Yarbay'ın acısından kimse nemalanmasın!..
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, Yarbay Mehmet Alkan’ın kardeşinin cenazesinde gösterdiği tepki dolayısıyla başlayan tartışmayı değerlendirdi…
PKK terörünün artık en dolaysız sonuçlarından birisi de acılarımızı günden güne ve katbekat derinleştirmesidir. (Zaten istenen sonuçlardan biri de bu olsa gerek!) PKK terörü sadece huzurumuzu, güvenliğimizi, ülkenin birlik ve dirliğini değil psikolojimizi, sakinliğimizi, olaylar karşısındaki itidalli durma çabamızı da yerle bir etti. Gelen her şehit cenazesi, tabutlar başındaki her haykırış, acılı yakınların hüzünlü kareleri öfkelerimizi bin kat biliyor. İnsanların şu ana kadar ki bastırılmış öfkelerinin ne zaman, kime, nasıl patlayacağı meçhul. Adeta zoraki çaresizliğe sürüklenen bir milletin üzerinde oynanan en kötü oyundur bu. Asıl buralardan vuruyorlar bizi.
Lanet olasıca PKK terörü evlatlarımızın kanlarını toprağa sıçrattıkça halen somut bir çare üretemeyen devletin-hükümetin üyeleri, siyasetçiler ister istemez hedefte oluyorlar, protestolara, tepkilere maruz kalıyorlar. Çoğu toplum içine çıkamaz, cenazelere katılamaz duruma düşüyor. Halen havanda su dövülüyor görünmesi ve bu canilerin çanına yeterince ot tıkanmaması milleti ve onun mensuplarını müthiş bir infiale sürüklüyor. O kadar ki artık “Vatan sağolsun” bile diyemez hale getirdiler bizi. Bundan daha travmatik bir deneyim olabilir mi?
O kadar ki artık bu iğrenç noktada “barış”, “kardeşlik” gibi kelimeler de aşınmaya, değersizleşmeye, içeriklerindeki kutsal manalarını yitirmeye başladılar. Öyle ki bu kelimeler bizi kandırmaya yarayan, karşılığı olmayan birer “uyuşturucu” işlevi bile görmeye başladılar diyebiliriz. Acılarımızı bile sadece “acı” olarak yaşayamaz olduk!
Hiç şüphesiz bu durum en somut şekilde kendisini “şehit cenazeleri” olgusunda gösteriyor. Başta aileler olmak üzere insanlar onca çaba göstermelerine rağmen bazen “vakurluk”larını koruyamıyorlar. Toplumdaki sıfatları, konumları, titrleri ne olursa herkes üzerimize çöken o öfke bulutundan nasibini alıyor. Son derece anlaşılır bir durum bu. Bıçak kemiğe dayanmış!
İşte Yarbay Mehmet Alkan’ın kardeşinin cenazesinde söylediği sözler ve verdiği tepki de aslında aynı hissiyatın bir parçası. Gerek şerefli Türk ordusunun bir mensubu olarak gerekse kardeşini şehit vermiş bir yakını olarak duygularını artık bastıramıyor ve ağzından " Vatanına, sevdiklerine doyamadı. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor. Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip 'Şehit olmak istiyorum' diye bir şey yok. Git o zaman oraya git." sözleri çıkıveriyor.
Muhakkak ki Yarbay Alkan, keşke bu sözleri (Doğruluğu veya yanlışlığı önemli değil) sarf etmeseydi. Keşke her şeye rağmen sakinliğini koruyabilseydi. Ama koruyamadı. Gayet insani, anlaşılır bir durum. Peki ne yapacağız şimdi? Yarbay Alkan’ı bir kere de biz mi hedef tahtasına koyacağız? Belli ki vatanını milleti seven, üstüne de kardeşini şehit vermiş acılı bir insanı bir de biz mi ipe çekeceğiz?
Nitekim bu sözlere karşı ardından özellikle belli bir cenahtan yükselen tepkiler çok daha berbat. Yarbay’a karşı hemen adeta bir “linç kampanyası” düzenleniyor. Yarbayın ne “FTÖ’cülüğü”, “Paralelciliği” ne de “Aleviliği” kalıyor. (En tehlikeli ve ayrımcı yaklaşım da bu. Alevi olsa kaç yazar? Hepsi bizim acımız. ) Hatta şimdilerde bir de utanılmadan yarbayın sicilini eşelemeye kalkanlar olabiliyor. İçeri tıkılmasını, ordudan atılmasını isteyenler bile çıktı galiba. Nelerden medet umuluyor ki inanılmaz…
Yahu bu ne vicdansız kampanyadır? Ayıp diye bir şey var. Velev ki Yarbay bir miktar “hezeyanlı” ya da “yersiz” konuşmuş olsun. Acılı bir insanın tepkisi denip geçilemez mi? (Zaten olayı biraz da bu noktaya çeken aynı tür suçlamalar olmadı mı?) Hemen “Troller”i harekete geçirmenin ne alemi var? Hem de herkesin çok daha “soğukkanlı” olması gereken bir atmosferde?
Sonuç olarak aslında her şehit cenazesinde, her an olabilecek bir olay iyice büyütülerek, yaralar deşilerek bambaşka noktalara sıçratılıyor. Şu an “toplumsal bir yangın” var. Bu yangının üzerine körükle gitmek değil de nedir? Sakiniyet, makuliyet yerlerde sürünüyor. Bunu herkes için söylüyorum…
O yüzden kimse –hatalı bile olsa- yarbayın acısından, anlaşılır tepkisinden -şu veya bu yönde- nemalanmaya kalkmasın. Olduğundan fazla politize etmesin. Ne “hükümet karşıtlığı”na bir fırsat yaratmaya, o yönde kullanmaya ne de bu şekilde orduyu ve belli kesimleri suçlamaya zemin aramasın. İkisi de sonuçta aynı kapıya çıkar. Şehitlerin kemikleri bir kere daha sızlar. Kutsallarımız - şu veya bu yönde- ajitasyon malzemesi değildir. Biz millet olarak onları kalbimizin en müstesna yerine koymasını zaten biliriz. Küçük fırsatçılıkların lüzumu yok. Yarbayımızı da acısıyla rahat bırakın.
Ve biliyor musunuz; bunun tersine tavırlara en çok PKK elebaşıları ellerini ovuşturuyorlardır. “Türk ordusunun, milletinin, siyasetinin psikolojisini nasıl da bozduk” diye gülüyorlardır. Sırf bu çakallara bunu dedirtmemek için bile dik durmanın vaktidir. Herkes kendine pay çıkara!..
Unutmayın; kurşunlar bir yere kadar. Bizi asıl buradan vuruyorlar. O nedenle sağcısı solcusu, iktidarı muhalefeti, askeri sivili, Alevisi Sünnisi, Türk’ü Kürt’ü, kentlisi köylüsü, vb kim varsa birlik olma vaktidir.
İşte bu psikolojimiz bozulursa asıl o zaman kaybederiz. Zaten düşman bunu bildiği içindir ki hep o noktaya yüklenip duruyor. Onları kendi alçaklıklarıyla baş başa bırakalım…
*****************
ÖNEMLİ VE ÖZEL BİR NOT:
Dünkü, 24.08.2015 tarihli “Murat Sancak’a Suikast Girişimi Öldürme Değil, Gözdağı Amaçlıdır!..” başlıklı yazımda bir teori geliştirdim. Bu teorimin “kesin doğru” olduğunu iddia etmediğimi zaten belirtsem bile bilhassa arabanın “zırhlı” olduğundan hareketle bir varsayımda bulundum. STAR’ın bugünkü açıklamasında arabanın zırhlı olmadığı belirtiliyor. Şayet durum buysa o zaman yanlış bir veri noktasından hareket etmişim ya da dikkatten kaçırmışım demektir. Bu anlamda teorim çoğu noktada anlamlı olsa da esasta “çökmüş” denebilir. Halen sezilerim bunun özünde “gözdağı” amaçlı bir suikast olduğunu söylese dahi maddi kalkış noktam en azından şimdilik geçersizleşmiştir. Okurlardan bunu dikkate almalarını beklerim. Şayet yanlış yorumlara -istemeyerek de olsa- yol açmışsam da ayrıca özür dilerim. Kasti bir yaklaşım söz konusu dahi değildir. Ben bir yanlış, eksik, yetersiz yahut “hatalı” bir değerlendirmede bulunduğunda bunu es geçen yazarlardan değilim. Tezimi destekleyici başka kanıtlar ortaya çıkarsa da teorimi her şeye ve herkese rağmen derinleştireceğimi baştan belirtirim.
25.08.2015.
atillaakar@gmail.com.
Lanet olasıca PKK terörü evlatlarımızın kanlarını toprağa sıçrattıkça halen somut bir çare üretemeyen devletin-hükümetin üyeleri, siyasetçiler ister istemez hedefte oluyorlar, protestolara, tepkilere maruz kalıyorlar. Çoğu toplum içine çıkamaz, cenazelere katılamaz duruma düşüyor. Halen havanda su dövülüyor görünmesi ve bu canilerin çanına yeterince ot tıkanmaması milleti ve onun mensuplarını müthiş bir infiale sürüklüyor. O kadar ki artık “Vatan sağolsun” bile diyemez hale getirdiler bizi. Bundan daha travmatik bir deneyim olabilir mi?
O kadar ki artık bu iğrenç noktada “barış”, “kardeşlik” gibi kelimeler de aşınmaya, değersizleşmeye, içeriklerindeki kutsal manalarını yitirmeye başladılar. Öyle ki bu kelimeler bizi kandırmaya yarayan, karşılığı olmayan birer “uyuşturucu” işlevi bile görmeye başladılar diyebiliriz. Acılarımızı bile sadece “acı” olarak yaşayamaz olduk!
Hiç şüphesiz bu durum en somut şekilde kendisini “şehit cenazeleri” olgusunda gösteriyor. Başta aileler olmak üzere insanlar onca çaba göstermelerine rağmen bazen “vakurluk”larını koruyamıyorlar. Toplumdaki sıfatları, konumları, titrleri ne olursa herkes üzerimize çöken o öfke bulutundan nasibini alıyor. Son derece anlaşılır bir durum bu. Bıçak kemiğe dayanmış!
İşte Yarbay Mehmet Alkan’ın kardeşinin cenazesinde söylediği sözler ve verdiği tepki de aslında aynı hissiyatın bir parçası. Gerek şerefli Türk ordusunun bir mensubu olarak gerekse kardeşini şehit vermiş bir yakını olarak duygularını artık bastıramıyor ve ağzından " Vatanına, sevdiklerine doyamadı. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor. Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip 'Şehit olmak istiyorum' diye bir şey yok. Git o zaman oraya git." sözleri çıkıveriyor.
Muhakkak ki Yarbay Alkan, keşke bu sözleri (Doğruluğu veya yanlışlığı önemli değil) sarf etmeseydi. Keşke her şeye rağmen sakinliğini koruyabilseydi. Ama koruyamadı. Gayet insani, anlaşılır bir durum. Peki ne yapacağız şimdi? Yarbay Alkan’ı bir kere de biz mi hedef tahtasına koyacağız? Belli ki vatanını milleti seven, üstüne de kardeşini şehit vermiş acılı bir insanı bir de biz mi ipe çekeceğiz?
Nitekim bu sözlere karşı ardından özellikle belli bir cenahtan yükselen tepkiler çok daha berbat. Yarbay’a karşı hemen adeta bir “linç kampanyası” düzenleniyor. Yarbayın ne “FTÖ’cülüğü”, “Paralelciliği” ne de “Aleviliği” kalıyor. (En tehlikeli ve ayrımcı yaklaşım da bu. Alevi olsa kaç yazar? Hepsi bizim acımız. ) Hatta şimdilerde bir de utanılmadan yarbayın sicilini eşelemeye kalkanlar olabiliyor. İçeri tıkılmasını, ordudan atılmasını isteyenler bile çıktı galiba. Nelerden medet umuluyor ki inanılmaz…
Yahu bu ne vicdansız kampanyadır? Ayıp diye bir şey var. Velev ki Yarbay bir miktar “hezeyanlı” ya da “yersiz” konuşmuş olsun. Acılı bir insanın tepkisi denip geçilemez mi? (Zaten olayı biraz da bu noktaya çeken aynı tür suçlamalar olmadı mı?) Hemen “Troller”i harekete geçirmenin ne alemi var? Hem de herkesin çok daha “soğukkanlı” olması gereken bir atmosferde?
Sonuç olarak aslında her şehit cenazesinde, her an olabilecek bir olay iyice büyütülerek, yaralar deşilerek bambaşka noktalara sıçratılıyor. Şu an “toplumsal bir yangın” var. Bu yangının üzerine körükle gitmek değil de nedir? Sakiniyet, makuliyet yerlerde sürünüyor. Bunu herkes için söylüyorum…
O yüzden kimse –hatalı bile olsa- yarbayın acısından, anlaşılır tepkisinden -şu veya bu yönde- nemalanmaya kalkmasın. Olduğundan fazla politize etmesin. Ne “hükümet karşıtlığı”na bir fırsat yaratmaya, o yönde kullanmaya ne de bu şekilde orduyu ve belli kesimleri suçlamaya zemin aramasın. İkisi de sonuçta aynı kapıya çıkar. Şehitlerin kemikleri bir kere daha sızlar. Kutsallarımız - şu veya bu yönde- ajitasyon malzemesi değildir. Biz millet olarak onları kalbimizin en müstesna yerine koymasını zaten biliriz. Küçük fırsatçılıkların lüzumu yok. Yarbayımızı da acısıyla rahat bırakın.
Ve biliyor musunuz; bunun tersine tavırlara en çok PKK elebaşıları ellerini ovuşturuyorlardır. “Türk ordusunun, milletinin, siyasetinin psikolojisini nasıl da bozduk” diye gülüyorlardır. Sırf bu çakallara bunu dedirtmemek için bile dik durmanın vaktidir. Herkes kendine pay çıkara!..
Unutmayın; kurşunlar bir yere kadar. Bizi asıl buradan vuruyorlar. O nedenle sağcısı solcusu, iktidarı muhalefeti, askeri sivili, Alevisi Sünnisi, Türk’ü Kürt’ü, kentlisi köylüsü, vb kim varsa birlik olma vaktidir.
İşte bu psikolojimiz bozulursa asıl o zaman kaybederiz. Zaten düşman bunu bildiği içindir ki hep o noktaya yüklenip duruyor. Onları kendi alçaklıklarıyla baş başa bırakalım…
*****************
ÖNEMLİ VE ÖZEL BİR NOT:
Dünkü, 24.08.2015 tarihli “Murat Sancak’a Suikast Girişimi Öldürme Değil, Gözdağı Amaçlıdır!..” başlıklı yazımda bir teori geliştirdim. Bu teorimin “kesin doğru” olduğunu iddia etmediğimi zaten belirtsem bile bilhassa arabanın “zırhlı” olduğundan hareketle bir varsayımda bulundum. STAR’ın bugünkü açıklamasında arabanın zırhlı olmadığı belirtiliyor. Şayet durum buysa o zaman yanlış bir veri noktasından hareket etmişim ya da dikkatten kaçırmışım demektir. Bu anlamda teorim çoğu noktada anlamlı olsa da esasta “çökmüş” denebilir. Halen sezilerim bunun özünde “gözdağı” amaçlı bir suikast olduğunu söylese dahi maddi kalkış noktam en azından şimdilik geçersizleşmiştir. Okurlardan bunu dikkate almalarını beklerim. Şayet yanlış yorumlara -istemeyerek de olsa- yol açmışsam da ayrıca özür dilerim. Kasti bir yaklaşım söz konusu dahi değildir. Ben bir yanlış, eksik, yetersiz yahut “hatalı” bir değerlendirmede bulunduğunda bunu es geçen yazarlardan değilim. Tezimi destekleyici başka kanıtlar ortaya çıkarsa da teorimi her şeye ve herkese rağmen derinleştireceğimi baştan belirtirim.
25.08.2015.
atillaakar@gmail.com.