YAZARLAR MADIMAK'I UNUTMADI; SEN DE UNUTMA!

Sivas'ta 37 kişinin öldürüldüğü günün yıldönümünde Türkiye Yazarlar Sendikası “O Sonsuz Düş İçin&...” adlı bir bildiri yayımladı.

Sivas Katliamı yakın tarihimizin en önemli kırılma noktalarından birisi. Yirmi yıl önce yaşanan bu katliam Türkiye’nin içine girdiği dönüşümün habercisi olmuştu. Aydınlarımız ve gençlerimiz bir otele doldurulmuş; basının ve kolluk kuvvetlerinin gözleri önünde vahşice yakılmıştı. O zamanlar daha “uluslararası komplo” lafları icat edilmediğinden “tahrik”ten bahsedilmiş, katliamın sorumlusu ölenler ilan edilmişti. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller katliamcıların destan yazdığını söylememiş ama televizyonlardan “otelin etrafını saran vatandaşlara hiçbir biçimde zarar gelmediği” müjdesini vermişti. Katliamdan sağ kurtulan Aziz Nesin’in de belirttiği gibi büyük bir dönüşüm başlamıştı. Kaybettiklerimiz sadece aydınlarımız ve gençlerimiz değildi. Cumhuriyet, laiklik, demokrasi ve eşitlik idealleri de Madımak’ta yanmıştı.

Aradan yirmi sene geçti. Ama Sivas Katliamı’nın külleri hâlâ ortada. 37 kişinin öldüğü bu karanlık günün yirminci yılında Türkiye Yazarlar Sendikası “O Sonsuz Düş İçin…” adlı bir bildiri yayımladı:

Ne diyelim ki? Yirmi yıl, adaletsiz geçen yirmi yıl… Belki de Stanislaw Jerzy Lec demişti bizden önce: “Celladın suratındaki maske, adaletin yüzüdür.” O maskeyi 1993 Temmuzundan bugüne gelip geçen iktidarlar çıkarmadılar. Ve dava zamanaşımından düştü.

Şimdi yeni maskeler arıyorlar. Yurttaşların kapıları gamalı haçlarla boyanıyor. On yıllık AKP iktidarının beslemeleri, kendileri gibi düşünmeyen herkese saldırıyorlar. İki yakayı birleştirecek yeni köprünün adı, yediden yetmişe, Bursa sarayından bir buyrukla 40 bin Alevi’yi kılıçtan geçiren Yavuz Sultan Selim’in kanlı adı olacak. İktidarın bilinçaltıysa “yeni halifelik özlemi” diyor. Diyanet, toplumsal yaşamın düzeni için şeyhülislamlar gibi fetvalar veriyor.

İktidar, Roboski katliamını da Sivas gibi inkâr etti, yine yalan bir davayla kapattı. Reyhanlı saldırısında öldürülen yurttaşlar için başbakan, kışkırtıcı dilini yine Selim’in kılıcı gibi kullandı: “52 Sünni yurttaşımız hayatını kaybetmiştir.” diyerek. Ölüleri bile Alevi-Sünni diye ayıran bir iktidarın adaletinden söz edilebilir mi?

Öyleyse soruyoruz yeniden: “Yirmi yılda ne değişti?” Orduyu vesayetine almaya çalışan yeni liberal-muhafazakâr iktidar, yakın tarihimizde eşi menendi görülmemiş bir İslami kadrolaşma yarattı. Din, daha da siyasallaştı; siyaset, faşizan yasalarla daha da katılaştı. Hukuk, polis devletinin buyruğuna girdi.
Bu baskı koşullarında biz yazarlar, yaratma ve düşünme özgürlüklerimizi geri istiyoruz.

Yirmi yıl önce o uzak kente özgürlüklerini söylemek için giden yazar, şair, müzisyen, karikatürist, ressam, fotoğraf sanatçısı, halk bilimcisi kardeşlerimiz de bu isteği taşıyorlardı. Söyletmediler.

Ancak onların düşleri yarım kalmadı. Yazarak, düşünerek, direnerek kuracağımız özgürlükçü, eşit, adaletli bir ülke onların da sonsuz düşleridir. Bu düşler, o kanlı yangını unutmayın diyor bize. Sivas’ı unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.

Sen de unutma!

Bu istekle bu yıl sendikamız 2 Temmuz’da Sivas’ta olacak. Kardeşlerimizle yeniden görüşmek için, yeryüzünü düşlerimizin rengine boyamak için…