Yeni Şafak yazarı Cumhuriyet'i topa tuttu: Demirtaş’ı asıl ben yedirmem!

Salih Tuna bugün köşesinde, "Can Dündar'ın üzerinden paralelleştirilen Cumhuriyet gazetesinin kimi köşe yazarları, “Selahattin Demirtaş'ı yedirtmem, yedirtmeyiz” diyorlar. Böyle pişkinlik görülmemiştir!" dedi.

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna "Demirtaş’ı asıl ben yedirmem" başlıklı yazısında "Bir şeyin olmasını istemezseniz daha fazlasını istiyormuş gibi yaparak da amacınıza ulaşabilirsiniz." dedi ve Hürriyet, Taraf, Cumhuriyet ile birlikte Cemaat'in yayın organlarını da topa tuttu.

"Can Dündar'ın üzerinden paralelleştirilen Cumhuriyet gazetesinin kimi köşe yazarları, “Selahattin Demirtaş'ı yedirtmem, yedirtmeyiz” diyorlar. Böyle pişkinlik görülmemiştir! " diyen Tuna, "Adamcağızı paralelcilerle birlikte gündüz gözüyle yediler ondan sonra da yedirmeyiz diyorlar. Öldürdüğü adamın cenazesine çelenk gönderen mafya babaları gibi… Ona bakarsanız, Selahattin Bey kardeşimi sizden evvel ben kimseciklere yedirmem." yazdı.

İşte Tuna'nın yazısından dikkat çeken bölümler:

Sözgelimi barış istemiyorsanız, “barış bir felaket birader, savaş gibisi yok” demezsiniz; “demokrasi gelmeden barış olmaz” dersiniz.
Liderinizi veya “başkanınızı” tasfiye etmek istiyorsanız, paralelcilerin Süleyman abisinin naklettiği gibi, “Öleceksen de öl, s(..)tir git artık, yeter” demezsiniz.

“Öcalan'a özgürlük” dersiniz.
Çok kullanışlı bir söylemdir bu! Bir taşla kuş sürüsü vurmuş gibi olursunuz.
O kadar ki, hem barış istemediğinizi maskelersiniz, hem Öcalan'ı tekrar hapsetmiş olursunuz, hem de ne vefakar adamlar, liderlerine de ne kadar sadıklar, dedirtirsiniz.

Öcalan'a da naçar (Sabah gazetesinden Okan Müderrisoğlu'nun naklettiğine göre) “Ben bu toprakların ürünüyüm ama Selahattin uluslararası proje! Ben giderek izole olurken Selahattin göz göre göre parlatıldı!..” demek kalır.

Veya…
Kandil'deki Cemil Bayık gibi söylersiniz. Amberin Zaman'a Aralık 2014'te, “Savaşa biz karar veririz. Ateşkes bozma yetkisi bizde ve bizim yönetimimizde. Ama barışa, sürecin devamına Önder Apo karar verir…” demişti.
Yani, Öcalan'ın size savaşmayın diyemeyeceğini ilan edersiniz.

Yani…
Savaşa karar verme yetkisi olmayan adamın barışa yetkisi olduğunu söyler, (bir nevi) trafik polisine indirgersiniz.
Türkiye Cumhuriyetine düşmanlık yapmak istiyorsanız, dımdızlak ortaya fırlayıp da “Türkiye'ye düşmanım” demeniz gerekmez. Uluslararası toplumda “Terörist Türkiye” algısının yeşermesi için her türlü tezviri dolaşıma sokarsınız.

Mesela, MİT TIRlarına yapılan o ihanet operasyonunu arkalar, PKK'nın üstlendiği terör saldırılarını bile Türkiye Cumhuriyeti'ne yıkarsınız.

Mehmetçiği itibarsızlaştırmak için Mehmetçikle dalga geçmeniz gerekmez, oy için savaştıklarını söylemeniz iktiza eder.
TSK'ya karşı olmanız için de düşman ordularının taraftarı olmanız gerekmez, kimi İngiliz gazeteleriyle birlikte (Paralelciler veya Cumhuriyet gibi) “TSK sivilleri vuruyor” yalanını yayarsınız.

PKK'yı desteklemeniz için Kürtlerin haklarını savunmanız gerekmez. İki taraf algısını yerleştirerek TSK'yla PKK'yı eşitlemeniz yeterlidir. (“Türkiye Türklerindir” sloganıyla yayın yapmanız veya Kürtçe kaset çıkaracağını ilan ettiği için Ahmet Kaya'ya “Vay şerefsiz” demeniz buna engel değildir.)

Paralelcilerle birlikte hareket etmek isterseniz şakirt olmanız gerekmez. Onlardan aldığınız “duyumların” sadık bir sözcüsü olmanız yeterlidir.

Suruç katliamını Cumhurbaşkanlığına, partinizin sözde kapatılması hazırlığını da Prof. Burhan Kuzu'nun ofisine bağlarsınız. Sayın Kuzu'nun ofisinin bile olmadığı ortaya çıkınca da kulağınızın üstüne yatarsınız.

Paralelci networke dahil olmak için illa ki maklube yemeniz gerekmez. “Ben bu işin içine siyasi hayatımı koyuyorum, gerekirse baldıran zehri içiyorum” diyen Sayın Erdoğan'a, tıpkı paralelciler gibi fasılasız şekilde kişilik katli uygularsınız olur biter.

Bölücü olmanız için Türk Solu dergisi gibi, Kürtlerden alışveriş yapmayın, demeniz şart değil; terörle savaşı, “Kürt halkına savaş açtılar” şeklinde çarpıtmanız yeterlidir.

Paralelci neşriyat yapmak için şakirt olmanız gerekmez. Dün Taraf bugün Cumhuriyet gibi olmanız yeterlidir..

HDP Eşbaşkanı Demirtaş ile paralelciler arasında malumunuz, son zamanlarda su sızmıyor.

Demirtaş onların kin ve nefretlerinin davacısı gibi her fırsatta Erdoğan'a saldırıyor, onlar da Demirtaş'a yöneltilen her eleştiriye kalkan oluyorlar.

Kimsecikler de Demirtaş'a, “Yahu heval, hadi Tayyip Erdoğan paralelcilere vurdu, onları toplumda teşhir etti, tamam da, sana ne etti” diye sormuyor!

Can Dündar'ın üzerinden paralelleştirilen Cumhuriyet gazetesinin kimi köşe yazarları, “Selahattin Demirtaş'ı yedirtmem, yedirtmeyiz” diyorlar.

Böyle pişkinlik görülmemiştir!

Adamcağızı paralelcilerle birlikte gündüz gözüyle yediler ondan sonra da yedirmeyiz diyorlar. Öldürdüğü adamın cenazesine çelenk gönderen mafya babaları gibi…

Ona bakarsanız, Selahattin Bey kardeşimi sizden evvel ben kimseciklere yedirmem.
Yeter ki kulağını paralelcilerden kurtarsın; yeter ki üfürüklerinin iğvasına kapılmasın.
Yeter ki…

Cihangir takımının gönlüne göre “saz” çalmayı bırakıp, “Kürtler ve Türkler Cihangir'de tanışmadı” dediği günlere dönsün.