olabilir?


SB: Bunlar bellidir. Delillerin karartılması ihtimali, kaçma ihtimali. Katalog suçlar söz konusu olduğunda bu ihtimaller daha belirgindir. O yüzden tutuklama istemi karşımıza çıkar. Ama burada önemli bir ayrıntı var. Mahkeme hangi gerekçelerle tutuklama kararı aldığını açıklamak zorundadır. Sadece yasa metnini gerekçe gösteremez. Yani ‘delillerin karartılması ve kaçma tehlikesi nedeniyle tutuklanmasına...’ deyip geçemez. O ihtimalleri ayrıntılandırmak zorundadır. Türkiye’nin sırf bu yüzden AİHM’de pek çok dosyası var.

BE: Eğer bu insanlar sadece şike yapmak için örgütlü suç işlemekle itham ediliyorlarsa, hangi delilleri karartabilirler ki? Maçlar çoktan bitti.


SB: Bunu değerlendirebilmemiz için soruşturma dosyasını incelememiz lazım, ki o da şu anda mümkün değil. Ama delilleri karartma tehlikesinin anlamlı olabilmesi için tutuklamalar başladıktan sonra da bazı delillerin ele geçip geçmediğine bakmak lazım. Karartma tehlikesi hafife alınmamalı. Sonuçta bütün dava sürecini etkileyecek görüşmeler yapmak, konuşma ihtimali olan tanıkları susturmak da karartmaya girebilir ve mahkeme bu tehlikeyi göz önüne almış olabilir.

BE: Basında Aziz Yıldırım için 80-90 yıllık bir ceza toplamından bahsediliyor. Bu çok fazla değil mi? Benzer suçtan Avrupa’da en fazla 1-2 yıllık hapisler söz konusu.


SB: Suç politikası açısından bu gerçekten sorunlu. Bakın bir memur rüşvet aldığında üst limit 5 yıl. Düşman devlet için asker toplamak 15 yıl. Şikede de 12 yıl. Bu pek adil durmuyor. Bu cezalar hafifletilmeli.

İbrahim Akın nasıl baskı görmüş?
BE: İbrahim Akın savcılıkta verdiği ifadeyi, baskı altında olduğu gerekçesiyle mahkemede reddetti. Bu ne demektir? İfadeyi geçersiz kılar mı?



SB: Burada bir gariplik var. CMK gereği sorguda avukat bulundurma hakkı var ve biliyoruz ki bulundurmuş. Avukatının yanında nasıl baskı görmüş? Avukat buna neden müdahale etmemiş? Şunu da söyleyelim: Eskiden sanık emniyet ifadesini mahkemede reddederse ifade geçersiz olabiliyordu. Ama artık yanında avukat bulundurduğu için reddetse dahi hâkim bu ifadeyi ciddiye alabilir.

BE: Bir savcı ‘tutuksuz yargılama’ ya da etkin pişmanlıktan yararlanma vaadiyle sanığı konuşturur mu?
SB:
Şart koşarak ifade vermek diye bir şey olmaz. Özel Yetkili Mahkeme savcısı olacak kadar meslekte yükselmiş bir hukukçu bunu yapmaz, ben buna ihtimal vermiyorum. Nitekim mahkeme de aynı kanıda olmalı ki tutuklama kararı çıkarmış.

Serbest kalınca bitmiyor!
BE: Dava sürecinde gördük ki herkes tutuklanmadı. Gözaltına alındıktan ya da mahkemeye çıktıktan sonra serbest bırakılanlar oldu. Bunlar sanık olmaktan kurtuldu mu?



SB: Hayır. Aslolan tutuksuz yargılamadır. Birisi tutuklanmadı diye yargılanmayacak diye bir şey yok. Ancak savcılık salıverilenler hakkında 15 gün içerisinde takipsizlik kararı vermişse o kişiler suçsuz kabul edilir. Eğer böyle bir takipsizlik kararı yoksa, salıverilenler
de yargılama sürecine dahil olabilir. Bu ihtimal hâlâ var.

Şikede etkin pişmanlık bulunmuyor
BE: Sanıklar bu davada ‘etkin pişmanlık’tan yararlanabilir mi? Yararlanırsa ne zaman yararlanır?



SB: Burada sanıklara isnat edilen iki suç olduğu varsayımımız var. Biri şike yapmak, diğeri bunu örgütlü yapmak. Örgütlü suçta etkin pişmanlık söz konusu. Üstelik farklı aşamalarda sanıklar bundan yararlanır. Ama şikede etkin pişmanlık söz konusu değil. Çünkü yasada genel bir ‘etkin pişmanlık’ yok, ancak belli suçlarda bu imkân söz konusu.

BE: Sanıkların hem örgütlü suçtan hem de şikeden yargılanma ihtimali var. Her şike suçu için ayrı bir ceza mı alacaklar, yoksa eski deyimle tekerrür hükümlerine, yani içtima hükümlerine tabi olacaklar mı?
SB:
Eğer şike iddiaları doğruysa, her şikeden ayrı ceza almaları gerekir. Çünkü her biri ayrı bir suç bunların. Bir de bunun üzerine örgüte üye iseler bir de ondan hüküm giyebilirler. Dosyayı görmeden konuştuğumuzu unutmayalım.

Radikal