''YİĞİT BULUT BANA ONLARCA KİŞİNİN ÖNÜNDE KÜFÜR ETTİ!''
Ahu Özyurt, Bloomberg HT'den çıkarılmasıyla birlikte 20 yıllık meslek hayatında bir ilki yaşamış oldu...Kendi deyişiyle "kapı önüne kondu".
Bugüne dek hakkında söylenen her şeye kulaklarını tıkayan Ahu Özyurt ilk kez Kuraldışı Dergi için Berin Yavuzlar’ın sorularını cevapladı...
İşte o soru ve yanıtlardan en çarpıcı olanlar:
Yiğit Bulut’la tartıştığınız doğru mu?
Yiğit bana küfretti on kişinin önünde. Ben de bunun üzerine Kenan Bey’le (Tekdağ) görüştüm, o devreye girdi. Mesele o tartışma değildi. Onun üzerine ben üç ay daha çalıştım Habertürk’te.
Gazetecilik böyledir, kavga kültürü içinde yetiştim ben. Editörlerimizle de şeflerimizle de haber için kavga ederiz. Yiğit Bulut’un anlayamadığı bunun kendisine karşı şahsi bir tavır olmadığı. Gazeteci olmadığı için gazetecilerin kavga ede ede haber yaptığını, haber merkezlerinin açık tartışma ortamı olduğunu bilmez. Kimin benden deneyimli olduğunu ya da benim Amerikan meselesini kimden daha iyi bildiğimi bilmez. Ortak akıl böyle oluşur. Biz böyle büyüdük, bütün haber merkezleri böyle çalışır. Bazı yerler istisna demek ki.
Mevzular kişisel alındı mı çok daha büyüyor değil mi?
Bu biraz insanların kişiliğiyle alakalı. Ben bu piyasadaki birçok ünlü isimle çalıştım, haber için kavga ettim. Bu işin doğasında var. Biz ameliyat masasındaki cerrahlar gibiyiz; doğru yere neşteri vurursan hasta iyileşir, yoksa darmadağın olur. "Ben böyle istiyorum, oradan değil de buradan keseceğim" demek bu meslekte yapılacak bir şey değil.
Yiğit Bulut’un hatası burada. Bilmediği bir suda Olimpiyat yüzücüsü zannediyor kendini. Hepimize çeşitli olanaklar sağlanıyor belli noktada ama kendini bilmek diye bir şey var bu meslekte. Yiğit’in gelmediği gün olurdu, haber merkezindeki arkadaşlarla yine tartışarak gayet güzel çalışırdık. Kimse de gocunmazdı. Ben böyle bir muameleyle çalışan bir haber merkezi hayatımda görmedim.
Bloomberg’te ne oldu peki?
Bloomberg’te hayatımdan çok memnundum. Didem Hanım’ın (Ciner) ricasıyla geçmiştim zaten. Çok da keyifli bir ekip oluşturduk, yarısı CNBC-E’den arkadaşlarımdı. Bir sabah çağırdılar, "Seni istemiyoruz" dediler. Daha yukarıdan alınmış bir karardı.
Bu kadar şey düşünürken Gazeteport’ta sesinizi duyurmak yeterli oluyor mu sizin için?
Şikâyetçi değilim. Daha başka şeyler de yapmak istiyorum ama televizyonların geldiği durumu düşününce çok da kolay olmayacağını biliyorum.
TRT Haber’den teklif geldiği doğru mu?
Onlar beni hiç çağırmadı. İdeolojik olarak bana teklifte bulunmaları da mümkün değil. Yazık ki o haber de ters tepti. Arkadaşımı ziyarete gitmiştim, bir arkadaş beni o binada gördü ve Medyatava’ya yazdı. Gelecek olan teklifler de ondan sonra gelmedi.
CNN Türk’e dönmek mümkün mü?
Ben isterim ama herhangi bir şekilde yapabileceğimi, beni çağıracaklarını sanmıyorum. Bir kere denedim çünkü. Mehmet Ali Birand’ın da çok istekli olacağını sanmıyorum. Mehmet Ali Birand’ın belli ekran kriterleri vardır. Ben onlara pek uymam. Yirmi yıldan beri benim ne saçımı beğenir, ne tipimi. Ekranda görmekten hoşlanmaz. Ona rağmen ekrana çıktım. Mehmet Ali Birand’ın kriterleri arasında bunun olması insanı üzüyor. Bu piyasaya Tuluğhan Tekelioğlu, Banu Acun, Çiğdem Anad gibi isimleri kazandıran birinin belirleyici kriterinin görüntü olması yaralayıcı bir şey.
İşte o soru ve yanıtlardan en çarpıcı olanlar:
Yiğit Bulut’la tartıştığınız doğru mu?
Yiğit bana küfretti on kişinin önünde. Ben de bunun üzerine Kenan Bey’le (Tekdağ) görüştüm, o devreye girdi. Mesele o tartışma değildi. Onun üzerine ben üç ay daha çalıştım Habertürk’te.
Gazetecilik böyledir, kavga kültürü içinde yetiştim ben. Editörlerimizle de şeflerimizle de haber için kavga ederiz. Yiğit Bulut’un anlayamadığı bunun kendisine karşı şahsi bir tavır olmadığı. Gazeteci olmadığı için gazetecilerin kavga ede ede haber yaptığını, haber merkezlerinin açık tartışma ortamı olduğunu bilmez. Kimin benden deneyimli olduğunu ya da benim Amerikan meselesini kimden daha iyi bildiğimi bilmez. Ortak akıl böyle oluşur. Biz böyle büyüdük, bütün haber merkezleri böyle çalışır. Bazı yerler istisna demek ki.
Mevzular kişisel alındı mı çok daha büyüyor değil mi?
Bu biraz insanların kişiliğiyle alakalı. Ben bu piyasadaki birçok ünlü isimle çalıştım, haber için kavga ettim. Bu işin doğasında var. Biz ameliyat masasındaki cerrahlar gibiyiz; doğru yere neşteri vurursan hasta iyileşir, yoksa darmadağın olur. "Ben böyle istiyorum, oradan değil de buradan keseceğim" demek bu meslekte yapılacak bir şey değil.
Yiğit Bulut’un hatası burada. Bilmediği bir suda Olimpiyat yüzücüsü zannediyor kendini. Hepimize çeşitli olanaklar sağlanıyor belli noktada ama kendini bilmek diye bir şey var bu meslekte. Yiğit’in gelmediği gün olurdu, haber merkezindeki arkadaşlarla yine tartışarak gayet güzel çalışırdık. Kimse de gocunmazdı. Ben böyle bir muameleyle çalışan bir haber merkezi hayatımda görmedim.
Bloomberg’te ne oldu peki?
Bloomberg’te hayatımdan çok memnundum. Didem Hanım’ın (Ciner) ricasıyla geçmiştim zaten. Çok da keyifli bir ekip oluşturduk, yarısı CNBC-E’den arkadaşlarımdı. Bir sabah çağırdılar, "Seni istemiyoruz" dediler. Daha yukarıdan alınmış bir karardı.
Bu kadar şey düşünürken Gazeteport’ta sesinizi duyurmak yeterli oluyor mu sizin için?
Şikâyetçi değilim. Daha başka şeyler de yapmak istiyorum ama televizyonların geldiği durumu düşününce çok da kolay olmayacağını biliyorum.
TRT Haber’den teklif geldiği doğru mu?
Onlar beni hiç çağırmadı. İdeolojik olarak bana teklifte bulunmaları da mümkün değil. Yazık ki o haber de ters tepti. Arkadaşımı ziyarete gitmiştim, bir arkadaş beni o binada gördü ve Medyatava’ya yazdı. Gelecek olan teklifler de ondan sonra gelmedi.
CNN Türk’e dönmek mümkün mü?
Ben isterim ama herhangi bir şekilde yapabileceğimi, beni çağıracaklarını sanmıyorum. Bir kere denedim çünkü. Mehmet Ali Birand’ın da çok istekli olacağını sanmıyorum. Mehmet Ali Birand’ın belli ekran kriterleri vardır. Ben onlara pek uymam. Yirmi yıldan beri benim ne saçımı beğenir, ne tipimi. Ekranda görmekten hoşlanmaz. Ona rağmen ekrana çıktım. Mehmet Ali Birand’ın kriterleri arasında bunun olması insanı üzüyor. Bu piyasaya Tuluğhan Tekelioğlu, Banu Acun, Çiğdem Anad gibi isimleri kazandıran birinin belirleyici kriterinin görüntü olması yaralayıcı bir şey.