"YETER YAPMAYIN ARKADAŞLAR GÜNAHTIR!.." REHA MUHTAR GEÇMİŞİNİ UNUTTU,MAGAZİN MUHABİRLERİNİ TOPA TUTTU!..
Magazin haberciliği kavramını ana haber bültenine sokan ve magazin haberciliğinin bu noktalara gelmesinde önemli pay sahibi olan Reha Muhtar'dan magazin muhabirlerine öğütler!..
Yeter yapmayın arkadaşlar günahtır!..
Yıllar önceydi...
Adını bugün gibi hatırlıyorum Etiler'de Keops isimli bir barın üstü tenteyle kapalı giriş koridorundan Tansu Çiller'in oğlu Mert Çiller giriyordu...
Bara giriyordu ve belli ki biraz alkollüydü...
Magazin muhabiri arkadaşlar, bir soru sormuşlardı, o da cevap vermemiş yürümeye devam etmişti...
Magazin muhabiri arkadaşlar devam etmişti sormaya, bir daha bir daha...
Bir bara girecekken arka arkaya sorulan sorulara dayanamayıp sinirlenen genç adam sonunda, "Saldırgan hareketler yapmaya başlamıştı..."
Saldırganlaştığını gören arkadaşlar "mal bulduklarını fark ederek" daha da üstüne gitmişlerdi...
Sonunda genç adam bağırmaya çağırmaya başlamıştı...
Bültende haberin görüntüsünü izlemiş, bülten sonrası haber toplantısında, ham kaseti yani olayın montajlanmamış bütün çıplak görüntülerini istemiştim...
Bütün muhabir ve kameramanlar toplanmış, o ünlü haber sonrası toplantısını yapıyorduk...
Onu çeken acar muhabir arkadaşa, "Bunu yapamazsınız..." diye bağırdığımı hatırlıyorum...
"O genç adamı tahrik edemezsiniz... Tahrikten haber çıkartamazsınız..."
Herkes şaşırmıştı...
Benim gibi haber için günün 24 saatini 34 saate çıkartan bir adamın, eline gelmiş "mis gibi 5 dakikalık hareketli habere nasıl bu kadar tepki verdiğini" kimse anlamamıştı...
"Bu adam bara gidiyor... Kahve içmeye bara gitmiyor herhalde... İçki içecek ya da zaten içkili... Soracaksan bir defa bir şeyi sorarsın... Bir defa daha, bir defa daha niye soruyorsun?.. Adamı sürekli sorarak niye taciz ediyor ve sinirlendiriyorsun?..
Sinirlendirdikten sonra, 'Gazetecilere saldırdı' diyorsun, ondan sonra da bunu haber yapıyorsun?.."
Böyle demiştim ve eklemiştim...
"Doğal olmayan, kendi halinde seyretmeyen hiçbir şeyin haberini getirmeyin bana... İnsanları sinirlendirip, tepki verdirip kurmaca haberler, hareketli ve ibretlik görüntüler getirmeyin bana..."
Dün yerlerde sürünen iki ünlü adamı
gördüğümde o geceki haber toplantısı geldi gözlerimin önüne...
Uğur Yücel ve Gönül Yarası filminin oyuncusu Timuçin Esen...
Sarhoşlar ve yerlerde sürünüyorlar...
Görüntü böyle...
Bu kareleri gören milyonlar, şöyle diyecek:
"Yuh olsun size, rezil adamlar... Biz de seni bir b.k zannederdik..."
Levent Kırca için de aynı şey dendi önceki gün...
Beşiktaş çarşısında, sokak üstünde balıkçıda kız arkadaşıyla yemek yerken, gazetecilere saldıran bir "meczup" şeklinde gösterildi bütün Türkiye'ye...
İroni yapılarak, aşağılanarak...
"Bir de kendi taklidini yapsana gibisinden" alay edilerek!..
Milyonlarca insana, her gün en ağır, en çarpıcı haberleri yaptık biz arkadaşlarımla...
O zaman yönetici olarak söylediğimi, bugün bir köşe yazarı olarak sadece insani duygularımla söylesem beni dinlerler mi bilmiyorum...
"Kendinizi bir an için, o çektiğiniz insanların yerine koydunuz mu arkadaşlar?.." desem...
"Günah değil mi?.." desem...
Bir insan içkili bir lokantaya gidip içemez mi?..
İçkili lokantadan çıktığında, sabah sporu yapacak bir zindelikte olmak zorunda mıdır o insan?..
Bu insanın özel bir hayatı yok mudur?..
Siz arkadaşlarınızla sevgilinizle, eşinizle, dostunuzla rakı balık keyfi yapmaz mısınız hiç?..
Bir yerde sohbet koyulaştırıp şişenin dibini görmez misiniz hiç?..
Sonra da hafif çakır keyf hatta şarkı mırıldanarak bulmaz mısınız evinizin yolunu?..
Siz tam moddayken, iki kamera gelse, bir soru olmadı bir daha soru, olmadı bir daha soru sorsa, kameranın ışığı bitmek tükenmek bilmeyen dakikalar boyunca o halde üzerinizde olsa, siz sinirlenmez misiniz?..
Size sorsa "Yanınızdaki sevgiliniz mi?" diye...
Cevap vermeseniz, bir daha sorsa...
Yine cevap vermeseniz...
Bir daha, bir daha, bir daha siz tepki gösterene kadar sorsa siz sinirlenmez misiniz?..
Bir ünlüyü gece vakti gördünüz her yer, o ünlünün "Size basın toplantısı yapmak zorunda kalacağı ve tüm sorularınızı arabayla kaçana kadar cevaplandırmak zorunda olacağı" yer midir?..
Adamı sinirlendirmek, sonra da sinirlenen adamın görüntülerinden malın kaymağını yemek günah değil midir?..
Habercilik etiği, olayın doğal akışını değiştirme hakkını bize verir mi?..
Ünlünün görüntüsünü almayalım mı?..
Alalım arkadaşlar elbette...
Soru sormayalım mı?..
Soralım arkadaşlar elbette...
Bir defa, hadi bilemedin iki defa...
Sonra sen sağ ben selamet, bırakın adam ya da kadın gideceği yere gitsin...
Sinirlendirmek ve sinirlendirip haber yapmak, habercilik değil...
O insanlardan haber çıkartmaya çalışırken arkadaşlar...
Bir an durun ve düşünün...
"Ben rakı balık keyfi yapmış, koluma arkadaşımı takmış evin yolunu tutarken, birkaç kamera gelse, bir değil, iki değil, üç değil yol boyu kamera eşliğinde konuşmaya kalksa, aynı soruyu bir daha bir daha sorsa ben ne hissederim" diye bir defa düşünün...
Zavallı Uğur Yücel...
İçim parçalandı...
Kamera karşısında "git" dese gitmeyecek...
"Arkadaş dur yeter" dese onu da çekecek...
Ne dese ne yapsa yol boyu kurtulamayacak...
Sonunda havalara bakıyor, sonra da yere kapaklanıp düşüyor...
Hepsi gece, gündüz demeden çalışan emekçiler o gazeteciler...
Doğrudur hiçbirinin o ünlülerin tırnağı olacak kadar paraları yok...
Gece vakti emeklerini vererek iki kuruş kazanmaya, o gülle ağırlığındaki kameraları taşıyarak evlerine ekmek götürmeye çalışıyorlar...
Gazetecilik meşakkatli bir iş...
Haber bulmak zor, onu haberleştirip üç kuruş kazanmak daha da zor...
Bunu anlamayan hiç kimseye insan demem ben...
Ve fakat "haber dediğimiz kutsal şey, işin doğal gelişiminden ortaya çıkan görüntü veya bilgidir..."
Bizler gazeteci olarak olayın yapımcısı değil, izleyicisiyiz...
Bunu gözardı etmezseniz, "ah almazsınız..."
Hepinize iyi çalışmalar, verimli haberler ve sevgiler...
REHA MUHTAR/VATAN