Yeni Şafak yazarından Can Dündar'a destek: Dün askerlerin yaptığından farkı yok!
Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu 'Erdoğan'dan Can Dündar'a dava demokrasi açısından usulsüzlük' yazdı.
Cumhuriyet gazetesi 19 Ocak 2014'te ihbar üzerine durdurulan TIR'ların görüntülerine ulaştı. Erdoğan'ın 'yok' dediği silahları Can Dündar imzasıyla manşetine taşıyan Cumhuriyet'e soruşturma açıldı.
Cumhubaşkanı Erdoğan'ın "Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek öyle bırakmam onu'' dediği ve ardından da bireysel olarak suç duyurusunda bulunduğu Can Dündar'ın “terör örgütü kurmak ve yönetmek, kurulan örgüte üye olmak; terör örgütünün faaliyeti kapsamında siyasal veya askeri casusluk, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, soruşturmanın gizliliğini ihlal, Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçlarından biri ağırlaştırılmış olmak üzere, iki kez müebbet ve 42 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Kendisi hakkında da defalarca daha sonra 159. maddeye dönüşen Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi gereğince dava edilen Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, bugün köşesinde Can Dündar'a açılan davayı sert bir dille eleştirdi.
Bayramoğlu köşesinde dün askerlerin benim hakkımda açtırdığı soruştuma ve davalar ile bugün Can Dündar için açılan soruşturma arasında hiç fark yok imasını yaptı ve Erdoğan'ın şahsen yaptığı suç duyurusunun devlet ve yürütmenin yargıya telkini ve müdahalesi olduğunu yazdı.
Bayramoğlu, "Bunları, yarattığı tahribatı, en azından siyasi iktidar açısından tahrik ettiği kayıpları görmek ve düzeltmek çok mu zor?" diyerek bitirdi yazısını.
İşte Ali Bayramoğlu'nun Cumhuriyet'in haberi ve Can Dündar için yazdıkları:
DÜN İLE BUGÜN ARASINDA FARK YOK
Bu satırları yazdıran Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Cumhuriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında bir haberden dolayı yaptığı suç duyurusu oldu. Dün ile bugün arasında fark yok.
Suç duyurusundan kovuşturma kararı mı yoksa takipsizlik mi çıkacak bilmiyoruz.
Ancak cumhurbaşkanının doğrudan şahsını ilgilendirmeyen bir konuda, bir haberle ilgili olarak bu tür suç duyurusunun varlığı bile demokrasi açısından kabul edilemez ciddi bir durumdur ve ciddi sonuçlar doğurur.
BU HALLER DEVLETİN YARGIYA MÜDAHALESİ OLARAK ANLAŞILIR
Bu tür haller, devlet ve yürütmenin yargıya telkini ve müdahalesi olarak anlaşılır ve yaşanır.
Nasıl üzerinde üniforma olan bir orgeneral resmi yollarla olmasa bile siyasi iktidarı eleştirdiğinde kendi şahsının ötesinde bir gücü, bir tüzel kişiliği temsil ederse, nasıl böyle bir durum demokratik ülkelerde ciddi tepkilerle karşılaşırsa, bu, bir cumhurbaşkanı ve başbakan için de aynen geçerlidir.
DEMOKRASİ AÇISINDAN USULSÜZLÜKTÜR
Son dönemlerde siyasi gücün sık sık gazeteciler hakkında sert çıkışlar yaptığını, ithamlar da bulunduğunu görüyoruz. Haklılık, haksızlık bir yana, bu da, demokrasi açısından bir usulsüzlüktür.
Siyasi erk ve gazeteci arasında eşitsiz bir ilişki vardır. Siyasi erkin her sert çıkışı, hedef alması işi yaparken kritik bir bakışa sahip olmak durumda olan gazeteci için doğrudan ve dolaylı sonuçlar doğurur ve doğurmaktadır.
Bunları, yarattığı tahribatı, en azından siyasi iktidar açısından tahrik ettiği kayıpları görmek ve düzeltmek çok mu zor?
Cumhubaşkanı Erdoğan'ın "Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek öyle bırakmam onu'' dediği ve ardından da bireysel olarak suç duyurusunda bulunduğu Can Dündar'ın “terör örgütü kurmak ve yönetmek, kurulan örgüte üye olmak; terör örgütünün faaliyeti kapsamında siyasal veya askeri casusluk, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, soruşturmanın gizliliğini ihlal, Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçlarından biri ağırlaştırılmış olmak üzere, iki kez müebbet ve 42 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Kendisi hakkında da defalarca daha sonra 159. maddeye dönüşen Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi gereğince dava edilen Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, bugün köşesinde Can Dündar'a açılan davayı sert bir dille eleştirdi.
Bayramoğlu köşesinde dün askerlerin benim hakkımda açtırdığı soruştuma ve davalar ile bugün Can Dündar için açılan soruşturma arasında hiç fark yok imasını yaptı ve Erdoğan'ın şahsen yaptığı suç duyurusunun devlet ve yürütmenin yargıya telkini ve müdahalesi olduğunu yazdı.
Bayramoğlu, "Bunları, yarattığı tahribatı, en azından siyasi iktidar açısından tahrik ettiği kayıpları görmek ve düzeltmek çok mu zor?" diyerek bitirdi yazısını.
İşte Ali Bayramoğlu'nun Cumhuriyet'in haberi ve Can Dündar için yazdıkları:
DÜN İLE BUGÜN ARASINDA FARK YOK
Bu satırları yazdıran Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Cumhuriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında bir haberden dolayı yaptığı suç duyurusu oldu. Dün ile bugün arasında fark yok.
Suç duyurusundan kovuşturma kararı mı yoksa takipsizlik mi çıkacak bilmiyoruz.
Ancak cumhurbaşkanının doğrudan şahsını ilgilendirmeyen bir konuda, bir haberle ilgili olarak bu tür suç duyurusunun varlığı bile demokrasi açısından kabul edilemez ciddi bir durumdur ve ciddi sonuçlar doğurur.
BU HALLER DEVLETİN YARGIYA MÜDAHALESİ OLARAK ANLAŞILIR
Bu tür haller, devlet ve yürütmenin yargıya telkini ve müdahalesi olarak anlaşılır ve yaşanır.
Nasıl üzerinde üniforma olan bir orgeneral resmi yollarla olmasa bile siyasi iktidarı eleştirdiğinde kendi şahsının ötesinde bir gücü, bir tüzel kişiliği temsil ederse, nasıl böyle bir durum demokratik ülkelerde ciddi tepkilerle karşılaşırsa, bu, bir cumhurbaşkanı ve başbakan için de aynen geçerlidir.
DEMOKRASİ AÇISINDAN USULSÜZLÜKTÜR
Son dönemlerde siyasi gücün sık sık gazeteciler hakkında sert çıkışlar yaptığını, ithamlar da bulunduğunu görüyoruz. Haklılık, haksızlık bir yana, bu da, demokrasi açısından bir usulsüzlüktür.
Siyasi erk ve gazeteci arasında eşitsiz bir ilişki vardır. Siyasi erkin her sert çıkışı, hedef alması işi yaparken kritik bir bakışa sahip olmak durumda olan gazeteci için doğrudan ve dolaylı sonuçlar doğurur ve doğurmaktadır.
Bunları, yarattığı tahribatı, en azından siyasi iktidar açısından tahrik ettiği kayıpları görmek ve düzeltmek çok mu zor?