Yeni Şafak yazarı hedefe onları koydu: "Aşka gelip oynamalar sarmaş dolaş oturmalar..."
Yeni Şafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman, türban takıp da "gerektiği gibi" davranmayanları eleştirdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve çevresi tarafından görüşleri dikkate alınan Yeni Şafak yazarı Prof. Hayrettin Karaman "Başlarını bir şekilde örten, oradan aşağıya doğru bakıldığında şeffaf kumaşlar, dar elbiseler, 'başım örtük ama sen yüzüme bak' dercesine boyanmış yüzler ve gözler, davranışlardaki hafiflikler, zorunlu olmayan birliktelikler, olmayacak yerlerde bulunmalar, hatta 'aşka gelip' oynamalar, parklarda bahçelerde el ele, baş başa, sarmaş dolaş oturmalar ve gezmeler, sağa sola sigara dumanını üfleyerek yakışıksız görüntüler sunmalar... Göz önüne alındığında karşımıza 'kısmen örtülü çıplaklar'ın çıktığını üzülerek ve ibretle görüyoruz" iddiasını ileri sürdü. Karaman, "Edep, ahlak, nezaket ve zarafet olmayacaksa ne sakalınız olsun ne de başörtünüz" diye yazdı.
Hayrettin Karaman'ın "Başımızı örttük mü?" başlığıyla yayımlanan (4 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Türkiye'de laikçiliğin zalim baskısı altında kızlarımızın ve kadınlarımızın bir kısmı inandıkları gibi yaşama konusunda büyük sıkıntılar ve mahrumiyetlere katlandılar. Devlette çalışamadılar, üniversitelere okuyamadılar, diploma merasimlerinden yaka paça kovuldular, uydurulan kamusal alan içinde açılmaya veya olmamaya zorlandılar, önünü sonunu hesaplamadan başı örtülü bir hanımı milletvekili yapıp Meclis'e sokan partiye savaş açtılar, o parti de vekilini koruyamadı, tarihe geçen bir rezillik ile o dindar bayanı Meclis'ten kovdular…
İslam, insan hakları, demokrasi diyerek bu zalim uygulamaya direnen ve nefes almak isteyen Müslümanlara karşı ilkeleri, kadın haklarını, çağdaşçılığı (modernizmi), sözde milli birlik ve bütünlüğü, laikliği… ileri sürerek mücadele veren insafsız, vicdansız, iddialarına rağmen ilkel ve bağnaz bir kesim vardı.
Neler söylüyorlardı?
Kamu hizmeti veren bayanlar başlarını örterlerse hizmet alanlar onlara karşı güven içinde olamazlar.
Kamusal alanda başörtüsü devlet düzenini şeriata göre değiştirmek manasına gelir.
Öğrenciler başlarını örterlerse örtmeyen öğrenciler ile araları açılır, ayrımcılık olur, çatışmalar meydana gelir…
Başörtüsü dinî, değil, siyasi bir semboldür, radikal İslamcılığı temsil eder, bu sembollerin kamusal alanda görünür olması kabul edilemez…
Sonra AK Parti iktidara geldi, ilk elde ondan beklenen icraat arasında başörtüsü kullanmanın serbest bırakılması da vardı, o da bu talebi son sınırlarına kadar yerine getirdi, yasakları kaldırdı, isteyen bayanın örtünmesini isteyenin de açılmasını serbest kıldı.
Peki başörtüsünü dindarlık sebebiyle talep etmek ne manaya geliyordu?
Ülkenin düzeni ne olursa olsun Müslümanca yaşamak isteyen insanların bu hakka sahip olmaları, başkalarının hak ve özgürlüklerine açık ve kesin zarar vermedikçe inandıkları gibi yaşamalarının önüne engeller konmaması, bu yüzden bazı hak ve hürriyetlerinin gasp edilmemesi manasına geliyordu.
Bu hak ve hürriyet elde edildikten sonra onu gerektiği gibi kullananları istisna ediyorum, genel olarak başörtüsü serbestliği Müslümanca yaşamanın bir parçası oldu mu?
Başlarını bir şekilde örten, oradan aşağıya doğru bakıldığında şeffaf kumaşlar, dar elbiseler, “başım örtük ama sen yüzüme bak” dercesine boyanmış yüzler ve gözler, davranışlardaki hafiflikler, zorunlu olmayan birliktelikler, olmayacak yerlerde bulunmalar, hatta “aşka gelip” oynamalar, parklarda bahçelerde el ele, baş başa, sarmaş dolaş oturmalar ve gezmeler, sağa sola sigara dumanını üfleyerek yakışıksız görüntüler sunmalar… göz önüne alındığında karşımıza “kısmen örtülü çıplaklar”ın çıktığını üzülerek ve ibretle görüyoruz.
Son birkaç yazımda bu iktidarın engellerini kaldırdığı imam hatip okulları, seçmeli din dersleri bugün de kıyafet serbestliği nimetlerini hatırlattım. Bu nimetlerin şükrünü eda etmezsek kaybedebiliriz. Şükrünü eda etmek ise onları, amacına uygun olarak kullanmaktır.
Birçok kimsenin tepkisine sebep olmayı göze alarak şunu söyleyeceğim:
Edep, ahlak, nezaket ve zarafet olmayacaksa ne sakalınız olsun ne de başörtünüz!
Hayrettin Karaman'ın "Başımızı örttük mü?" başlığıyla yayımlanan (4 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Türkiye'de laikçiliğin zalim baskısı altında kızlarımızın ve kadınlarımızın bir kısmı inandıkları gibi yaşama konusunda büyük sıkıntılar ve mahrumiyetlere katlandılar. Devlette çalışamadılar, üniversitelere okuyamadılar, diploma merasimlerinden yaka paça kovuldular, uydurulan kamusal alan içinde açılmaya veya olmamaya zorlandılar, önünü sonunu hesaplamadan başı örtülü bir hanımı milletvekili yapıp Meclis'e sokan partiye savaş açtılar, o parti de vekilini koruyamadı, tarihe geçen bir rezillik ile o dindar bayanı Meclis'ten kovdular…
İslam, insan hakları, demokrasi diyerek bu zalim uygulamaya direnen ve nefes almak isteyen Müslümanlara karşı ilkeleri, kadın haklarını, çağdaşçılığı (modernizmi), sözde milli birlik ve bütünlüğü, laikliği… ileri sürerek mücadele veren insafsız, vicdansız, iddialarına rağmen ilkel ve bağnaz bir kesim vardı.
Neler söylüyorlardı?
Kamu hizmeti veren bayanlar başlarını örterlerse hizmet alanlar onlara karşı güven içinde olamazlar.
Kamusal alanda başörtüsü devlet düzenini şeriata göre değiştirmek manasına gelir.
Öğrenciler başlarını örterlerse örtmeyen öğrenciler ile araları açılır, ayrımcılık olur, çatışmalar meydana gelir…
Başörtüsü dinî, değil, siyasi bir semboldür, radikal İslamcılığı temsil eder, bu sembollerin kamusal alanda görünür olması kabul edilemez…
Sonra AK Parti iktidara geldi, ilk elde ondan beklenen icraat arasında başörtüsü kullanmanın serbest bırakılması da vardı, o da bu talebi son sınırlarına kadar yerine getirdi, yasakları kaldırdı, isteyen bayanın örtünmesini isteyenin de açılmasını serbest kıldı.
Peki başörtüsünü dindarlık sebebiyle talep etmek ne manaya geliyordu?
Ülkenin düzeni ne olursa olsun Müslümanca yaşamak isteyen insanların bu hakka sahip olmaları, başkalarının hak ve özgürlüklerine açık ve kesin zarar vermedikçe inandıkları gibi yaşamalarının önüne engeller konmaması, bu yüzden bazı hak ve hürriyetlerinin gasp edilmemesi manasına geliyordu.
Bu hak ve hürriyet elde edildikten sonra onu gerektiği gibi kullananları istisna ediyorum, genel olarak başörtüsü serbestliği Müslümanca yaşamanın bir parçası oldu mu?
Başlarını bir şekilde örten, oradan aşağıya doğru bakıldığında şeffaf kumaşlar, dar elbiseler, “başım örtük ama sen yüzüme bak” dercesine boyanmış yüzler ve gözler, davranışlardaki hafiflikler, zorunlu olmayan birliktelikler, olmayacak yerlerde bulunmalar, hatta “aşka gelip” oynamalar, parklarda bahçelerde el ele, baş başa, sarmaş dolaş oturmalar ve gezmeler, sağa sola sigara dumanını üfleyerek yakışıksız görüntüler sunmalar… göz önüne alındığında karşımıza “kısmen örtülü çıplaklar”ın çıktığını üzülerek ve ibretle görüyoruz.
Son birkaç yazımda bu iktidarın engellerini kaldırdığı imam hatip okulları, seçmeli din dersleri bugün de kıyafet serbestliği nimetlerini hatırlattım. Bu nimetlerin şükrünü eda etmezsek kaybedebiliriz. Şükrünü eda etmek ise onları, amacına uygun olarak kullanmaktır.
Birçok kimsenin tepkisine sebep olmayı göze alarak şunu söyleyeceğim:
Edep, ahlak, nezaket ve zarafet olmayacaksa ne sakalınız olsun ne de başörtünüz!