YENİ ŞAFAK YAZARI AYŞE BÖHÜRLER; AKP MKYK'DAN AYRILMA VAKTİ GELDİ!

Ayşe Böhürler, AKP kongresinde Merkez Karar Yürütme Kurulu üyeliğinden ayrılacağını belirtti.

AK Parti'nin tehlikeli kurucuları

'Yargı kararları, üniversite öğrencileri için türbanı sistem bakımından tehlikeli görürken, iktidara geldiğinde devlet iradesinin oluşumunda söz sahibi olacak bir partinin kurucularının üniversitedeki öğrenciden daha az tehlikeli olacağı söylenemez. Devlet okullarında yargı kararı ile yasaklanan ve demokratik rejim bakımından tehlikeli olarak kabul edilen ve iki siyasi partinin kapatılma nedeni olan türbanın, iktidara geldiğinde devlet düzenine yön verecek siyasi parti kurucuları tarafından gelecekteki amacı sağlama yönünde kullanılacağında kuşku yoktur. Bu nedenle kurucu üyelerden, Ayşe Böhürler, Ayşe Nur Kurdoğlu, Habibe Güner, Sema Ramazanoğlu, Fatma Ünsal Bostan ve Serap Yahşi Yaşar'ın türbanı simge ve dayatma unsuru olarak kullandıkları ve bu halleriyle milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmadıkları anlaşıldığından kurucu üyelikten çıkarılmaları için partiye ihtar verilmesine?'

21.08.2001 tarihli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun Anayasa Mahkemesi'ne sunduğu başörtülü kurucularının engellenmesine yönelik talebi siyasetin karışık, riskli, yorucu, Bizans oyunları ile dolu ortamına adım atarken bize verilen hoşgeldiniz mesajıydı. Tabii ki daha sonrası da geldi. Parti programını yazarken kamp kurduğumuz Bilkent Otel'in rütbeli müşterilerinin bizi görünce yüzlerinde beliren ekşilik ve nefret de zaten geleceğe ilişkin ipuçlarından birisiydi.

Türk siyasi tarihinde bir ilk gerçekleşmiş, ilk defa bir parti 6 başörtülü kurucu üyeye yer vermişti. Eh, el ovuşturanlar bekledikleri fırsatı böylece bulmuş oldular. Anayasa Mahkemesi'ne sunulan bu ihtar ve tedbir isteğinin son maddesine Ak Parti için çok hayati bir başka talep daha iliştirildi. Bu maddede, Ak Parti'nin genel başkanı olarak seçilen Tayip Erdoğan'ın genel başkanlık görev ve yetkilerinin kullanmasının önlenmesi istemi yer alıyordu.

Gazetelerin Tayyip Erdoğan'ın resmini, ailesini ve biz başörtülü kurucu üyeleri bol bol sergileyip 'Kanadoğlu bunları istemiyor, haksız mı?' mesajıyla halka seslendiği günlerdi. Gazete başlıkları 'Tayyip' diye atılıyor, köşe yazılarında bu istem TSK'nın talebi olarak gösteriliyor, bugünün en demokrat yazarı bile o gün askere hak veriyordu. 'Asker istemiyor' duygusu verilmeye çalışılıyordu? O günlerde bize medyanın bulduğu isim Tayyib'in Merveleri idi. Başörtülüleri tek tipleştiren, öcüleştiren, tehlike olgusunu güçlendiren ne varsa o günlerde ve sonrasında yapıldı. Bir tek Pazartesi Dergisi'nin 'Ayşe Abdullah Gül'den daha mı az laik' başlığı ile başörtülü kurucu üyelere destek verdiğini hatırlıyorum? Sabih Kanadoğlu'nun bu ve sonraki yıllardaki başvurusu bizi siyasette yasaklı yapmadı; tam tersine her şeye rağmen siyasette direnmemiz gerektiğinin gerekçesini oluşturdu.

Ak Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül başörtülü kurucularının arkasında durdu, geri adım atmadı. Onları milletvekilliğine taşıyamasa da, partinin yönetim organlarına en üst kademelere taşıdı. Bu gelenek zaman içinde güçlenerek devam etti. Bugün Ak Parti siyasi tarihinde, karar ve yönetim organlarında başörtüsü ve kadın ayırımcılığı yapmayan, eşit oranda çok sayıda kadına yer veren ilk ve tek parti olarak yer alıyor.

Üç dönem

Bugünden o günlere baktığımda siyasetin yoruculuğunu ve üç dönem kararının hem mensupları, hem de parti açısından son derece isabetli olduğunu görüyorum. Evet, yıllar çabuk geçti? Tecrübe ve birikim önemli ama? Yerini sabitleme isteği bir manada da tarihin akışına karşı durmak değil mi?

Herkes yerini koruduğunda alttan gelenlere nasıl yer açılacak, tecrübe nasıl aktarılacak? Yeni birilerinin tecrübe kazanması, devamlılık ve devinim nasıl oluşacak? Diğer taraftan yıllar yerinde saymıyor, zamanla yönetim kademelerinde yeknesaklaşma, sessizleşme hakim oluyor. Yerini muhafaza etme isteği risklerden kaçınma isteğini güçlendirirken, yeniliklere kapıların kapatılmasına neden oluyor. Kulaklarımız aynı seslere alışıyor, bir müddet sonra birbirini duymak zorlaşıyor. Oluşmuş kanaatler iletişim kanallarını etkiliyor. Farklı sesler doğru kanallardan aktarılma imkânını kaybediyor.

Yorgunluk, heyecan körelmesi, başarı odaklı söylem, kök salmanın güvencesi ile benmerkezci davranışlar güçleniyor.

Bu sakıncaları ortadan kaldıracak olan üç dönem ilkesi, günümüzdeki innovasyon eksenli yönetim anlayışını Parti'ye taşıyor.

Kazanılmış tecrübeler hiç bir zaman kaybolmaz, akan bir nehir gibi mutlaka kendine faydalı olabilecek bir yol bulur.

11 yıllık bir siyasi geçmişi geride bıraktım. Bu kadar süredir Ak Parti'nin Merkez Karar Yönetim Kurulu'nda yer alıyorum. Bir partinin en üst karar organında yer almak Türkiye'de önemli siyasi kararların mutfağında bulunmak demektir. Bu görevi şerefle taşıdım, şimdi bayrağı şerefle başkalarına devretme vaktidir.

Bu çerçevede Ak Parti'ye yeni katılan herkese hoş geldiniz diyor, başarılar diliyorum?

Kurucuları arasında yer aldığım Ak Parti ilk günden bu yana akli olmayan, köhnemiş korkular ile halkın özgüvenini yerle bir eden siyaset anlayışının yerine aklı, duyguları ve özgüveni olan bir siyaseti yerleştirme mücadelesi verdi. Bu mücadeleyi hep birlikte vermeye devam ediyoruz ve edeceğiz. Kadroların yenilenmesinin bu mücadeleyi çok daha ileri noktalara taşıyacağına inanıyorum.

Allah dilimizden İsra suresinde yer alan 'Rabbim, sıdk ile girdiğimiz bu yerden bizi sıdk ile çıkart' duasını eksik etmesin.

Şeytanın filmi

Hz. Muhammed'e hakaret eden filme yönelik Müslümanların tepkisini ilkellik görenlerin korosuna Türkiye'den dahil olanlar çok. Eh, ne İslam ne de Hıristiyanlık tarihi hakkında bilgi sahibi olmayınca böyle sözler kolayca sarf ediliyor. Filmi seyretmedim. Ancak 'kalbim iki dakikasını seyretmeye ancak dayanabildi' diyen bir arkadaşımın yorumlarını dinledim. 'Türkiye niye bu kadar sessiz, niye eylem yapmıyoruz? İslam dünyasında sokağa dökülenler çok haklı' diyen arkadaşım son derece entelektüel, Avrupai birisiydi. Doğrusu onda bile böyle duygular uyandıran bu filmi lanetlemek dışında ne yapmak lazım bilmiyorum. Ancak youtube bu filmi niye kaldırmıyor? Bu film nefret suçu içermenin ötesinde Haçlı Seferleri'nin uzay çağı versiyonu mudur, diye sormak istiyorum

Ayşe Böhürler/Yeni Şafak