Yeni Şafak yazarından Erdoğan'a 'İstanbul' çağrısı: Kalan yeşil alanları korumanıza alın
"Sayın Cumhurbaşkanım, hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmak için bir şeyler yapın"
Yeni Şafak gazetesi yazarı Kemal Öztürk, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "İstanbul'a ihanet ettik, bundan bende sorumluyum" sözlerine ilişkin "Lütfen son kalan yeşil alanları korumanıza alın" yorumunda bulundu.
"Ancak aşık olduğumuz bu şehir, gözlerimizin önünde acı çekiyor. Her gün hançer saplanır gibi, bir yerine gökdelen diktiler" diyen Öztürk, "Sayın Cumhurbaşkanım, hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmak için bir şeyler yapın. Artık imar planları değişmesin, çirkin binalara ruhsat verilmesin, AVM’lere izin verilmesin, gökdelen dikilmesin" diye yazdı.
Kemal Öztürk'ün Yeni Şafak'taki yazısı şöyle:
‘Dünyanın en uzun caddesi’ diye gurur duyuyorlardı Kanadalılar. Yonge Street, 2 bin Km uzunluktaydı ve ip gibi düzdü.
Toronto’da, bu caddenin kenarında, bir kafede oturmuştuk. İngilizce hocamla memleketlerimiz üzerine konuşuyorduk. Ben ‘Chapters-İndigo’ isimli kitapçılara gider, parasızlıktan kitapları alacakmış gibi inceler, okur, sonra almadan çıkardım. Orada serbesti böyle yapmak.
SİZİN ŞEHRİNİZ HANGİ HİKAYELERİ ANLATIR?
O gidişlerimden birinde, İstanbul’u anlatan bir albüm kitap incelerken, Sultanahmet’in, Boğaz’ın fotoğraflarına elimi sürdüğümü ve gözlerimin dolduğunu fark etti İngilizce hocam.
Kafede otururken, şaşkınlık içinde, “Seni kitaba dokunurken gördüm. Çok duygusaldın. Ne oldu” diye sordu.
“İstanbul’u çok özledim. Burnumda tütüyor. Birçok gece rüyamda görüyorum. Sanırım İstanbul’la aramda duygusal bir bağ var. O yüzden fotoğraflarına dokunarak hasret gideriyorum” dedim.
Şaşkınlığı daha da arttı. “Bir insan, bir şehre bu kadar nasıl bağlanır? Nedir yani İstanbul’u bu kadar eşsiz kılan şey?” dedi.
“Siz bu Yonge caddesiyle gurur duyuyorsunuz. Neden? Çok uzun diye. Peki bu caddeyi dolaştığınızda size ne hikayeler anlatıyor? Nasıl bir öyküsü var bu genç yaştaki caddenin ve şehrin?
İstanbul’da bin yıllık bir kilisede dua edebilir, 500 yıllık bir camide ibadet yapabilir, iki bin yıllık bir surun dibinde çay içebilirsiniz. Ve her seferinde farklı bir medeniyete ait, farklı bir hikaye dinlersiniz.
Eski sokaklarının tümünde bir masal gizlidir. Aşklar, savaşlar, hasretler, mutluluklar, törenler, krallar, sultanlar, prensler, periler… hepsi, siz sokağa girdiğiniz anda kulağınıza fısıldanır. Biz bu şehre, bu yüzden aşığız.”
Hocam, uzun uzun sokağa baktı, sonra bana: ‘Haklısın özlemekte’ dedi.
RÜYALARDAN GÖRÜLEN ŞEHİR
Bir yıl kaldığım Kanada’da, rüyalarımda bir ailemi, bir de İstanbul’u görürdüm sürekli. Her ikisine de dayanılmaz bir özlem duyardım.
Hiçbir zaman başka bir şehre taşınmak aklımdan geçmedi. Ankara’da görev yaptığım yıllar boyunca, her hafta İstanbul’a gelip, hasret giderdim. Hep yolunu gözledim.
Dünyanın bütün popüler şehirlerini dolaştım neredeyse. Hiçbiri İstanbul’dan güzel gelmedi bana. Hiçbirinde yaşamak istemedim.
Sanırım İstanbul’la benim gibi duygusal bağ kuran herkeste aynı düşünceler vardır. Biz bu şehre aşıktık. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi.
İSTANBUL ACI ÇEKİYOR NEFES ALAMIYOR
Ancak aşık olduğumuz bu şehir, gözlerimizin önünde acı çekiyor. Her gün hançer saplanır gibi, bir yerine gökdelen diktiler. Her yerine çirkin ve baş ağrıtan AVM’ler açtılar. Yollarını değiştirdiler, garip köprüler, yollar, viyadükler, üst geçitler yaptılar. Trafik bir işkenceye döndü. Herkesin sinir sitemi harap oldu.
Sokaklarımız, caddelerimiz, mahallelerimiz bozuldu, yerine çirkin binalar yaptılar. Kentsel dönüşüm dedikleri, ‘kentsel katliam’ oldu.
Ve bir gün bu şehrin ölmek üzere olduğunu anladık. İki bin yıllık şehir, gözlerimizin önünde betona boğuldu, nefes alamadı. Şehir yaşanılmaz olmaya başladı.
Ve ilk defa İstanbul’dan taşınma fikri aklıma geldiğinde yeniden gözlerim doldu, içim burkuldu.
İşte tam o esnada, bu şehrin en büyük aşıklarından biri olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu:
CUMHURBAŞKANI’NIN TARİHİ ÖZELEŞTİRİSİ
“Biz bu şehrin kıymetini bilmedik. Biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum...
Estetikten, incelikten ve köklü medeniyet değerlerimizden yoksun tek düze bir mimari anlayışının giderek yaygınlık kazandığını görmekten üzüntü duyuyorum. Maalesef maddi kaygılar birçok hassasiyetin önüne geçiyor. İnsanla şehir, şehirle tabiat, geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki hassas denge çoğu zaman yeterince gözetilmiyor.
Nitekim merhum Turgut Cansever; “Şehir insanı terbiye ettiği gibi, kötü şehir de insanı ahlaksızlaştırır” diyor. Bizim de evlerimiz genişlese de, ne söyleyeceğim biliyor musunuz, gönüllerimiz daralıyor; bu çok önemli.
Binalarımız yükseldikçe ufkumuz kararıyor. Şehirlerimiz giderek milyonlarca insanın hep birlikte yalnız olduğu yerlere dönüşüyor. Eşyanın hakimiyet kurduğu, bencilliğin arttığı, gösteriş, şatafat ve hamiyetsizliğin yaygınlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Ne yazık ki böyle bir şehir atmosferinde sevgi de, merhamet de, hoşgörü ve tahammül de giderek azalıyor, adeta insanın kimyası bozuluyor.”
Aşık olduğumuz şehre yapılanları bundan daha güzel kimse anlatamazdı...
HİÇ OLMAZSA GERİDE KALANI KURTARALIM
Sayın Cumhurbaşkanım, hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmak için bir şeyler yapın. Artık imar planları değişmesin, çirkin binalara ruhsat verilmesin, AVM’lere izin verilmesin, gökdelen dikilmesin.
Lütfen son kalan yeşil alanları korumanıza alın.
Gözlerimizin önünde, aşık olduğumuz kadının ölümünü izler gibi, İstanbul’u öldürmelerine izin vermeyin artık.
"Ancak aşık olduğumuz bu şehir, gözlerimizin önünde acı çekiyor. Her gün hançer saplanır gibi, bir yerine gökdelen diktiler" diyen Öztürk, "Sayın Cumhurbaşkanım, hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmak için bir şeyler yapın. Artık imar planları değişmesin, çirkin binalara ruhsat verilmesin, AVM’lere izin verilmesin, gökdelen dikilmesin" diye yazdı.
Kemal Öztürk'ün Yeni Şafak'taki yazısı şöyle:
‘Dünyanın en uzun caddesi’ diye gurur duyuyorlardı Kanadalılar. Yonge Street, 2 bin Km uzunluktaydı ve ip gibi düzdü.
Toronto’da, bu caddenin kenarında, bir kafede oturmuştuk. İngilizce hocamla memleketlerimiz üzerine konuşuyorduk. Ben ‘Chapters-İndigo’ isimli kitapçılara gider, parasızlıktan kitapları alacakmış gibi inceler, okur, sonra almadan çıkardım. Orada serbesti böyle yapmak.
SİZİN ŞEHRİNİZ HANGİ HİKAYELERİ ANLATIR?
O gidişlerimden birinde, İstanbul’u anlatan bir albüm kitap incelerken, Sultanahmet’in, Boğaz’ın fotoğraflarına elimi sürdüğümü ve gözlerimin dolduğunu fark etti İngilizce hocam.
Kafede otururken, şaşkınlık içinde, “Seni kitaba dokunurken gördüm. Çok duygusaldın. Ne oldu” diye sordu.
“İstanbul’u çok özledim. Burnumda tütüyor. Birçok gece rüyamda görüyorum. Sanırım İstanbul’la aramda duygusal bir bağ var. O yüzden fotoğraflarına dokunarak hasret gideriyorum” dedim.
Şaşkınlığı daha da arttı. “Bir insan, bir şehre bu kadar nasıl bağlanır? Nedir yani İstanbul’u bu kadar eşsiz kılan şey?” dedi.
“Siz bu Yonge caddesiyle gurur duyuyorsunuz. Neden? Çok uzun diye. Peki bu caddeyi dolaştığınızda size ne hikayeler anlatıyor? Nasıl bir öyküsü var bu genç yaştaki caddenin ve şehrin?
İstanbul’da bin yıllık bir kilisede dua edebilir, 500 yıllık bir camide ibadet yapabilir, iki bin yıllık bir surun dibinde çay içebilirsiniz. Ve her seferinde farklı bir medeniyete ait, farklı bir hikaye dinlersiniz.
Eski sokaklarının tümünde bir masal gizlidir. Aşklar, savaşlar, hasretler, mutluluklar, törenler, krallar, sultanlar, prensler, periler… hepsi, siz sokağa girdiğiniz anda kulağınıza fısıldanır. Biz bu şehre, bu yüzden aşığız.”
Hocam, uzun uzun sokağa baktı, sonra bana: ‘Haklısın özlemekte’ dedi.
RÜYALARDAN GÖRÜLEN ŞEHİR
Bir yıl kaldığım Kanada’da, rüyalarımda bir ailemi, bir de İstanbul’u görürdüm sürekli. Her ikisine de dayanılmaz bir özlem duyardım.
Hiçbir zaman başka bir şehre taşınmak aklımdan geçmedi. Ankara’da görev yaptığım yıllar boyunca, her hafta İstanbul’a gelip, hasret giderdim. Hep yolunu gözledim.
Dünyanın bütün popüler şehirlerini dolaştım neredeyse. Hiçbiri İstanbul’dan güzel gelmedi bana. Hiçbirinde yaşamak istemedim.
Sanırım İstanbul’la benim gibi duygusal bağ kuran herkeste aynı düşünceler vardır. Biz bu şehre aşıktık. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi.
İSTANBUL ACI ÇEKİYOR NEFES ALAMIYOR
Ancak aşık olduğumuz bu şehir, gözlerimizin önünde acı çekiyor. Her gün hançer saplanır gibi, bir yerine gökdelen diktiler. Her yerine çirkin ve baş ağrıtan AVM’ler açtılar. Yollarını değiştirdiler, garip köprüler, yollar, viyadükler, üst geçitler yaptılar. Trafik bir işkenceye döndü. Herkesin sinir sitemi harap oldu.
Sokaklarımız, caddelerimiz, mahallelerimiz bozuldu, yerine çirkin binalar yaptılar. Kentsel dönüşüm dedikleri, ‘kentsel katliam’ oldu.
Ve bir gün bu şehrin ölmek üzere olduğunu anladık. İki bin yıllık şehir, gözlerimizin önünde betona boğuldu, nefes alamadı. Şehir yaşanılmaz olmaya başladı.
Ve ilk defa İstanbul’dan taşınma fikri aklıma geldiğinde yeniden gözlerim doldu, içim burkuldu.
İşte tam o esnada, bu şehrin en büyük aşıklarından biri olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu:
CUMHURBAŞKANI’NIN TARİHİ ÖZELEŞTİRİSİ
“Biz bu şehrin kıymetini bilmedik. Biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum...
Estetikten, incelikten ve köklü medeniyet değerlerimizden yoksun tek düze bir mimari anlayışının giderek yaygınlık kazandığını görmekten üzüntü duyuyorum. Maalesef maddi kaygılar birçok hassasiyetin önüne geçiyor. İnsanla şehir, şehirle tabiat, geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki hassas denge çoğu zaman yeterince gözetilmiyor.
Nitekim merhum Turgut Cansever; “Şehir insanı terbiye ettiği gibi, kötü şehir de insanı ahlaksızlaştırır” diyor. Bizim de evlerimiz genişlese de, ne söyleyeceğim biliyor musunuz, gönüllerimiz daralıyor; bu çok önemli.
Binalarımız yükseldikçe ufkumuz kararıyor. Şehirlerimiz giderek milyonlarca insanın hep birlikte yalnız olduğu yerlere dönüşüyor. Eşyanın hakimiyet kurduğu, bencilliğin arttığı, gösteriş, şatafat ve hamiyetsizliğin yaygınlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Ne yazık ki böyle bir şehir atmosferinde sevgi de, merhamet de, hoşgörü ve tahammül de giderek azalıyor, adeta insanın kimyası bozuluyor.”
Aşık olduğumuz şehre yapılanları bundan daha güzel kimse anlatamazdı...
HİÇ OLMAZSA GERİDE KALANI KURTARALIM
Sayın Cumhurbaşkanım, hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmak için bir şeyler yapın. Artık imar planları değişmesin, çirkin binalara ruhsat verilmesin, AVM’lere izin verilmesin, gökdelen dikilmesin.
Lütfen son kalan yeşil alanları korumanıza alın.
Gözlerimizin önünde, aşık olduğumuz kadının ölümünü izler gibi, İstanbul’u öldürmelerine izin vermeyin artık.