YİĞİT BULUT PROGRAMINA KONUK ETTİĞİ BAŞBAKAN ERDOĞAN'A NEDEN SIRNAŞTI?

Ahmet Hakan Başbakan Erdoğan'ı programına konuk eden Yiğit Bulut'un gerekçelerine karşılık "ne umduk,ne bulduk" listesi çıkarttı.

Değmez ama yine de yazdım

YİĞİT Bulut denilen arkadaşa denildi ki:

“Başbakan’ı programına çıkardın. İyi yaptın, güzel yaptın... Ama neden adam gibi soru sormadın? Neden sırnaştın? Neden mesleğinin hakkını vermedin?”
Cevap geldi:
“Köpekler... İtler...”
Sonra baktı ki olacak gibi değil.
Bu sefer de...
“Tamam sırnaştım... Ama bir sorun bakalım neden sırnaştım?” tadında bir yazı yazdı.
***
Neden mi sırnaşmış Yiğit Bulut?
Çünkü Başbakan Tayyip Erdoğan, “Yerleşik düzene biat etmeyi reddeden bir Başbakan” imiş...
Böyle bir Başbakan’a sırnaşılmaz da ne yapılırmış?
Bu ülkenin egemenleri, Tayyip Erdoğan’a yapmadıklarını bırakmamışlar...
Ötekileştirmişler, küçümsemişler, hor görmüşler, ayağına çelmeler takmışlar, mavi gökyüzünü ona dar etmişler.
Tayyip Bey de egemenlerle uzlaşmak yerine bir “Spartacus” tavrı koymuş ve kılıcıyla dalmış aralarına...
Yiğit Bulut’un masalı aşağı yukarı böyle bir şey...
***
Haksızlık yapmayalım... Hepten yabana atılacak, elin tersiyle itilecek bir masal değil bu.
Doğrudur: Yerleşik düzen en baştan itibaren Tayyip Erdoğan’ın önünü kesmek, paçasından tutmak için her türlü numarayı çevirmiştir.
Doğrudur: Egemenler, Tayyip Erdoğan’ın yaşam tarzını küçümsemişlerdir.
Doğrudur: Tayyip Erdoğan da yerleşik düzene tam biat etmemiştir.
Ama Yiğit Bulut’un anlattığı masal burada bitmedi ki...
“Yerleşik düzene biat etmeyen” Başbakan, gücünün zirvesine ulaştığını fark ettiği anda, kendisine biat edilmesini esas alan yeni bir “yerleşik düzen” kurmaya kalktı.
Bu yeni düzen, bazılarının sandığı gibi “dini bir düzen” falan da değil.
İçinde azıcık din sosu da barındıran otoriter eğilimli bir düzen...
Yani Türkiye, bir “yerleşik düzen”in zulmünden kurtulurken, başka bir “yerleşik düzen”in zulmü ile karşı karşıya.
***
İsterseniz gelin, bir “ne umduk, ne bulduk” listesi çıkarmaya çalışalım da “mesele” daha iyi anlaşılır hale gelsin:
“Eli sopalı asker tepemizden insin” diye umduk... Asker tepemizden indi inmesine ama bir de baktık ki boşalan yeri “Eli sopalı Tayyip Erdoğan” dolduruyor... Oysa biz askerden değil, sopadan kurtulmak istiyorduk...
Bizi bertaraf etmeye çalışan egemen güçlerden kurtulmaya çalışıyorduk... Kurtulduk... Ama şimdi de Tayyip Erdoğan tarafından bertaraf edilmek durumuyla karşı karşıyayız... Oysa biz “bertaraf politikası” son bulsun istiyorduk.
Askerden, TÜSİAD’dan, kodamanlardan korkuyorduk, iki satır çiziktiremiyorduk... Ödümüz kopuyordu... Bugün hepsi güçlerini kaybetti... Ama şimdi Tayyip Erdoğan’dan korkuyoruz... Çiziktiriyoruz ama acayip korkarak...
YÖK’ü istemiyorduk... YÖK kalksın diyorduk... Egemenlerin YÖK’ü gitti. Ama şimdi de “Tayyip Erdoğan’ın YÖK’ü” geldi... Yani YÖK öylece duruyor.
Kemalist yargıdan da müştekiyiz... Ama şimdi korkuyoruz: Acaba “Kemalist yargı”nın yerini “Tayyipist yargı” mı alacak diye...
Bu liste böyle uzar gider.
***
Ve gelelim işin en değmeyen kısmına...
Yani Yiğit Bulut’un “Sırnaştım ama neden sırnaştım... Hele bir sorun” demeye getirerek yazdıklarına...
Durum aşağı yukarı şöyle bir şeydir:
Yiğit Bulut’a deniliyor ki: “Baba, niye adam gibi soru sormadın?” Cevap veriyor: “Tayyip Bey yerleşik düzene biat etmemiş bir adamdır.”
Yiğit Bulut’a deniliyor ki: “Niye sırnaştın?” Cevap veriyor: “Yeni bir devir doğuyor.”
Yiğit Bulut’a deniliyor ki: “Niye mesleğinin hakkını vermedin?” Cevap veriyor: “Bu kirli düzenin sonu gelmiştir.”
Bu hokkabazlığın nesi üzerinde durulabilir ki?

Ahmet Hakan/Hürriyet