Yeni Şafak yazarından uyarı: AK Parti Türkiye folklorunu yaşatma derneği mi?
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan: AK Parti'yi 'Türkiye folklorunu yaşatma derneği' olarak konumlandıran o berbat reklamlar...
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, partilerin milletvekili aday listelerini de açıklamasıyla girilen 1 Kasım seçim sürecine ilişkin olarak, "AK Parti'yi bir siyasal parti gibi değil de 'Türkiye folklorunu yaşatma derneği' olarak konumlandıran o berbat reklamlar. Horon tepen Lazlar, halay çeken Kürtler, sema dönen Mevleviler falan derken, nerede bir klişe varsa onu kullanan bir reklam dili vardı geçen seçimde AK Parti'nin. Bunun acilen değiştirilmesi gerekiyor" dedi.
Kılıçarslan'ın Yeni Şafak'ta "Seçimde ne değişecek?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Yazıyı yazdığım saatlerde henüz AK Parti'nin aday listeleri açıklanmamıştı. Fakat gelen son haberler, geçen seçimlere göre teknokrat ve bürokrat adayların azaltıldığı, seçmenin isteklerinin dikkate alındığı bir listenin hazırlandığı yönündeydi. Umarım öyle olmuştur.
Aday listelerindeki tercihler elbette önemli; ancak bundan daha da önemlisi AK Parti'nin bu seçimde toplumsal kesimlerin tamamına ne önereceği, seçmenin karşısına ne ile çıkacağı meselesi.
Geçen seçimin öncesinde de, sonrasında da yüksek sesle ifade etmiştim. Türkiye'nin tutturduğu kalkınma ivmesinin doğru sosyal politikalarla tabana yayılması bence AK Parti'nin son zamanlarda ihmal ettiği en önemli konu. Emeklilerin, taşeron işçilerin, asgari ücretle çalışan geniş toplumsal kesimlerin dertlerine doğrudan etki edecek bir parti politikası yürütmenin vakti geldi de geçiyor. Ekonomi yönetiminde oturanların sürekli 'kaynak yok, kaynak nerede, biz bunları karşılayamayız' dediği bir AK Parti'nin bu seçimde, geçtiğimiz seçimden daha iyi bir noktaya ulaşacağını zannetmem. Mesela ortaya çıktığında işlevsel bir fikir gibi duran, ancak fena halde tıkanan taşeron işçi sisteminin bütünüyle kaldırılmasını garanti etmek, son derece önemli bir seçim vaadi olabilir. Asgari ücretle çalışanların SGK primleri üzerinden yapılacak düzenlemeler de son derece isabetli gözüküyor. İşverenin devlete ödeyeceği primlerin bir kısmını maaş farkı olarak çalışanlara yansıtması pekâlâ mümkündür. Şimdi ekonomiden çok anlayan bir takım AK Parti kurmayları bana kızacak. 'Nasıl olsa paranın başında sen yoksun. Bol keseden dağıtmak kolay' diyecekler belki de. Desinler. Ben AK Parti'nin, ortada kaynak maynak yokken, 28 Şubat hırsızlarının memleketi soyup soğana çevirdiği o dönemlerde neler yaptığını hatırlayacak kadar uzun süredir yaşıyorum. 2002'de dahi işçiyi, emekliyi, alt gelir seviyesinde yaşayan insanları rahatlatacak formülleri bulan AK Parti, 2015'te bu çözümleri haydi haydi bulmalı.
Diğer yandan, belki de bu seçimin spesifik olarak en önemli meselesi, bir şekilde kalbi kırılan, küstürülen, kaybedilen Kürt seçmenin yeniden AK Parti'ye 'evet' demesini sağlayacak formüllerin devreye sokulması. Şiddet ortamında, karşılıklı milliyetçi söylemlerin yükseldiği bir vasatta girilecek bir seçimden AK Parti'nin avantajlı çıkacağını düşünmüyorum. Özellikle PKK'nın 'büyük ötekisi' olan geleneksel-dindar Kürtler doğrudan muhatap alınmalı, onların AK Parti'den ve devletten bekledikleri her neyse birer birer devreye sokulmalıdır. Aslında marjinalize olması gereken yapının PKK ve onun siyasi destekçileri olması gerekiyorken bölgede niçin AK Parti'nin ve devletin marjinalize edildiği etraflıca masaya yatırılmalıdır. 'Hain Kürt' söylemiyle de olmuyor, 'dindar Kürtler AK Parti'ye oy veriyor' cümlesiyle de. Bu görüldü. Yapılması gereken bölgedeki bütün STK'larla, medreselerle, tekkelerle, dergâhlarla, kanaat önderleriyle, aşiretlerle doğrudan ve etkili şekilde iletişime geçmektir. Bu seçim, bunun için büyük bir fırsattır.
Toplumsal sertleşmeyi, saflaşmayı, kamplaşmayı, hayatın gri alanlarının sürekli kaybedilmesini bir sorun olarak tanımlayıp buna sahici çözümler önerebilecek en etkili parti AK Parti'dir. Gezi süreci öncesi başlayan ve giderek belirgin hale gelen 'biz ve onlar' diskuru, memleket lehine gözden geçirilmeli ve yepyeni, geniş bir 'biz' tanımı önerilmelidir topluma. Büyük siyasi başarısını geniş toplumsal yığınların 'onlar' olarak tanımlanmasına borçlu olan AK Parti, toplumsal kesimlerin bazılarını 'onlar' olarak tanımlayıp aynı hataya düşmemelidir. AK Parti, geniş tabanlı bir toplumsal uzlaşı hareketi olduğunu hiç unutmamalıdır.
Birkaç kelam da AK Parti'nin son seçimde kullandığı reklam ve kampanya dili için etmek isterim. 'Kaynak nerede, o işler öyle olmuyor, devlet yönetmeyi bilmem neyle karıştırmayın' gibi olumsuz çağrışımlarla bezeli bir kampanya dili, tercih edilecek en son şey olmalı. Biz AK Parti'yi sürekli 'bütün zorluklara rağmen çözüm üreten' bir siyasal hareket olarak gördük geçtiğimiz yıllarda. Şimdi, sanki elinde bir çözümü yokmuş gibi davranmanın bir manası yok. Yeniden pozitif ve o alıştığımız sahici siyasal söylem diline dönmeli AK Parti. Bir de tabii o berbat reklamlar var. AK Parti'yi bir siyasal parti gibi değil de 'Türkiye folklorunu yaşatma derneği' olarak konumlandıran o reklamlar. Horon tepen Lazlar, halay çeken Kürtler, sema dönen Mevleviler falan derken, nerede bir klişe varsa onu kullanan bir reklam dili vardı geçen seçimde AK Parti'nin. Bunun acilen değiştirilmesi gerekiyor. Geçmiş başarılarla övünmek ve folklor üzerinden Türkiye'nin birlik bütünlüğü mesajını vermek, nasıl derler, 'çalışmıyor' artık. Yeni şarkılara ihtiyaç var.
Ve son bir mesele: Mitinglerdeki şu hamaset dilinden de vallahi bunaldık.
Ne diyordu Fante: 'Şimdi yeğenim. Sen bunları dedin diye hain ilan edilebilirsin her an. Aslında birileri tarafından hain edilmek için bunları yazman da gerekmez: Nefes alsan kâfidir.'
AKP'nin 7 Haziran öncesi hazırladığı reklam filmi şöyle:
Kılıçarslan'ın Yeni Şafak'ta "Seçimde ne değişecek?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Yazıyı yazdığım saatlerde henüz AK Parti'nin aday listeleri açıklanmamıştı. Fakat gelen son haberler, geçen seçimlere göre teknokrat ve bürokrat adayların azaltıldığı, seçmenin isteklerinin dikkate alındığı bir listenin hazırlandığı yönündeydi. Umarım öyle olmuştur.
Aday listelerindeki tercihler elbette önemli; ancak bundan daha da önemlisi AK Parti'nin bu seçimde toplumsal kesimlerin tamamına ne önereceği, seçmenin karşısına ne ile çıkacağı meselesi.
Geçen seçimin öncesinde de, sonrasında da yüksek sesle ifade etmiştim. Türkiye'nin tutturduğu kalkınma ivmesinin doğru sosyal politikalarla tabana yayılması bence AK Parti'nin son zamanlarda ihmal ettiği en önemli konu. Emeklilerin, taşeron işçilerin, asgari ücretle çalışan geniş toplumsal kesimlerin dertlerine doğrudan etki edecek bir parti politikası yürütmenin vakti geldi de geçiyor. Ekonomi yönetiminde oturanların sürekli 'kaynak yok, kaynak nerede, biz bunları karşılayamayız' dediği bir AK Parti'nin bu seçimde, geçtiğimiz seçimden daha iyi bir noktaya ulaşacağını zannetmem. Mesela ortaya çıktığında işlevsel bir fikir gibi duran, ancak fena halde tıkanan taşeron işçi sisteminin bütünüyle kaldırılmasını garanti etmek, son derece önemli bir seçim vaadi olabilir. Asgari ücretle çalışanların SGK primleri üzerinden yapılacak düzenlemeler de son derece isabetli gözüküyor. İşverenin devlete ödeyeceği primlerin bir kısmını maaş farkı olarak çalışanlara yansıtması pekâlâ mümkündür. Şimdi ekonomiden çok anlayan bir takım AK Parti kurmayları bana kızacak. 'Nasıl olsa paranın başında sen yoksun. Bol keseden dağıtmak kolay' diyecekler belki de. Desinler. Ben AK Parti'nin, ortada kaynak maynak yokken, 28 Şubat hırsızlarının memleketi soyup soğana çevirdiği o dönemlerde neler yaptığını hatırlayacak kadar uzun süredir yaşıyorum. 2002'de dahi işçiyi, emekliyi, alt gelir seviyesinde yaşayan insanları rahatlatacak formülleri bulan AK Parti, 2015'te bu çözümleri haydi haydi bulmalı.
Diğer yandan, belki de bu seçimin spesifik olarak en önemli meselesi, bir şekilde kalbi kırılan, küstürülen, kaybedilen Kürt seçmenin yeniden AK Parti'ye 'evet' demesini sağlayacak formüllerin devreye sokulması. Şiddet ortamında, karşılıklı milliyetçi söylemlerin yükseldiği bir vasatta girilecek bir seçimden AK Parti'nin avantajlı çıkacağını düşünmüyorum. Özellikle PKK'nın 'büyük ötekisi' olan geleneksel-dindar Kürtler doğrudan muhatap alınmalı, onların AK Parti'den ve devletten bekledikleri her neyse birer birer devreye sokulmalıdır. Aslında marjinalize olması gereken yapının PKK ve onun siyasi destekçileri olması gerekiyorken bölgede niçin AK Parti'nin ve devletin marjinalize edildiği etraflıca masaya yatırılmalıdır. 'Hain Kürt' söylemiyle de olmuyor, 'dindar Kürtler AK Parti'ye oy veriyor' cümlesiyle de. Bu görüldü. Yapılması gereken bölgedeki bütün STK'larla, medreselerle, tekkelerle, dergâhlarla, kanaat önderleriyle, aşiretlerle doğrudan ve etkili şekilde iletişime geçmektir. Bu seçim, bunun için büyük bir fırsattır.
Toplumsal sertleşmeyi, saflaşmayı, kamplaşmayı, hayatın gri alanlarının sürekli kaybedilmesini bir sorun olarak tanımlayıp buna sahici çözümler önerebilecek en etkili parti AK Parti'dir. Gezi süreci öncesi başlayan ve giderek belirgin hale gelen 'biz ve onlar' diskuru, memleket lehine gözden geçirilmeli ve yepyeni, geniş bir 'biz' tanımı önerilmelidir topluma. Büyük siyasi başarısını geniş toplumsal yığınların 'onlar' olarak tanımlanmasına borçlu olan AK Parti, toplumsal kesimlerin bazılarını 'onlar' olarak tanımlayıp aynı hataya düşmemelidir. AK Parti, geniş tabanlı bir toplumsal uzlaşı hareketi olduğunu hiç unutmamalıdır.
Birkaç kelam da AK Parti'nin son seçimde kullandığı reklam ve kampanya dili için etmek isterim. 'Kaynak nerede, o işler öyle olmuyor, devlet yönetmeyi bilmem neyle karıştırmayın' gibi olumsuz çağrışımlarla bezeli bir kampanya dili, tercih edilecek en son şey olmalı. Biz AK Parti'yi sürekli 'bütün zorluklara rağmen çözüm üreten' bir siyasal hareket olarak gördük geçtiğimiz yıllarda. Şimdi, sanki elinde bir çözümü yokmuş gibi davranmanın bir manası yok. Yeniden pozitif ve o alıştığımız sahici siyasal söylem diline dönmeli AK Parti. Bir de tabii o berbat reklamlar var. AK Parti'yi bir siyasal parti gibi değil de 'Türkiye folklorunu yaşatma derneği' olarak konumlandıran o reklamlar. Horon tepen Lazlar, halay çeken Kürtler, sema dönen Mevleviler falan derken, nerede bir klişe varsa onu kullanan bir reklam dili vardı geçen seçimde AK Parti'nin. Bunun acilen değiştirilmesi gerekiyor. Geçmiş başarılarla övünmek ve folklor üzerinden Türkiye'nin birlik bütünlüğü mesajını vermek, nasıl derler, 'çalışmıyor' artık. Yeni şarkılara ihtiyaç var.
Ve son bir mesele: Mitinglerdeki şu hamaset dilinden de vallahi bunaldık.
Ne diyordu Fante: 'Şimdi yeğenim. Sen bunları dedin diye hain ilan edilebilirsin her an. Aslında birileri tarafından hain edilmek için bunları yazman da gerekmez: Nefes alsan kâfidir.'
AKP'nin 7 Haziran öncesi hazırladığı reklam filmi şöyle: