YAVUZ SEÇKİN CENGİZ SEMERCİOĞLU'NU NASIL TUFAYA GETİRDİ? BİR DE ONDAN DİNLEYİN!
"Şu anda İstanbul'dan yüzlerce kilometre uzakta limonatamı yudumlayarak denize bakmam gerekiyordu. Ama olmadı"
Siz bu satırları okurken İstanbul’dan yüzlerce kilometre uzakta limonatamı yudumlayarak denize bakmam gerekiyordu. Ama olmadı, Kelebek yazarı Cengiz Semercioğlu ve Yavuz Seçkin (Yavuz’un minibüsü, Avrupa Yakası Sertaç) izin vermedi. Perşembeden başlayan ve cumartesi Kelebek’in iki farklı baskı yapıp baskıların birinde manşette adımın geçmesine kadar varan olaylar sonucu kendimi çalışırken buldum. Şimdi size içinden Müslüm Gürses, Yıldız Tilbe ve Fazıl Say geçen sağlam bir medya eleştirisi hikâyesi anlatacağım.
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Geçen perşembe gazetede otururken telefonum çaldı. Sabit bir numaraydı. Arayan kadın “Ben Yıldız Tilbe’nin basın danışmanıyım, sizinle görüşmek istiyor” dedi. Ve ardından Yıldız Tilbe’yi bağladı. Çok eskiden tanıştığımız için telefonu “Yıldızcım” diye açtım. Yıldız Tilbe olduğunu söyleyen kadın “dertleşmek istediğini, asistanına da beni arattığını” söyledi. İbrahim Tatlıses ile Yıldız Tilbe’yi koruyan yazım yüzünden davalık olduğumda bile beni aramayan Tilbe’nin dertleşmek için araması tuhaftı. Meseleyi Fazıl Say ile ilgili yazdığım yazıya getirip fikirlerimi sorunca artık beynimde onun sesini analiz etme sürecim tamamlandı. “Fikirlerimi köşemde yazdım Yıldız Hanım” deyip bir iki cümlesinin ardından “Cep telefonunuzu verin ben sizi arayayım” dedim. Uçak beklediğini söyleyip kapattı. “Galiba telefon şakası yaptılar” diye düşünüp beni arayan numarayı geri aradık, karşımıza Pal FM çıktı. Hemen Twitter’a girip “Beni Pal FM’den arayıp şaka yapan arkadaş herkesi kendi kadar salak mı sanıyor?” diye twit attım. Ve olaylar hızlandı. O saniye Yavuz Seçkin aradı. “Rahşancığım, bir şaka yapıyoruz basından kimler bunu haber yapacak diye bekleyeceğiz. Lütfen o tweet’i sil ve iki gün bekle, her şeyi açıklayacağım” diye rica etti. Ardından da Cüneyt Özdemir aradı, tweet’imi görmüş ve o da telefon şakasına maruz kalmış. “Pal FM miymiş?” diye sordu. Yavuz’un iyi niyeti ve samimiyeti ile ilgili kafamda bir art niyet olmadığı için tweet’i akşam eve gittiğimde sildim. Sonra da bu olayı unuttum. Cumartesi sabahı tatil yolunda Bursa’dan aldığım gazetelerden Kelebek’in manşetinde Cengiz Semercioğlu’nun Yıldız Tilbe telefonuna inanmış olduğunu acıyla gördüm. Sahte Yıldız Tilbe ne anlattıysa aynen yazmış ve Kelebek’e manşet yapmıştı. Ancak yarım saat sonra gelen bir telefon her şeyi değiştirdi. Kelebek’in İstanbul baskısında farklı bir manşet vardı. Orada ben ve Cüneyt şakayı yemiş ve Yavuz’un minibüsüne binmiş görünüyorduk. Oysa ne fena ki minibüse tek binen Cengiz’di ve bir gazetecinin düşebileceği en tatsız pozisyona düşmüştü.
AMANIN KELEBEK’İN MANŞETİNDEYİM
Gün boyu ikinci manşetle bana çaktığını düşündüm Cengiz’in. Kendini kurtarmak için benim adımı ortaya koyduğunu, rekabetten kaynaklanan bir acımasızlıkla ikinci manşette olaya asıl kanan kendisini cümleden çıkarıp adımı inananlar arasına koyduğunu düşündüm. Twitter’dan acı dolu cümleler döşendim. Çünkü çok kırılmıştım Cengiz’e. Ancak akşamüstü Yavuz Seçkin’den gelen telefonla bütün düşüncelerim tersine döndü. Yavuz, “Cengiz’e çakmak için beni kullanmayın, bu işi uzatmayın, şakalanmadım diyorsun ama sen de Yıldız Hanım demişsin” gibi tuhaf şeyler söyleyince, “Neden Cengiz’i koruyorsun, 5 dakika içinde kayıtları yayınla” diye posta koymaktan alamadım kendimi.
MEDYA ELEŞTİRİSİNİN KRALI
Telefonu kapattıktan birkaç dakika sonra ise büyük resmi gördüm. Başından beri yanlış manşet yaptığı için Hürriyet’in üzerinde baskı kurduğunu düşündüğüm ve arada sıkışıp bana o telefonu açtığını düşündüğüm Yavuz mağdur değildi. Ne ilginçtir ki mağdur, şaka yapıldıktan sonra bunun bir şaka olduğu kendine söylenmeyen ve yalan haber yazmak zorunda kalan Cengiz idi. Cengiz akşamüstü, yani gazetenin çoğu basıldıktan sonra olayı öğrenmiş ve Yavuz’u sıkıştırdığında ise “Bak Rahşan filan da yedi, sen tek değilsin” diye benim ve Cüneyt Özdemir’in isimlerini vermişti. Cengiz’e bir telefonum olayları iyice çözdü. Cengiz ne yazık ki haberin doğruluğunu tam olarak taraflara onaylattırmadığı için hatalı. Yavuz ise “sağlam bir medya eleştirisi yapmak için” çıktığı yolda medya zokayı yuttuktan sonra, şakayı yaparken takındığı işbilir ve her şeye hazır tavrını koruyamadığı için hatalı. Benim şakayı yiyip yememiş olmamın konu ile hiç alakası yok. Ortalıkta Külyutmaz Mahmut edasıyla gezmiyorum. Keşke sağlam kafalansaydım ve dinlerken gülmekle utanmak arasında gidip geleceğim bir anım olsaydı. Ama bir şaka yapan ve o saniye bunun bir şaka olduğunu söylemeyerek medyanın yemi yutmasını isteyen Yavuz amacına ulaştı. E Yavuz, şakayı yaptın ve yalan haberin Kelebek’e manşet oldu. E peki şimdi ne olacak? Şakanın bundan sonrası ile ilgili bir planın var mı? Medya eleştirisi yapacaksan şimdi tam zamanı. Ama korktuysan işin çok zor... Allah yardımcın olsun...
Rahşan GÜLŞAN / HABERTÜRK
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Geçen perşembe gazetede otururken telefonum çaldı. Sabit bir numaraydı. Arayan kadın “Ben Yıldız Tilbe’nin basın danışmanıyım, sizinle görüşmek istiyor” dedi. Ve ardından Yıldız Tilbe’yi bağladı. Çok eskiden tanıştığımız için telefonu “Yıldızcım” diye açtım. Yıldız Tilbe olduğunu söyleyen kadın “dertleşmek istediğini, asistanına da beni arattığını” söyledi. İbrahim Tatlıses ile Yıldız Tilbe’yi koruyan yazım yüzünden davalık olduğumda bile beni aramayan Tilbe’nin dertleşmek için araması tuhaftı. Meseleyi Fazıl Say ile ilgili yazdığım yazıya getirip fikirlerimi sorunca artık beynimde onun sesini analiz etme sürecim tamamlandı. “Fikirlerimi köşemde yazdım Yıldız Hanım” deyip bir iki cümlesinin ardından “Cep telefonunuzu verin ben sizi arayayım” dedim. Uçak beklediğini söyleyip kapattı. “Galiba telefon şakası yaptılar” diye düşünüp beni arayan numarayı geri aradık, karşımıza Pal FM çıktı. Hemen Twitter’a girip “Beni Pal FM’den arayıp şaka yapan arkadaş herkesi kendi kadar salak mı sanıyor?” diye twit attım. Ve olaylar hızlandı. O saniye Yavuz Seçkin aradı. “Rahşancığım, bir şaka yapıyoruz basından kimler bunu haber yapacak diye bekleyeceğiz. Lütfen o tweet’i sil ve iki gün bekle, her şeyi açıklayacağım” diye rica etti. Ardından da Cüneyt Özdemir aradı, tweet’imi görmüş ve o da telefon şakasına maruz kalmış. “Pal FM miymiş?” diye sordu. Yavuz’un iyi niyeti ve samimiyeti ile ilgili kafamda bir art niyet olmadığı için tweet’i akşam eve gittiğimde sildim. Sonra da bu olayı unuttum. Cumartesi sabahı tatil yolunda Bursa’dan aldığım gazetelerden Kelebek’in manşetinde Cengiz Semercioğlu’nun Yıldız Tilbe telefonuna inanmış olduğunu acıyla gördüm. Sahte Yıldız Tilbe ne anlattıysa aynen yazmış ve Kelebek’e manşet yapmıştı. Ancak yarım saat sonra gelen bir telefon her şeyi değiştirdi. Kelebek’in İstanbul baskısında farklı bir manşet vardı. Orada ben ve Cüneyt şakayı yemiş ve Yavuz’un minibüsüne binmiş görünüyorduk. Oysa ne fena ki minibüse tek binen Cengiz’di ve bir gazetecinin düşebileceği en tatsız pozisyona düşmüştü.
AMANIN KELEBEK’İN MANŞETİNDEYİM
Gün boyu ikinci manşetle bana çaktığını düşündüm Cengiz’in. Kendini kurtarmak için benim adımı ortaya koyduğunu, rekabetten kaynaklanan bir acımasızlıkla ikinci manşette olaya asıl kanan kendisini cümleden çıkarıp adımı inananlar arasına koyduğunu düşündüm. Twitter’dan acı dolu cümleler döşendim. Çünkü çok kırılmıştım Cengiz’e. Ancak akşamüstü Yavuz Seçkin’den gelen telefonla bütün düşüncelerim tersine döndü. Yavuz, “Cengiz’e çakmak için beni kullanmayın, bu işi uzatmayın, şakalanmadım diyorsun ama sen de Yıldız Hanım demişsin” gibi tuhaf şeyler söyleyince, “Neden Cengiz’i koruyorsun, 5 dakika içinde kayıtları yayınla” diye posta koymaktan alamadım kendimi.
MEDYA ELEŞTİRİSİNİN KRALI
Telefonu kapattıktan birkaç dakika sonra ise büyük resmi gördüm. Başından beri yanlış manşet yaptığı için Hürriyet’in üzerinde baskı kurduğunu düşündüğüm ve arada sıkışıp bana o telefonu açtığını düşündüğüm Yavuz mağdur değildi. Ne ilginçtir ki mağdur, şaka yapıldıktan sonra bunun bir şaka olduğu kendine söylenmeyen ve yalan haber yazmak zorunda kalan Cengiz idi. Cengiz akşamüstü, yani gazetenin çoğu basıldıktan sonra olayı öğrenmiş ve Yavuz’u sıkıştırdığında ise “Bak Rahşan filan da yedi, sen tek değilsin” diye benim ve Cüneyt Özdemir’in isimlerini vermişti. Cengiz’e bir telefonum olayları iyice çözdü. Cengiz ne yazık ki haberin doğruluğunu tam olarak taraflara onaylattırmadığı için hatalı. Yavuz ise “sağlam bir medya eleştirisi yapmak için” çıktığı yolda medya zokayı yuttuktan sonra, şakayı yaparken takındığı işbilir ve her şeye hazır tavrını koruyamadığı için hatalı. Benim şakayı yiyip yememiş olmamın konu ile hiç alakası yok. Ortalıkta Külyutmaz Mahmut edasıyla gezmiyorum. Keşke sağlam kafalansaydım ve dinlerken gülmekle utanmak arasında gidip geleceğim bir anım olsaydı. Ama bir şaka yapan ve o saniye bunun bir şaka olduğunu söylemeyerek medyanın yemi yutmasını isteyen Yavuz amacına ulaştı. E Yavuz, şakayı yaptın ve yalan haberin Kelebek’e manşet oldu. E peki şimdi ne olacak? Şakanın bundan sonrası ile ilgili bir planın var mı? Medya eleştirisi yapacaksan şimdi tam zamanı. Ama korktuysan işin çok zor... Allah yardımcın olsun...
Rahşan GÜLŞAN / HABERTÜRK