Siyaset bazen çok mantıksız biçimler alabiliyor. Daha doğrusu bildiğimiz mantık kriterleriyle açıklamakta bocaladığımız durumlar oluşabiliyor. İşte Akşener’in son çıkışları sonrası Altılı Masa’nın “Beşli masa”ya düşmesi ve dağılma süreci bu durumların en ilginçlerinden biri. Siyaset bilimi profesörleri bile olayı izahta zorlanabilir!
Öyle ya, sen bunca emek ve zaman harcadığın masayı biranda adeta tekmeleyerek dağıt, sana bunca kolaylık sağlamış Kılıçdaroğlu’nu kıymeti kendinden menkul anketlerle “Seçilemez” diyerek dışla, “nezaketsiz” davran, dahası CHP’nin büyükşehir belediye başkanlarını (İmamoğlu ve Yavaş) kendi genel başkanlarına karşı kışkırt, düne kadar bileşeni olduğun masayı “Noter ya da kumar masası” diye tanımla, altına imza attığın metni ertesi gün işlevsiz kıl, sonra da çıkıp “Mağdur”u oyna. Gerçekten enteresan…
Yanlış anlaşılmasın bunları “Akşener karşıtı” ya da “Kılıçdaroğlu yandaşı” olduğum için söylemiyorum. (Tam tersine siyasetin hırgüründen soğudum) Hakikaten anlamakta zorlandığım için daha uygun bir saptama yapamıyorum. Sonuçta “Siyaset bu her şey olabilir” klişesine sığınıyorum ama gene de beni tam tatmin etmiyor. Peki o halde ne olmuş olabilir?..
Bu Bir “Proje” olabilir mi?..
Ben sadece başka bir “Pencere”den bakmaya çalışıyorum. Acaba bu kadar bariz bir “Hatalar zinciri” yapılabilir mi? Akşener kendisinin ve partisinin siyaseten “intiharı”nı getirebilecek bir adımı bu kadar “Düşüncesizce” atabilir mi? Bir siyasetçi sırf “demokrasi olsun” diyerek bu kadar “idealist” davranabilir mi? Bir insan aleyhine doğabilecek sonuçları göremeyecek kadar “kör” kalabilir mi?
Yahut bir “Hırs fırtınası”na kapılıp, her şeyi hesap edemeyecek kadar aklını peynir ekmekle yemiş olabilir mi? “Merkez sağ”da başa oynarken boşa oynamanın alemi neydi? Her kim olursa olsun kimsenin bu kadar şuursuzca davranabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Yoksa her şey gerçekten “Bile bile lades”, “Mayına basmak”, “Kendi ayağına sıkmak” gibi olur.
O halde durumu Akşener’in “İhaneti”, “dönekliği”, “ihtirası”, vb gibi duygusal tepkilerle açıklamanın dışında bir izah yapılabilir mi acaba? Ya da bizim “Hata” olarak gördüğümüz durum bir başka yönden “Geçerli” olabilir mi?
Yoksa Sayın Meral Akşener’in kişisel düzeyde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na bir düşmanlığının ya da takıntısının olduğunu zannetmiyorum. Zaten Kılıçdaroğlu’na yönelik şükran dolu eski videosu da bunu gösteriyor. Partisi bugün parlamentoda ise bunu bir anlamda Kılıçdaroğlu’na borçlu. Öyleyse adeta “İstemezük” tarzı kazan kaldırması nereden kaynaklanabilir?
Başka “Güçler” mi devrede?
Burada sorulması gereken soru bana göre şudur: acaba birtakım iç veya dış “Derin siyaset dizaynırları” mı devreye girdi? Ne bileyim,- illa öyledir diyemesem de- Sayın Devlet Bahçeli’ye 7 Temmuz 2002’de geldiği söylenen “Esrarengiz telefon” sonrası ani “erken seçim” kararı alması ve hükümeti bir anlamda bozması gibi Akşener’ de bir yerlerden benzer bir “Mesaj” almış olabilir mi? Bizler zaten cepheleşmiş siyasette gündelik küçük öfkelerimiz ve de sığ beynimizle sözüm ona olanları anladığımızı zannederken “Birileri” çoktan düşündüklerini hayata geçirmiş olabilirler mi?
“Niye böyle bir şüphe zihnine düştü şimdi?” derseniz kıt aklımla cevaplamaya çalışayım. Bir kere Akşener’in “Altılı Masa”da baştan beri masayı ve özellikle de Kılıçdaroğlu’nu “kontrol etmek” için bulunduğunu düşünüyorum. Kılıçdaroğlu ve CHP’yi “Etnikçi damar”dan uzak tutmaya, süreci de bu yönde etkilemeye çalıştığını varsayıyorum. Muhtemelen birileri Kılıçdaroğlu’nda aynı yönde bir “zaaf” olduğunu varsaydıklarından Akşener’e –kendi istemese de- “denetmen” rolünü uygun bulmuş olabilirler mi?
O yüzden sürekli Kılıçdaroğlu’na itirazını hissettirip, “Seçilecek aday” söylemini diri tutmuş olabilir mi? Yoksa doğruluğu şüpheli anketler üzerinden aday belirlenmesi nerede görülmüş? Üstelik bunu öyle “dayatmacı” şekilde yaptı ki en sonunda olay patladı. Kılıçdaroğlu’na aday olabilme hakkını bile çok gördü. Üstelik karşısına alternatif olarak CHP’nin belediye başkanlarını dikti? Bir anlamda sürece “İpotek” koydu. Öyle ki son ana kadar durumu zorladı. İstenilen adayların çıkmayacağı anlaşıldığı anda da düğmeye basıldı. Yoksa tam da yumurta kapıya dayanmışken bu onun kişisel bir “kapris”i ya da “inadı” olamazdı!
Aynı şekilde seçilmesi durumunda da Kılıçdaroğlu’nun malum rüzgârdan etkilenmemesi için partisi ve kendisi bir “sigorta” görevi görecekti. Burada dikkatimi çeken kısa bir süre önce İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın “Türkiye’nin yeniden inşasını Kürtçü politikalar üzerinden şekillendirmek isteyen dış güçler ve içerideki uzantıları yeni bir ‘Çözüm Süreci’nin önünde bir engel olarak gördükleri İYİ Parti ve Sn Meral Akşener’i tasfiye etmeye çalışıyorlar” ifadelerini kullanmasıydı.
Evdeki Hesap Çarşıya Uymadı mı?..
Fakat sonunda ilginç ve çelişkili bir durum doğmuş görünüyor. Tam tersine masanın devrilmesi sonrasında CHP ve KIlıçdaroğlu bir anlamda HDP’ye mahkum edilmiş oluyordu. Altın tepside mi “ikram” edildi? Öyleyse Akşener bilerek veya bilmeyerek HDP’nin ekmeğine yağ mı sürdü? Kaş yapayım derken göz mü çıkartıldı? Yoksa bizimde hesap edemeyeceğimiz daha derin bir satranç mı oynanıyor? Kimbilir?..
Eğer süreç böyle neticelenirse Akşener sadece kendini zora sokmuş olmayacak, aynı zamanda CHP-Kılıçdaroğlu’nu HDP etkisine ve pazarlığına terk etmiş olacak? Bu ise Akşener’in başlangıç amacına ters bir durum. (Burası biraz anormal bende çözemiyorum) Kimbilir belki de “Derin siyaset dizaynırları”nın başka hesapları vardır. Ve onlar için partiler, liderler önemli değildir. Kolaylıkla harcanabilir ya da devreden çıkartılabilirler. Burada varılan sonuç “istenen” bir durum muydu, yoksa “istenmeyen” bir “kaza”mıydı? Ben bu düzey siyasette pek tesadüflere inanmam deyip geçeyim bari…
Pantolon Uyduramadık Gömlek Verelim!
Aklıma ister istemez şu soru düşüyor: Birinci açılım süreci iflas etti. Bu süreç sağa AKP’ye ihale edilmişti. Süreci çok yanlış yönettiler, topçularla popçularla işi halledebileceklerini zannettiler. Acaba şimdi bir üst “irade” seçimler sonrası ikinci bir “Açılım”a (Adı farklı olabilir) hazırlanıyor ve muhalefetin kazanabileceği senaryosu üzerinden ihaleyi bu kez sola mı verecekler? Solun daha iyi kotarabileceğini mi düşünüyorlar?
Bakıyorum da daha şimdiden HDP’nin (Zaten Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini ve aday çıkartmayacaklarını ilan etmişlerdi. Yeni durumun kendilerine fırsat sağladığını düşünüyorlar. ) ileri gelen isimleri, İkinci Cumhuriyetçi, “Yetmez ama Evet”çi Cihangir entelektüelleri, hacıyatmaz liberaller, etnikçi sol kesimler ısınma hareketlerine başlamış görünüyorlar. Bu biraz “dereyi görmeden paçayı sıvama” olsa bile…
Farklı sebeplerle aynı kokuyu mu aldık ne?..
Not: Nedense son zamanlarda hangi düşünceye “Sen dur”, “sen geç” diyeceğini şaşırmış kimi “DüşünceTrafik polisleri” türedi. Bunlar günde beş vakit komplo teorilerine saydırmakla meşguller. Adeta “Bu ülkeye komplo teorisi gerekirse onu da biz yaparız” havasındalar. (Bu gibiler komplo teorisyenlerine habire “Paranoyak” derler ama asıl kendileri bu teorilere karşı takıntılı derecede paranoyakça yaklaşırlar.) HAARP tartışmalarından bu yana şimdi de “Altılı Masa” konusundaki aykırı sorulara ayar verme derdindeler. Sanki “vazife” bellemişler. Başüstüne!.. Bundan sonra bir şey düşüneceğimiz zaman sizden izin alırız olur biter!..