Yeni Yılınızı kutlayabilir miyim?

Daha çocuktum ben… Amasya’nın Gümüşhacıköy adında bir beldesinde yaşıyordu ailem. Annem, babam, ablam ve erkek kardeşim. Bildiğiniz gibi bir aileydik işte, sobanın üzerinde kestane kebap yapmakla mutlu olan…

O zamanlar biz mi çok şuursuzduk yoksa dünya değişirken mi insanlar delirdi bilemiyorum? Karadeniz coğrafyasında, tipik Anadolu kültürünü taşıyan küçücük bir kasabada yılbaşının gelişini dört gözle bekler, ailece kutlardık.

Üstelik daha da büyük bir terbiyesizlik yapar, Yılbaşından hemen önceki Cuma günü kurulan şehir pazarına inip canlı hindi alırdık. Şimdiki gibi kesilip paketlenmiş hindi yoktu ama mesele o değil. Bütün şehir bunu yapıyordu. Babamın çok sevdiği, beş vakit namazını ihmal etmeyen dindar dostları bile…

TV’de izlediğimiz filmlerdeki gibi pişiremiyorduk, haşlanıyordu genelde ama olsun butunun biri hep bana düşüyordu. Hindiyle birlikte Yılbaşının bir özel yiyeceği daha vardı; Muz… Muz o zamanlar sihirli ve ulaşılamaz bir meyve idi, çok özel zamanlar dışında yiyebildiğimizi hiç hatırlamıyorum. Elvan gazozumuz da varsa, tombalamız, mısırımızla birlikte, değmeyin keyfimize… Kalemiz sandığımız evimizin kapısının dışında kalıyordu bütün uğursuzluklar, umutsuzluklar, yoksulluklar…

O zamanlar Noel Baba’ya karşı da bir düşmanlığımız yoktu. Hediye getirmişliğini görmedik ama yine de gıcık kapmadık. Hele de sünnet etmeye çalışmak! Allahım n’olursun kafataslarının içine biraz akıl yolla…

Şimdi, geriye dönüp baktığımda, ailemle ilgili güzel hatıralarımda pek çok Yılbaşı gecesi kutlaması var. Rahmetli babamın Tombala oynarken sırf biz kazanalım diye çinko dememesi, annemin çocukları yedikçe doyması, o yüzden muza bize soyup vermek dışında dokunmaması, ablamın, kardeşimin o zamanki halleri, şaşkın-sevimli suratlarımız…

Biz güzel bir aileydik ve güzelce kutladık; yılbaşı, Şeker Bayramı, Kurban Bayramı, 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim… Hepsi bizimdi, hiçbirinin içinde kötülük aramıyorduk.

Ama eminim ki şu yazıda “Şeker Bayramı” dedim diye bile biri çıkıp haddimi bildirmeye kalkacak.

Artık hepimizin kutladığı farklı ve hepimiz bu yüzden bile birbirimizden nefret ediyoruz. Sosyal medyada neyi paylaştığımıza o kadar dikkat ediyoruz ki, aman sahtekar duyarlılıklarımıza bir zarar gelmesin!

Halbuki, Mercan Dede’nin 800 adlı çalışmasında yüreğime üflediği gibi; “İrfan, gönül almaktır seferin bitmeden…”

Birbirimizi bunaltmadan, karışmadan ama yalnız bırakmadan yaşayalım yine… Yeniyıl dileği diye bir şey varsa bunu diliyorum. Yoksa bu delilik çağında başarmamız mümkün değil.

Sevdiklerinizle birlikte olduğunuz her anınızı çoğaltın. Bu dünyadan göçüp gittiğinizde bile o mutlu anlarda çekilmiş bir fotoğrafta hatırlanacaksınız.

Hepinize iyi yıllar…

MURAT TOLGA ŞEN /