Yeni Şafak yazarı Taha Akyol'u Yılmaz Özdil ile vurdu!
Salih Tuna, Hıncal Uluç, Doğu Perinçek, Engin Ardıç ve Yılmaz Özdil'den örnekler verip, "Aydın Doğan'ın kıymetlisi" dediği Taha Akyol'a fena yüklendi...
Salih Tuna, Taha Akyol'u, 'yaşam tarzına saldırı' iddiası için 'yaşam tarzına yönelik en küçük müdahaleye' bile en sert tepkiyi veren Yılmaz Özdil ile vurdu...
"Hıncal, Perinçek, Özdil, Ardıç ve Aydın Doğan’ın kıymetlisi" başlıklı yazısında Salih Tuna, Taha Akyol'u "Aydın Doğan'ın kıymetlisi" ve "FETÖ'cü eski HYSK'nın gönüllü sözcüsü" ilan etti.
Ortaköy saldırısının yaşam tarzına yönelik olduğu iddiasında bulunan Taha Akyol'a, Hıncal Uluç, Doğu Perinçek, Engin Ardıç ve Yılmaz Özdil'in itirazlarını ve duruşlarını hatırlatan Salih Tuna, "Vatanın bekasının mevzubahis olduğu bu dönemde, o alçak terör saldırısının 'bildirisi' mesabesinde hüküm vermek neyin ifadesidir?" diye sordu.
İşte Salih Tuna'nın o yazısı:
HINCAL, PERİNÇEK, ÖZDİL, ARDIÇ VE AYDIN DOĞAN'IN KIYMETLİSİ
Sabah yazarı Hıncal Uluç geçenlerde Vatan Partisi Genel Başkanı Perinçek'le bir yerde karşılaşmalarını köşesine taşımıştı.
Eski dostmuşlar; on beş yıldan beri de görüşmemişler. Rastlaşınca sarılmışlar, hasret gidermişler.
Dostlukları da öyle laftan ibaret değilmiş.
Mesela, Perinçek 90 yılında kim bilir kaçıncı kez hapse girerken aramış, “Aman Hıncal ben içerdeyken dergiye göz kulak ol” demiş.
Uluç'un demesine bakacak olursak, iki kadim dostun fikirleri pek uyuşmazmış ama fikirleri dostluğa karıştırmamayı da bilirlermiş.
Ne güzel!
Fikir dediğiniz, nihayetinde, insan faaliyetinin ürünü; insan kendi faaliyetinin neden mahkumu olsun ki?!
Bütün mesele, insan olmak / insan kalmak, ve, hakikati birlikte aramak değil mi?
İkbal'in dediği gibi yeryüzündeki serüvenimiz “beşer” olmaktan “insan” olmaya tekamülden ibarettir.
Mezkur tekamüle “klas duruş” da dahildir.
Lafın burasında, J. S. Mill'in sonuç odaklı “faydacılığı” (Utilitarianism) mı yoksa Kant'ın “ödev ahlakı” (deontolojik etik) mı, tartışmasına yelken açacak değiliz.
Şimdilik bize Shakespeare'in şu sözü yeter: “İnsan insandır.”
Dostluklar da insanı mündemiçtir.
İki dosttan biri, vaktiyle Dev-Genç'in başkanlığını yapan (Perinçek) Marksist, diğeri (Uluç) sosyal demokrattır.
Perinçek'in babası Sadık Perinçek, sağcı Adalet Partisi'nin milletvekiliydi.
Hıncal Uluç ise dünkü yazısında belirttiği üzre, Kilis Müftüsü Muharrem Efendi'nin torunuydu.
Dedesi ona tee ilk mektep yıllarında Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini okumasını söylemiş, “merak ettiğin her sorunun yanıtını orda bulacaksın” demişti.
“Kutsal Doğum Haftası” bezirganı FETÖ'cüler, Peygamberimize hakaret eden Charlie Hebdo karikatürlerine saygı duyduklarını söylerken, Doğu Perinçek çıktı dedi ki: “İnsanlığın ve medeniyet devriminin lideri Hz. Peygamber'e saygı geleceğin güvencesidir…”
Hıncal Uluç, söz konusu yazısında, “68 hareketlerinin en önünde gidenlerdendi” dediği Perinçek'le konuşmasını şöyle nakletmişti: “Doğu, dedim.. '68 gençliği olarak sokaklarda bağırdıklarınızı şimdi Recep Tayyip Erdoğan uyguluyor, farkında mısın?.' Amerika'ya kafa tutmalar.. / Avrupa Birliği'ne ve Parlamentosu'na meydan okumalar.. 'Sizsiz de yaparız' demeler.. Putin ile sıkı dostluk kurmalar.. / Şanghay Beşlisi ile yakınlaşmalar ve onlara katılabileceğimizi söylemeler.. 'Hıncal bu dediklerini yazmalısın' dedi, Doğu.”
Sahi sol, 68'liler, “devrimciler” nerde duruyor şimdi?
Faşist dedikleri MHP ve lideri Bahçeli, ABD emperyalizmine karşı vatan savunması için direniş hatlarında aslanlar gibi dururken, “Bağımsız Türkiye” sloganları atan, dağa taşa “Kahrolsun ABD emperyalizmi” diye yazan solcular, “devrimciler” nerede?
Hayır, lafı, “Türkiye'de sol sağdır, sağ da soldur” diyen merhum İdris Küçükömer'e getirmeyeceğim.
Lafı, “Tayyip Erdoğan'ı devirmek için numaralar çeviren de, Rus uçağını düşürten de, 15 Temmuz darbesini tezgâhlayan da, Erdoğan'ı öldürtmek isteyen de Amerikan gizli servisidir. Fetö pis bir maşadır…” diyen Sabah yazarı Engin Ardıç'a getireceğim.
Dünkü yazısında…
Erdoğan günün birinde İncirlik Üssünü kapatıyorum, NATO'dan da çıkıyorum noktasına geldiğinde, “CIA daha başka ne gibi namussuzluklar düzenleyebilir?” diye sorduktan sonra, “Türk soluna” kapağın kralını yaptı.
Nasıl mı?
Şöyle: “Altmış yıldır 'Amerikan üslerine, NATO'ya hayır' diye bas bas bağırmış olan Türk solunun bugünkü Tayyip düşmanlığı, yani Amerikan uşaklığı da sola kapak olsun. Meyhane sosyalistleri bunun utancıyla yaşasınlar…”
Ortaköy saldırısının ardından…
Hıncal Uluç, “Seferberliğin kutsal hedefini de gösterdi, Cumhurbaşkanı. Tek Bayrak.. Tek Vatan.. Tek Devlet.. Tek Millet!..” dediği yazısında, gazetesinin, “bizi asla birbirimize düşüremeyecekler” manşetini de alabildiğine alkışlamıştı.
Doğu Perinçek, “Saldırıyı laik-antilaik cepheleşmesine oturtmak, ABD'nin üstünü örtmektir…” demişti.
Ve…
AK Parti'yi yerden yere vuran Yılmaz Özdil Ortaköy saldırısı ardından bakınız ne yazmıştı: “…yaşam tarzı filan hedef alınmış değildir. Tüm terör saldırılarında olduğu gibi 'kamu düzeni' hedef alındı. Muhalefetteki laik kesim zarar görsün diye yapılmadı. Bizatihi hükümete vurulmak için yapıldı (…) Yaşam tarzı hedef alındıysa… / Pkk gece kulübüne gittiğimiz için mi vuruyor 40 senedir? / Asala, içki içtikleri için mi suikast düzenledi diplomatlarımıza? / D-hkpc, yılbaşını kutladığı için mi öldürdü Sabancı'yı? / En son, Rus büyükelçiyi laik olduğu için mi infaz ettiler Ankara'da?..”
Peki…
Vatan derdi olan ulusalcısı, solcusu, Atatürkçüsü, aklı başında liberali böyle tavır ortaya koyarken…
Aydın Doğan'ın kıymetlisi, FETÖ'cü eski HSYK'nın atanmamış sözcüsü, “milliyetçi-muhafazakar-liberal” Taha Akyol ne demişti?
“Yaşam tarzına saldırı…” demişti değil mi? Mezhepçi asabiyeti kaşıyan satırlarla üstelik.
Vatanın bekasının mevzubahis olduğu bu dönemde, o alçak terör saldırısının “bildirisi” mesabesinde hüküm vermek neyin ifadesidir?
“Beşer” kalmaya mahkumiyetin mi, “eklemlenmiş” olmanın mı?
"Hıncal, Perinçek, Özdil, Ardıç ve Aydın Doğan’ın kıymetlisi" başlıklı yazısında Salih Tuna, Taha Akyol'u "Aydın Doğan'ın kıymetlisi" ve "FETÖ'cü eski HYSK'nın gönüllü sözcüsü" ilan etti.
Ortaköy saldırısının yaşam tarzına yönelik olduğu iddiasında bulunan Taha Akyol'a, Hıncal Uluç, Doğu Perinçek, Engin Ardıç ve Yılmaz Özdil'in itirazlarını ve duruşlarını hatırlatan Salih Tuna, "Vatanın bekasının mevzubahis olduğu bu dönemde, o alçak terör saldırısının 'bildirisi' mesabesinde hüküm vermek neyin ifadesidir?" diye sordu.
İşte Salih Tuna'nın o yazısı:
HINCAL, PERİNÇEK, ÖZDİL, ARDIÇ VE AYDIN DOĞAN'IN KIYMETLİSİ
Sabah yazarı Hıncal Uluç geçenlerde Vatan Partisi Genel Başkanı Perinçek'le bir yerde karşılaşmalarını köşesine taşımıştı.
Eski dostmuşlar; on beş yıldan beri de görüşmemişler. Rastlaşınca sarılmışlar, hasret gidermişler.
Dostlukları da öyle laftan ibaret değilmiş.
Mesela, Perinçek 90 yılında kim bilir kaçıncı kez hapse girerken aramış, “Aman Hıncal ben içerdeyken dergiye göz kulak ol” demiş.
Uluç'un demesine bakacak olursak, iki kadim dostun fikirleri pek uyuşmazmış ama fikirleri dostluğa karıştırmamayı da bilirlermiş.
Ne güzel!
Fikir dediğiniz, nihayetinde, insan faaliyetinin ürünü; insan kendi faaliyetinin neden mahkumu olsun ki?!
Bütün mesele, insan olmak / insan kalmak, ve, hakikati birlikte aramak değil mi?
İkbal'in dediği gibi yeryüzündeki serüvenimiz “beşer” olmaktan “insan” olmaya tekamülden ibarettir.
Mezkur tekamüle “klas duruş” da dahildir.
Lafın burasında, J. S. Mill'in sonuç odaklı “faydacılığı” (Utilitarianism) mı yoksa Kant'ın “ödev ahlakı” (deontolojik etik) mı, tartışmasına yelken açacak değiliz.
Şimdilik bize Shakespeare'in şu sözü yeter: “İnsan insandır.”
Dostluklar da insanı mündemiçtir.
İki dosttan biri, vaktiyle Dev-Genç'in başkanlığını yapan (Perinçek) Marksist, diğeri (Uluç) sosyal demokrattır.
Perinçek'in babası Sadık Perinçek, sağcı Adalet Partisi'nin milletvekiliydi.
Hıncal Uluç ise dünkü yazısında belirttiği üzre, Kilis Müftüsü Muharrem Efendi'nin torunuydu.
Dedesi ona tee ilk mektep yıllarında Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini okumasını söylemiş, “merak ettiğin her sorunun yanıtını orda bulacaksın” demişti.
“Kutsal Doğum Haftası” bezirganı FETÖ'cüler, Peygamberimize hakaret eden Charlie Hebdo karikatürlerine saygı duyduklarını söylerken, Doğu Perinçek çıktı dedi ki: “İnsanlığın ve medeniyet devriminin lideri Hz. Peygamber'e saygı geleceğin güvencesidir…”
Hıncal Uluç, söz konusu yazısında, “68 hareketlerinin en önünde gidenlerdendi” dediği Perinçek'le konuşmasını şöyle nakletmişti: “Doğu, dedim.. '68 gençliği olarak sokaklarda bağırdıklarınızı şimdi Recep Tayyip Erdoğan uyguluyor, farkında mısın?.' Amerika'ya kafa tutmalar.. / Avrupa Birliği'ne ve Parlamentosu'na meydan okumalar.. 'Sizsiz de yaparız' demeler.. Putin ile sıkı dostluk kurmalar.. / Şanghay Beşlisi ile yakınlaşmalar ve onlara katılabileceğimizi söylemeler.. 'Hıncal bu dediklerini yazmalısın' dedi, Doğu.”
Sahi sol, 68'liler, “devrimciler” nerde duruyor şimdi?
Faşist dedikleri MHP ve lideri Bahçeli, ABD emperyalizmine karşı vatan savunması için direniş hatlarında aslanlar gibi dururken, “Bağımsız Türkiye” sloganları atan, dağa taşa “Kahrolsun ABD emperyalizmi” diye yazan solcular, “devrimciler” nerede?
Hayır, lafı, “Türkiye'de sol sağdır, sağ da soldur” diyen merhum İdris Küçükömer'e getirmeyeceğim.
Lafı, “Tayyip Erdoğan'ı devirmek için numaralar çeviren de, Rus uçağını düşürten de, 15 Temmuz darbesini tezgâhlayan da, Erdoğan'ı öldürtmek isteyen de Amerikan gizli servisidir. Fetö pis bir maşadır…” diyen Sabah yazarı Engin Ardıç'a getireceğim.
Dünkü yazısında…
Erdoğan günün birinde İncirlik Üssünü kapatıyorum, NATO'dan da çıkıyorum noktasına geldiğinde, “CIA daha başka ne gibi namussuzluklar düzenleyebilir?” diye sorduktan sonra, “Türk soluna” kapağın kralını yaptı.
Nasıl mı?
Şöyle: “Altmış yıldır 'Amerikan üslerine, NATO'ya hayır' diye bas bas bağırmış olan Türk solunun bugünkü Tayyip düşmanlığı, yani Amerikan uşaklığı da sola kapak olsun. Meyhane sosyalistleri bunun utancıyla yaşasınlar…”
Ortaköy saldırısının ardından…
Hıncal Uluç, “Seferberliğin kutsal hedefini de gösterdi, Cumhurbaşkanı. Tek Bayrak.. Tek Vatan.. Tek Devlet.. Tek Millet!..” dediği yazısında, gazetesinin, “bizi asla birbirimize düşüremeyecekler” manşetini de alabildiğine alkışlamıştı.
Doğu Perinçek, “Saldırıyı laik-antilaik cepheleşmesine oturtmak, ABD'nin üstünü örtmektir…” demişti.
Ve…
AK Parti'yi yerden yere vuran Yılmaz Özdil Ortaköy saldırısı ardından bakınız ne yazmıştı: “…yaşam tarzı filan hedef alınmış değildir. Tüm terör saldırılarında olduğu gibi 'kamu düzeni' hedef alındı. Muhalefetteki laik kesim zarar görsün diye yapılmadı. Bizatihi hükümete vurulmak için yapıldı (…) Yaşam tarzı hedef alındıysa… / Pkk gece kulübüne gittiğimiz için mi vuruyor 40 senedir? / Asala, içki içtikleri için mi suikast düzenledi diplomatlarımıza? / D-hkpc, yılbaşını kutladığı için mi öldürdü Sabancı'yı? / En son, Rus büyükelçiyi laik olduğu için mi infaz ettiler Ankara'da?..”
Peki…
Vatan derdi olan ulusalcısı, solcusu, Atatürkçüsü, aklı başında liberali böyle tavır ortaya koyarken…
Aydın Doğan'ın kıymetlisi, FETÖ'cü eski HSYK'nın atanmamış sözcüsü, “milliyetçi-muhafazakar-liberal” Taha Akyol ne demişti?
“Yaşam tarzına saldırı…” demişti değil mi? Mezhepçi asabiyeti kaşıyan satırlarla üstelik.
Vatanın bekasının mevzubahis olduğu bu dönemde, o alçak terör saldırısının “bildirisi” mesabesinde hüküm vermek neyin ifadesidir?
“Beşer” kalmaya mahkumiyetin mi, “eklemlenmiş” olmanın mı?