YENİ ŞAFAK YAZARINDAN 'ÇAMLICA İÇİN YAKARIŞ!'

Dücane Cündioğlu, Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısında Çamlıca'ya yapılması planlanan camiiyi ucube olarak nitelendirdi.

Dücane Cündioğlu, "Çamlıca için yakarış" başlıklı yazısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a seslendi ve "beton dövmenin Çamlıca’nın sırtına basılmasına lütfen izin vermeyin" dedi. İşte Cündioğlu’nun yazısından bir bölüm;

Bir damla bir damla daha iki damla etmez, daha büyük bir damla eder, diyeceğim. Nârâ atmaya lüzum yok, ihtiyaç da. Hatta çığlığın bile yeri değil. Ama hiç değilse iniltimizi duyuralım.

Hak, hükümdarların, siyaset ehlinin, idarecilerin ellerine demiri, yüreklerine cesareti vermiştir.

Niçin?

Elbette ellerindeki demiri yüreklerindeki cesaretle birlikte kullansınlar diye. Yönetme sürecinin zorluklarını kolaylıkla aşabilsinler, yıldırımlar, fırtınalar, boralar karşısında bir hamlede yıkılmayıp, hak adına, halk adına, haksızlıklara/yolsuzluklara pekinlikle karşı koyabilsinler diye.

Lakin unutmamalı, bir de mizanı indirmiştir. Mizanı, yani ölçüyü, yani teraziyi, yani denge ve itidali, ki o demiri acullukla değil, hikmetle, hikmete uygun olarak kullanabilsinler diye. Hikmete, yani hakikatin bilgisine uygun olarak.

. . .

İşaretlerin peşinden koşmaktan çok yoruldum, benim gibi aşıklar varsa aranızda, hiç değilse, onlar benim kadar zahmet çekmesinler istiyorum. Anlamak ve anlaşılmak bu kadar mı bâr olur insanın sırtında, inanınız, kelimelerim kimseye bâr olmasın, en azından mânâları âsan olsun istiyorum.

Bu yüzden sözümü pek söyleyeceğim, açık söyleyeceğim, lütfen sözlerime kulak veriniz, bilmiyorum ki acaba farkında olmadan çok şey mi istiyorum.

Mabed hakkında bir şeyler söylemek istiyorum, mabed ve mabud hakkında. Cami hakkında. Çamlıca’da inşa edilmeye karar verilmiş olduğu anlaşılan meş’um bir proje hakkında.

***

Tasannu olarak anlaşılmak korkusu bulunmasaydı yalvarırdım, yapmayınız derdim, kıymayınız. Bu ülkenin, bu şehrin çocuklarını yıllarca başlarını öne eğdirecek bir ucubeyle sınamayınız. Ya Kahhar! zikrine bizi muhtaç hale getirmeyiniz, bilakis bırakınız da o besmele’nin edasında bizlerin de sadası olsun, diye yakarırdım. Bizlerin, yani Türkiye’nin.

Ağa oğlu, beğ oğlu olsanız, susar, ima’yı bile zül addederdik. Firavunlar gibi gururdan gökleri delen sözde azametiniz secdelerde hak ile yeksan olacak nasılsa deyû akibetinizi sabırla beklerdik. Ama değilsiniz, iyi biliyoruz, oylarımızla bizleri yönetmenize bizler izin veriyoruz çünkü. Yanlış anlamayınız, sadece sizi seçen oylarımızla değil, bütün oylarımızla. Oylarımızla, yani bu ülkede yöneticilerin seçimle gelip gitmelerine olan inancımızla.

Şayet Sayın Başbakan’a hitaben bir mektup yazacak olsaydım, kendilerine, Sayın Başbakanım, derdim, insan yaptıklarından çok, yapmadıklarıyla insandır. Kaçındıklarıyla. Hz. Musa’nın elindeki levhalarda yazılı olana evamir-i aşere (on emir) derler, inanmayınız, doğrusu emir değil, nehiy’dir. Yapılması gerekenleri değil, kaçınılması gerekenleri söylerler çünkü. Ortak koşmayacaksın, denir, öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, zina yapmayacaksın, vs.

. . .

İşte bu mülahazalarla, söyleyiniz lütfen, derdim, kaçınsınlar, yapmasınlar, aman o güzelim Çamlıca tepesine ehven-i şerr’i layık görmesinler. Kötülerin en kötüsünü. Gerçekleşme imkanına kavuşanını. Aman sözcüğü ebceden (sayısal olarak) Muhammed’e karşılık gelir, o nedenle bizler aman demekten, aman dilemekten rahatsız olmayız, acziyet şanımızdandır, der, aman diler, Çamlıca’ya hürmet için yakarırdım.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ