YENİ ŞAFAK YAZARI DİNK DAVASINDA EZBER BOZDU!

Yeni Şafak yazarı "İkinci cinayet zamanı" başlığıyla Dink davasıyla ilgili ezber bozan bir yazıya imza attı.

İşte Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu’nun o yazısı...

İkinci cinayet zamanı

Önceki gün zor geçmişti. Ertesi gün görülecek, son celse, Hrant Dink davasının son celsesi, onun vurulduğu güne çok yakın bir anı simgeliyordu.
Dün son celsede, son anlarda, gözlerim mahkeme başkanındaydı... Dinledikçe gözlerim açıldı, ağzım kurudu...
Sanıkların isimlerini sayıyor, ekliyordu: "Beraat, beraat..."
"Erhan Tuncel beraat, Yasin Hayal terör örgütü üyeliğinden beraat..." Beraat, beraat...
Yanımda oturan Fethiye Çetin’e baktım, tepki gösterenlere baktım, "Hayır" dedim kendime, "Bu kadar da değil, muhtemelen şimdi asıl cezaları okumaya başlayacak..."
Ama bitti okuması.
Bir tek Yasin Hayal mahkûm olmuştu, Dink cinayetinden...
Hepsi bu...
Biz devlet kurumları, devlet çeteleri diyorduk...
Ne devlet kurumu, ne devlet çetesi, ne Ergenekon’u...
Mahkeme heyetine göre ortada örgüt bile yoktu...
İki taşralı gaza gelmiş ve cinayet işlemişti...
Ahlak yerlerde ama gerçek de gün gibi ortada...
Bu mahkeme heyeti, 5 yıl boyunca tüm gücünü, asıl faillere gidecek yolları kapamaya harcadı, emniyet, jandarma, MİT’teki sorumluları itinayla dava dosyasının dışında tuttu.
Karar günü ise beterini yaptı...
Devlet çetelerini bile akladı.
Sistemi temizledi.
Dün, "Tetikçiler ceza alacak, şaşırtıcı olmayacak" diyorduk...
Şaşırtıcı oldu...
Ülkede gazeteci, siyasetçi, akademisyen, Kürt, kim varsa sudan gerekçelerle örgüt ve terör suçundan içeri atan adliye düzeni, bu kez, örgüt, silah, eylem, ilişkiler tüm çıplaklığıyla ortadayken, adi cinayet kararı verebildi.
Cinayet devlet gözetiminde işlenmişti, şimdi ise devlet gözetiminde karartıldı.
Bunun tanımını siz yapın...
Bu ikinci bir cinayettir...
Bu bir aşağılamadır.
Siz bu satırları okurken, Erhan Tuncel dışarı çıkmış olacak...
10 yıl aldı ama Mc Donalds’tan, Dink davasında polis olduğu için beraat etti. Ve armağan verdi mahkeme Tuncel’e, tahliye kararı verdi...
Bu, hep böyle...
1915’te böyle olmamış mıydı?
Katiller taltif edilmemiş miydi? Milletvekili, işadamı, ulusal kahraman olmamışlar mıydı?
Hala resmi ağızlar Ermenilerin ihanet ettikleri için sürüldüklerini ve yolda yürürken telef olduklarını, birkaç serseri çetenin saldırısına uğradığını söylemiyor mu?
Şimdi ne oldu?
Hrant, tahrik etti, iki serseri çıktı, tahriklere kapıldı, tetiği çekti...
Ve sistem elini yıkadı...
Peki gerçekten öyle mi?
Asla...
Vicdanlar yıllar boyu taşıyacak bir ağırlığa boğuldu...
Resmi suç, ahlaksızlık dosyası kabardı...
Dink avukatları esas hakkındaki görüşlerinde şöyle diyorlardı:
Hrant Dink cinayeti, iki ’devlet geleneği’nin kesişme noktasında durmaktadır: Siyasi cinayetler ve Ermeni düşmanlığı.
Hakikati ortaya çıkaracak bir yargılama için bu iki devlet geleneğiyle yüzleşmek kaçınılmazdır. Çünkü cinayetin nedeni ve oluş biçimi ancak bu sayede anlaşılabilir. Devlet’in siyasi cinayet geleneğiyle yüzleşmeden ’suç örgütü’nün yöntemlerini ve eylemin örgütlenme biçimini anlamak mümkün olmayacağı gibi; kadim Ermeni düşmanlığıyla yüzleşmeden de ’suç örgütü’nün bu eylemi gerçekleştirmesinin, üstelik gözler önünde, göstere göstere gerçekleştirebilmesinin en önemli nedeni de anlaşılamayacaktır..."
İşte budur...
Gerçek budur...
Örtülen budur...
Şimdi gerçekten tepki zamanı, tepki duyan, perşembe günü saat 13.00’te, Taksim’de, Divan Oteli’nin önünde olsun...
Çünkü bize kalan tek şey toplumun vicdanı, toplumun tepkisi...