YILDIRAY OĞUR NEDEN DEDESİNİN GAZETESİNDE YAZMAYA BAŞLADI?
Türkiye gazetesinin transfer ettiği eski Tarafçılardan Yıldıray Oğur "Dedemin gazetesi nasıl benim gazetem oldu?" başlıklı yazısıyla okurla buluştu...
Yenilenen Türkiye gazetesinin yeni yazarlarından Yıldıray Oğur bugünkü yazısıyla yeni gazetesinin okurlarına seslendi ve Türkiye tercinin perde arkasını anlattı. Oğur "Dedemin gazetesi nasıl benim gazetem oldu?" başlıklı yazısında ailesinin geçmişinde Türkiye gazetesinin yerini yazdı.
Ülkedeki değişim ve demokratikleşme sürecinde muhafazakarların temel dinamik olduğunu savunan Oğur, Türkiye gazetesine geçişi için şöyle yazdı:
Dedem yaşadığı sürece Şahane Mobilya’nın girişindeki bir türlü satılmayan televizyon sehpasının üzerinde hep aynı gazete dururdu.
Türkiye Gazetesi.
Sonra bir gün dedem vefat etti, ardından anneannem. Aile apartmanımız dağıldı, herkes kendi yoluna gitti, işler büyüdü, biz değiştik.
Uzun yıllar bir daha Türkiye Gazetesi’ni görmedim. Ta ki bir gün gazetenin manşetinde Murat Karayılan’la Kandil’de yapılmış röportajı görene kadar...
O gün yazı işleri toplantısında Türkiye’nin geldiği yeri gösteren o manşeti gösterip “Tamam artık Kürt sorunu çözüldü sayılır” dediğimi hatırlıyorum. O gün kimse gücenmesin diye yüksek sesle söylemediğim bir şeyi de şimdi söyleyeyim:
Türkiye’yi dindarlar değiştiriyor ve demokratikleştiriyor. Hâlâ...
Askerî vesayetle mücadele edip onu bitiren, Kürt sorununun çözümü için masaya oturmaya cesaret eden, azınlık vakıflarına mallarını iade eden, Ruhban Okulu’nu açmaya hazırlanan, Gökçeada’daki Rum İlkokulu’nu açan dindarlar. Türkiye’nin ilk ve tek Liberal Düşünce Topluluğu’nu kuran dindarlar.
O yüzden bugün 43 yıllık bu gazetenin kapılarını büyük bir özgüvenle soldan, liberal dünyadan isimlere açması hiç sürpriz değil.
Bu ilk de değil. 90’lardan bu yana liberaller, hatta demokrat solcular seslerini ancak muhafazakâr gazetelerden duyuruyor.
Neden tam tersi olmuyor peki? Neden büyük laik merkez gazetelerde tek bir aykırı fikre yer yok? Neden bugün sokaklarda özgürlük ve demokrasi için barikat kuranların gazetelerinde, bir liberale, farklı düşünen bir solcuya tahammül yok?
Bu sorulara cevap veremeyen Türkiye’nin laik kesiminin bitmeyen yenilgilerine bir dur demesi zor.
Post-Gezi sürecinde kimi laik liberaller, demokrat bilinen solcular sılayı rahim yaptı ve 27 Mayıs’ın büyük laik cephesine, fabrika ayarlarına, baba evlerine geri döndü. Öyle ki tabu kırıcı çok sesli eski gazetemden geriye tek sesli ve çok tanıdık sıkıcı bir gazete kalıverdi.
Ben de dedemin evine döndüm sayılır. Ama hiç yabancılık çekmeyeceğim. Çünkü “Türkiye çok değişti, kayıtsız kalamazdık” diyerek değişimi cesaretle isteyen, başka kesimlere ulaşmaya çalışan, çok sesli bir gazetedeyim yine.
Dedem yaşasaydı, mobilya dükkânının girişinde yine bu gazete olur muydu bilmiyorum. Muhtemelen ak sakallı dedem hiç çıkarmadığı takım elbisesinin cebinden bir akıllı telefon çıkarır ve Türkiye gazetesinin aplikasyonunu indirerek bu yazımı okurdu.
Galiba benimle gurur da duyardı.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Ülkedeki değişim ve demokratikleşme sürecinde muhafazakarların temel dinamik olduğunu savunan Oğur, Türkiye gazetesine geçişi için şöyle yazdı:
Dedem yaşadığı sürece Şahane Mobilya’nın girişindeki bir türlü satılmayan televizyon sehpasının üzerinde hep aynı gazete dururdu.
Türkiye Gazetesi.
Sonra bir gün dedem vefat etti, ardından anneannem. Aile apartmanımız dağıldı, herkes kendi yoluna gitti, işler büyüdü, biz değiştik.
Uzun yıllar bir daha Türkiye Gazetesi’ni görmedim. Ta ki bir gün gazetenin manşetinde Murat Karayılan’la Kandil’de yapılmış röportajı görene kadar...
O gün yazı işleri toplantısında Türkiye’nin geldiği yeri gösteren o manşeti gösterip “Tamam artık Kürt sorunu çözüldü sayılır” dediğimi hatırlıyorum. O gün kimse gücenmesin diye yüksek sesle söylemediğim bir şeyi de şimdi söyleyeyim:
Türkiye’yi dindarlar değiştiriyor ve demokratikleştiriyor. Hâlâ...
Askerî vesayetle mücadele edip onu bitiren, Kürt sorununun çözümü için masaya oturmaya cesaret eden, azınlık vakıflarına mallarını iade eden, Ruhban Okulu’nu açmaya hazırlanan, Gökçeada’daki Rum İlkokulu’nu açan dindarlar. Türkiye’nin ilk ve tek Liberal Düşünce Topluluğu’nu kuran dindarlar.
O yüzden bugün 43 yıllık bu gazetenin kapılarını büyük bir özgüvenle soldan, liberal dünyadan isimlere açması hiç sürpriz değil.
Bu ilk de değil. 90’lardan bu yana liberaller, hatta demokrat solcular seslerini ancak muhafazakâr gazetelerden duyuruyor.
Neden tam tersi olmuyor peki? Neden büyük laik merkez gazetelerde tek bir aykırı fikre yer yok? Neden bugün sokaklarda özgürlük ve demokrasi için barikat kuranların gazetelerinde, bir liberale, farklı düşünen bir solcuya tahammül yok?
Bu sorulara cevap veremeyen Türkiye’nin laik kesiminin bitmeyen yenilgilerine bir dur demesi zor.
Post-Gezi sürecinde kimi laik liberaller, demokrat bilinen solcular sılayı rahim yaptı ve 27 Mayıs’ın büyük laik cephesine, fabrika ayarlarına, baba evlerine geri döndü. Öyle ki tabu kırıcı çok sesli eski gazetemden geriye tek sesli ve çok tanıdık sıkıcı bir gazete kalıverdi.
Ben de dedemin evine döndüm sayılır. Ama hiç yabancılık çekmeyeceğim. Çünkü “Türkiye çok değişti, kayıtsız kalamazdık” diyerek değişimi cesaretle isteyen, başka kesimlere ulaşmaya çalışan, çok sesli bir gazetedeyim yine.
Dedem yaşasaydı, mobilya dükkânının girişinde yine bu gazete olur muydu bilmiyorum. Muhtemelen ak sakallı dedem hiç çıkarmadığı takım elbisesinin cebinden bir akıllı telefon çıkarır ve Türkiye gazetesinin aplikasyonunu indirerek bu yazımı okurdu.
Galiba benimle gurur da duyardı.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ