YENİ ŞAFAK'TA RÖPORTAJ KRİZİ! HANGİ YAZAR GAZETESİNE ATEŞ PÜSKÜRDÜ?
Yeni Şafak yazarı, verdiği röportajı beğenmeyince ilginç ifadeler kullandı. İşte o ilginç tepki...
Yeni Şafak Pazar’a ne dedim?
En baştan söyleyeyim: Kabahat benim. Yeni Şafak Pazar’daki mülakatın ne şekilde sunulacağını, hangi başlık ve ara başlıkların kullanılacağını, konuşmamın hangi bölümlerinin kesileceğini mutabakat şartına bağlamalı ve gazete baskıya girmeden evvel son duruma bakıp gerekli itirazlarda bulunmalıydım.
Laf arasında söylediğim ve bana göre laf arasında kalması gereken önemsiz bir şey, espri mahiyetinde bir şey, "Erdoğan’dan sonra başbakan olacağımı düşünenler var" şeklinde manşete çekilmiş. Hadi neyse. Yeni Şafak’ın eki de olsa, sonuçta bir magazin ekinden söz ediyoruz; olacak o kadar. Ama "Milli Görüşçülerle alıp veremediğiniz ne?" sorusuna verdiğim cevapta "Milli Görüşçüler değil. Milli Görüşçüler içinde bir grup" diye bilhassa vurgulamama rağmen, ilgili bölümde "Milli Görüşçüler beni Amerika’nın yetiştirdiğini zannediyor" ara başlığının kullanılmış olması yenir yutulur şey değil. Kaldı ki, bu ara başlığa konu olan ifadem "Milli Görüşçüler içinde bir grup"la bile alakalı değildi. "Ama en çok tepki ulusalcılardan geliyor" dedikten sonra, tepkilerin odağı hakkındaki soruya cevap verirken bir yerde "Hakan Albayrak’ı Amerika yetiştiriyor diyenler bile var" dedim. O kadar.
Canımı en çok sıkan şeye gelince...
Yeni Şafak Pazar’da çıkan haliyle mülakat şöyle bitiyor:
SORU- Peki Erdoğan’dan herhangi bir davet aldınız mı?
CEVAP- Hayır. Hiçbir vesileyle almadım. Yani "Başbakandan menfaati olduğu için böyle yazıyor" diyen varsa halt ediyor. Benim bu yazarlıktan tek menfaatim Yeni Şafak’tan aldığım maaş. Başbakan’ı eleştirdiğim zaman da maaşımı almaya devam ediyorum.
SORU- Tayyip Erdoğan’la bugün karşılaşsanız ona ne söylersiniz?
CEVAP- "Bütün bunlar için Allah sizden razı olsun" derim...
Gazetede bunu okuyunca yüzüm kızardı. Çünkü şöyle bir sonuç çıkarılabilir bundan: Hakan Albayrak, Yeni Şafak’tan maaşını her halükarda aldığı için Başbakan’a "Allah razı olsun" demek istiyor!... O cümleden önceki sözlerim (mülakatta en çok önemsediğim bölüm) kesilince ortaya böyle bir saçmalık çıktı.
Kesilen bölümü dikkatinize sunuyorum:
SORU- Başbakanla oturup konuşsanız ona ne söylerdiniz?
CEVAP- Geçenlerde Lübnan’a gittim. Trablusşam’a. Orada her yerde ay yıldızlı al bayrak, Mavi Marmara şehitlerinin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın resimleri vardı. Mavi Marmara şehitlerinin anma gecesi düzenlenmişti, beni de kürsüye davet ettiler. Kürsüye çıkarken şöyle bir anons yapıldı; "Erdoğan, Erdoğan, durmak yok yola devam". Araplar Erdoğan’ı kahraman olarak görüyorlar, onunla ve onun şahsında Türkiye ile iftihar ediyorlar. İngilizler ve Fransızlar bu coğrafyayı parçalayıp Türklerle Araplar arasında psikolojik bir duvar örmüşlerdi. Şimdi o duvar yıkıldı, elhamdülillah. Başbakanımız, Davos hadisesi, hükümetin Ortadoğu açılımları bölgede müthiş güzel bir rüzgâr estiriyor. Tarihi bir süreçten geçiyoruz. Seksen-doksan yıllık fitneler etkisiz hale geliyor. Bölgesel birlik için büyük bir imkân doğdu. Dolayısıyla Erdoğan’ı sadece Türkiye’nin başbakanı olarak değil, bütün Ortadoğu’yu ve Ortadoğu üzerinden bütün dünyayı etkileyen uluslararası bir tarihî şahsiyet olarak görmek lazım. Ben öyle görüyorum.
SORU- Mesela hangi tarihî şahsiyete benzetirsiniz Başbakanı?
CEVAP- Nureddin Mahmut Zengi’ye mesela. Onun döneminde, 12’nci yüzyılın ikinci yarısı, Bilad-ı Şam toprakları paramparçaydı. Birbirine karşı Haçlılarla iş tutan basiretsiz, ferasetsiz emirlikler vardı. Nureddin Mahmıut Zengi bunları türlü çeşit yollarla birleştirdi, Mısır’la birliği de tesis etti. Bu sürecin başı çok enteresandır: Zengi’nin o topraklarda yaşayan halklara yolladığı mektuplarla başladı her şey. Birliğin gereğine işaret eden mektuplarla başladı. Bu mektuplar camilerde, tekkelerde, kahvehanelerde yüksek sesle okundu ve halkların kalplerine nüfuz etti. Dipten bir dalga yükselmeye başladı. Devletler o dalgaya direnemediler. Sonunda sınırlar kalktı, birlik kuruldu. Ben Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki "one minute" çıkışını, bu meyandaki konuşmalarını, İsrail’le ortak askeri tatbikatların iptal edilmesini, bölge ülkelerine yaptığı ’Safları sıklaştıralım’ çağrısını, "Komşularla sıfır sorun, azami işbirliği, tam entegrasyon" söylemini, bütün bunları Nureddin Mahmud Zengi’nin o mektuplarına benzetiyorum. Bunlar, İslam dünyasında, özellikle de Arap ülkelerinde müthiş makes buluyor, diriliş rüzgârı estiriyor. Erdoğan liderliğindeki Türkiye bir birlik perspektifi sunuyor ve bölge halklarının, bölge devletlerinin siyasi istinatgâhı haline geliyor.
SORU- Tayyip Erdoğan’la bu gün karşılaşsanız ona ne söylersiniz?
CEVAP- "Bütün bunlar için Allah sizden razı olsun" derim...
Mevzu budur. Arz ederim.
Hakan Albayrak/Yeni Şafak
En baştan söyleyeyim: Kabahat benim. Yeni Şafak Pazar’daki mülakatın ne şekilde sunulacağını, hangi başlık ve ara başlıkların kullanılacağını, konuşmamın hangi bölümlerinin kesileceğini mutabakat şartına bağlamalı ve gazete baskıya girmeden evvel son duruma bakıp gerekli itirazlarda bulunmalıydım.
Laf arasında söylediğim ve bana göre laf arasında kalması gereken önemsiz bir şey, espri mahiyetinde bir şey, "Erdoğan’dan sonra başbakan olacağımı düşünenler var" şeklinde manşete çekilmiş. Hadi neyse. Yeni Şafak’ın eki de olsa, sonuçta bir magazin ekinden söz ediyoruz; olacak o kadar. Ama "Milli Görüşçülerle alıp veremediğiniz ne?" sorusuna verdiğim cevapta "Milli Görüşçüler değil. Milli Görüşçüler içinde bir grup" diye bilhassa vurgulamama rağmen, ilgili bölümde "Milli Görüşçüler beni Amerika’nın yetiştirdiğini zannediyor" ara başlığının kullanılmış olması yenir yutulur şey değil. Kaldı ki, bu ara başlığa konu olan ifadem "Milli Görüşçüler içinde bir grup"la bile alakalı değildi. "Ama en çok tepki ulusalcılardan geliyor" dedikten sonra, tepkilerin odağı hakkındaki soruya cevap verirken bir yerde "Hakan Albayrak’ı Amerika yetiştiriyor diyenler bile var" dedim. O kadar.
Canımı en çok sıkan şeye gelince...
Yeni Şafak Pazar’da çıkan haliyle mülakat şöyle bitiyor:
SORU- Peki Erdoğan’dan herhangi bir davet aldınız mı?
CEVAP- Hayır. Hiçbir vesileyle almadım. Yani "Başbakandan menfaati olduğu için böyle yazıyor" diyen varsa halt ediyor. Benim bu yazarlıktan tek menfaatim Yeni Şafak’tan aldığım maaş. Başbakan’ı eleştirdiğim zaman da maaşımı almaya devam ediyorum.
SORU- Tayyip Erdoğan’la bugün karşılaşsanız ona ne söylersiniz?
CEVAP- "Bütün bunlar için Allah sizden razı olsun" derim...
Gazetede bunu okuyunca yüzüm kızardı. Çünkü şöyle bir sonuç çıkarılabilir bundan: Hakan Albayrak, Yeni Şafak’tan maaşını her halükarda aldığı için Başbakan’a "Allah razı olsun" demek istiyor!... O cümleden önceki sözlerim (mülakatta en çok önemsediğim bölüm) kesilince ortaya böyle bir saçmalık çıktı.
Kesilen bölümü dikkatinize sunuyorum:
SORU- Başbakanla oturup konuşsanız ona ne söylerdiniz?
CEVAP- Geçenlerde Lübnan’a gittim. Trablusşam’a. Orada her yerde ay yıldızlı al bayrak, Mavi Marmara şehitlerinin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın resimleri vardı. Mavi Marmara şehitlerinin anma gecesi düzenlenmişti, beni de kürsüye davet ettiler. Kürsüye çıkarken şöyle bir anons yapıldı; "Erdoğan, Erdoğan, durmak yok yola devam". Araplar Erdoğan’ı kahraman olarak görüyorlar, onunla ve onun şahsında Türkiye ile iftihar ediyorlar. İngilizler ve Fransızlar bu coğrafyayı parçalayıp Türklerle Araplar arasında psikolojik bir duvar örmüşlerdi. Şimdi o duvar yıkıldı, elhamdülillah. Başbakanımız, Davos hadisesi, hükümetin Ortadoğu açılımları bölgede müthiş güzel bir rüzgâr estiriyor. Tarihi bir süreçten geçiyoruz. Seksen-doksan yıllık fitneler etkisiz hale geliyor. Bölgesel birlik için büyük bir imkân doğdu. Dolayısıyla Erdoğan’ı sadece Türkiye’nin başbakanı olarak değil, bütün Ortadoğu’yu ve Ortadoğu üzerinden bütün dünyayı etkileyen uluslararası bir tarihî şahsiyet olarak görmek lazım. Ben öyle görüyorum.
SORU- Mesela hangi tarihî şahsiyete benzetirsiniz Başbakanı?
CEVAP- Nureddin Mahmut Zengi’ye mesela. Onun döneminde, 12’nci yüzyılın ikinci yarısı, Bilad-ı Şam toprakları paramparçaydı. Birbirine karşı Haçlılarla iş tutan basiretsiz, ferasetsiz emirlikler vardı. Nureddin Mahmıut Zengi bunları türlü çeşit yollarla birleştirdi, Mısır’la birliği de tesis etti. Bu sürecin başı çok enteresandır: Zengi’nin o topraklarda yaşayan halklara yolladığı mektuplarla başladı her şey. Birliğin gereğine işaret eden mektuplarla başladı. Bu mektuplar camilerde, tekkelerde, kahvehanelerde yüksek sesle okundu ve halkların kalplerine nüfuz etti. Dipten bir dalga yükselmeye başladı. Devletler o dalgaya direnemediler. Sonunda sınırlar kalktı, birlik kuruldu. Ben Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki "one minute" çıkışını, bu meyandaki konuşmalarını, İsrail’le ortak askeri tatbikatların iptal edilmesini, bölge ülkelerine yaptığı ’Safları sıklaştıralım’ çağrısını, "Komşularla sıfır sorun, azami işbirliği, tam entegrasyon" söylemini, bütün bunları Nureddin Mahmud Zengi’nin o mektuplarına benzetiyorum. Bunlar, İslam dünyasında, özellikle de Arap ülkelerinde müthiş makes buluyor, diriliş rüzgârı estiriyor. Erdoğan liderliğindeki Türkiye bir birlik perspektifi sunuyor ve bölge halklarının, bölge devletlerinin siyasi istinatgâhı haline geliyor.
SORU- Tayyip Erdoğan’la bu gün karşılaşsanız ona ne söylersiniz?
CEVAP- "Bütün bunlar için Allah sizden razı olsun" derim...
Mevzu budur. Arz ederim.
Hakan Albayrak/Yeni Şafak