Yazar İbrahim Karahan’ın “Vatansever Olmak Suç mu?” okurlarıyla buluştu
Gazeteci – Yazar İbrahim Karahan’ın, Tarz Yayınlarından çıkan yeni kitabı “Vatansever Olmak Suç mu?” okurlarıyla buluştu. Karahan’ın, akıcı bir dille kaleme aldığı roman, okuru her bir sayfada olayların içine çekiyor.
PAYİTAHT İSTANBUL’DA
Sultan II. Abdülhamit rejimine 1905 saray darbesiyle son verilmesinin ardından, sert muhalifler İttihat ve Terakki Fırkası’nı Türk siyasi tarihine şerefle yazılan bir inkılap olarak göğe çıkarmışlardı. Ancak, yeni yönetimin hayal kırıklığı yaşatması uzun sürmemişti.
İttihat ve Terakki, ülkenin zayıflamasına, karmaşaya sürüklenmesine ve toprak kaybetmesine sebep olan köylüyü kalkındıracak ve toprak ağalarının zorbalığına son verecek atılımları yapamamıştı. Yerli ve yabancı sermayenin sömürüsü altında inleyen esnafın ve işçilerin ilacı olamamıştı.
Millet tam anlamıyla “düş kırıklığı“ yaşıyordu.
GÜMRÜK MÜDÜRÜ MUNİS BEY İLE RAHMİ YÜZBAŞI’NIN GALATA TÜCCARLARIYLA CANSİPERANE MÜCADELESİ!...
Böylesine bir dönemde “köpek balıkları suyu bulandırmaya devam ediyordu…”
“Vatansever Olmak Suç mu?” demek suretiyle ülkesine ve milletine sahip çıkan nice isimsiz kahraman “bulanık suda avlanan ve ülkenin varlığını amaçları için istismar eden” bir ayağı Avrupa’da olan varlıklı zümreyle mücadele veriyordu. Eser, İttihatçıların iktidarı ele geçirdiği dönem sonrası yaşanan karmaşayı fırsata çeviren ve kanun dışına çıkan Galata tüccarları ile bir avuç devlet memurunun cansiperane mücadelesini anlatıyor. Kapitülasyonları istismar etmek suretiyle sonuna kadar kullanan bu kişilerin maharetlerini sergilediği alan ise yurda kaçak yollarla her türlü ürünü sokmak… Devleti zarara uğratmak.
O isimlerin başında yer alan namlı Galata tüccarı Samuel, ticari hayatı boyunca önüne çıkan tüm engelleri bertaraf etmekte başarılıydı.
Ancak bu kez karşısında İttihatçı meşhur silahşor ve deneyimli Munis Bey ile idealist vatansever, gözünü budaktan sakınmayan Rahmi Yüzbaşı vardı! Ülkenin geleceğini karanlık emelleri için tehdit eden şirketlerin evraklarını didik didik eden, devlet içindeki işbirlikçilerini bulmak için gecesini gündüzüne katan Munis Bey, tezgahın ne kadar büyük olduğunu anlar anlamaz harekete geçecek ve arı kovanına çomak sokacaktı...
Önüne çıkarılan bürokratik engellere… Aynı şekilde Rahmi Yüzbaşı, içten içe ülkeyi çürüten gizli güçlerin kirli çamaşırlarını ortaya dökmek için mücadele veriyordu.
Bu mücadelenin adı: “Vatan için ölmek varsa her şey göze alınır” idealine dayanıyordu. Bir taraftan cansiperane görevini yapan memurlar, öte tarafta Osmanlının altını dinamitleyen; ahtapot gibi kolu ve bacağı her yere uzanan “küresel şirketler” ve derin ilişkileri olan “varlıklı tüccar aileler !...”
Evet!... “Duvarda asılı duran silah” ilerleyen bölümlerinde patlayacaktı! Kovuşturmalar, operasyonlar, suikastlar derken sıkılan mermi adres tanımayacaktı! Tehlike, memurların canına ve ailelerinin otağına kadar uzanacaktı!
Kan akacaktı!
BİR SOLUKTA OKUNACAK BİR ESER!
Karahan’ın, akıcı bir dille kaleme aldığı roman, okuru her bir sayfada olayların içine çekiyor! Eser, macera tadında ve o kasvetli dönemle ilgili bilgi hazinesi özelliği de taşıyor. İntikam hırsı, husumet, kahramanlık, şefkat, vefa ve fedakarlık duygularıyla örülü içeriğiyle okuru etkisi altına alıyor.
Yazarlık hayatını başarıyla sürdüren Karahan, 7’inci kitabının heyecanı içinde olduğunu ifade etti. Karahan, duygularını şöyle dile getirdi:
“Sarı Gelin Doğudan Battı Güneş, Hasan Sabbah’ın Fedaileri, İhtilal Yetimleri, Erica Ana, Atilla ve Çınarın Doğuşu” derken bu kez TARZ Yayınları’ndan yepyeni bir romanla daha okurlarımızın karşısına çıkmış bulunuyoruz. Tüm bu güzide eserlerimiz okurların beğeniyle ve bir solukta hıfzedeceği eserimizin müjdecisi oldu. Kitap dostu okurlarımıza şükranlarımı sunuyorum. Eserlerimizle ilgili yapıcı eleştirilerini dikkate alıyorum. Zihnimin süzgecinden geçiriyorum. Gazeteci hassasiyeti, yazarlık sabrı ve tarihçi hassasiyetiyle kazandırdığımız eserimizin, kuşaklar arasındaki köprüyü güçlendireceğine inanıyorum. Okurlarımızın ilgilerine teşekkür ediyor, iyi okumalar diliyorum. Eserimizin ete kemiğe bürünmesindeki emeklerinden dolayı yayın dünyamızın cefakarları Celal Coşkun ile Burak Fazıl Çabuk olmak üzere kültür hayatımıza katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.”
Kitap, Osmanlı’nın “fetret” dönemi sonrasındaki yine en karmaşık son zaman dilimindeki sosyal, siyasal ve iktisadi iklimi mercek altına alıyor.