YAPRAK DÖKÜMÜ'NÜN BABASI HALİL ERGÜN'ÜN UYKULARINI KAÇIRAN SORU NE?
Yaprak Dökümü'nün babası Ali Rıza Bey'i canlandıran Halil Ergün'e göre dizinin en kötü karakteri kim?
Konsantre meyve suları gibi sulandırılıp seyreltilerek çoğaltılan “Türk edebiyatı klasikleri” dizileri altın çağını yaşıyor. Yaprak Dökümü de en çok izlenenlerden biri. Bunda dizideki karakterleri ete kemiğe büründüren oyuncuların payı büyük. Ali Rıza Bey’i oynayan Halil Ergün’le diziyi, diziyle birlikte artan popülaritesini ve hayatıyla ilgili merak edilen konuları konuştuk. Söylediğine göre, onu uzun bir süre gazetede soruları yanıtlarken görmeyeceksiniz. Çok canı yandığından, dizi bitene kadar bir daha röportaj vermemeye kararlı.
Dört yıldır reyting rekorları kıran Yaprak Dökümü’nün Ali Rıza Bey’i Halil Ergün; zaafları, pişmanlıkları ve hayat analizleriyle karşınızda...
Televizyonun hayatınızda yeri önemli, seyirci sizi daha çok televizyonla tanıdı. Bunun dezavantajlarını yaşıyor musunuz?
Sinemada ışıklar kapanır ve iktidar oyuncudadır. Ama televizyonda iktidar evin hanımı, beyi ya da çocuğundadır. Oyuncu bütün marifetini televizyonda gösterme gayreti içindedir ama bu böyle değerlendirilmez. Siz dizinin başından kalkıp mutfakta çayınızı tazelerken, ben oyuncu olarak hayatımın bakışını atıyor olabilirim o sırada. Televizyonda seyircinin objelerinden birisiniz; nasıl ki masası, bardakları var, bir de dizisi var. İster açar, ister kapatır.
180 sayfalık kitaptan dört yıllık dizi senaryosu çıkarılmasını doğru buluyor musunuz?
Öncelikle, bunların uyarlama olmadığını söylemeliyim. Tanıtım filmlerinde bile “Reşat Nuri Güntekin’in eserinden” tanımlamasını kullanıyoruz. Kaldı ki Yaprak Dökümü, romanın temel çatışmalarından uzağa düşmedi hiç. Edebiyat klasiklerinden yola çıkan diziler, televizyona kalite getirdi.
Yaprak Dökümü için daha çok sevebileceğiniz işlerden fedakârlık yapmanız gerekti mi?
Tabii ki. 40 yıllık aktörüm ama uzun zamandır son imajımla, Ali Rıza Bey olarak anılıyorum. Bir tarafım bunu saygı ve sevgiyle karşılıyor ama bir oyuncu için hüzünlü bir an. Bırakıp gidemem de, çünkü onlarca insan oradan ekmek yiyor. Film projeleri olduğunda insanların aklına gelmiyoruz çünkü yılda iki ay boşluğum var.
Oyunculuğunuz açısından, uzun soluklu bir işte yer almanın handikapları neler?
Kendini sınayamıyorsun. Dizideki karakterin içinde manevralar yapmaya çalışıyorsun.
Peki oyunculuğunuzdan memnun musunuz?
Kilolarım dışında, oyunculuğumu ve kendimi beğeniyorum.
Fazla kilolar konusunda neden kendinize dikkat etmiyorsunuz?
Diz kapaklarımda, dizi setlerinden kalma ciddi bir rahatsızlık geçirdim. O dönem yürüyemedim ve kilolar birikti. Bunun yanında, yemek yapmayı ve yemeyi de çok seviyorum. Şimdi dikkat ediyorum, doktor kontrolünde altı kilo verdim.
Genellikle baba rolleri mi geliyor artık size?
Sinemada çok marjinal rolleri ve olumsuz kahramanları da oynadığım için bu yaşta böyle bir kompleksim yok. Artık baba rolünü oynama yaşım geldi, bununla barışığım. Tabii oynadığım babalar da farklı babalar.
Ali Rıza Bey, zaafları olan bir adam. Çocuklarına da çok adil davranamayabiliyor, değil mi?
Feodal yanları ağır basan bir adam. İnsanoğlunun olmazsa olmaz denen değerlerini gözetiyor. Ali Rıza Bey, Türk halkının yitirdiği vicdanını hatırlatıyor. Bu vicdan, düşkün insanlara yardım etmeyi, ne olursa olsun ailesini bir arada tutmayı ve onlara nasıl insanlar olmaları gerektiğini hatırlatıyor. Bu nedenle önemli. Türkiye’de bazı değerleri yavaş yavaş yitiriyoruz.
Dizinin ne zaman biteceği belli mi?
Yılbaşına kadar uzatıldı. Hep tadında bırakılmak isteniyor ama seyirci aynı tadı almaya devam ediyor.
ÖLÜYORUM DEDİĞİM ANLAR OLDU
Keşke diziye uyarlansa dediğiniz romanlar var mı?
Yaşar Kemal ve Vedat Türkali romanlarını izlemek ve hatta içlerinde yer almak isterdim.
Ali Rıza Bey’in başına gelenler sizin başınıza gelse, dayanabilir miydiniz?
Direnir ve ayakta kalmaya gayret ederdim. Benim de başıma az şey gelmedi; hapishaneler, zulümler, ihanetler, aldatmalar... “Artık ölüyorum” dediğim anlar oldu hayatımda.
Ölüm korkusu sizi nasıl motive ediyor?
Kalpten ya da kanserden gitmezsem, önümde aşağı yukarı belli bir zaman var. Bugüne kadar yaşadığımın altıda biri kadar. İnsan bunu düşününce büyüyor, biraz derviş oluyor, tevekkülcü oluyor. Önemli olan, başını yastığa koyduğunda “Ben yaşadım” diyebilmek. Bunun için de “Doğayı korudun mu”, “Hümanist olabildin mi”, “Katkılarınla geleceği besleyebildin mi” sorularına yanıt vermen gerek. Ben geleceğe kendimce bir şeyler kattım ve doğayı elimden geldiğince korudum. Büyük ihtiraslarım olmadı. İnsanları çok sevdim. “Ben yaşadım” diyebilirim.
ANNEMİ KAYBEDİNCE HAYATTA YAPAYALNIZ KALDIĞIMI ANLADIM
Ailenize, bilhassa da annenize çok düşkünmüşsünüz. Annenizi kaybettikten sonra hayatınızda ne değişti?
İnsan babasına, çocuğuna, kardeşine, karısına bile dikkat ederek davranır. Ama annesini kaybetmeyeceğini bilir.Anneler, hangi yola girerseniz girin, sizi yine sevgiyle ve şefkatle karşılar. Annemi biraz geç keşfetmiş biri olarak,onu kaybettiğimde, “İşte Halil, artık hayatta yapayalnızsın” dedim. Onu kaybetmek beni çok değiştirdi; biraz daha boşvermiş ama daha sevgi dolu bir adam oldum. Kardeşlerim var, onlar bana annemin hatırası, onlara çok
bağlıyım. Yeğenlerime de öyle.
DİZİNİN EN KÖTÜSÜ HAYRİYE HANIM
Dizide beş çocuğunuzun dördünde karakter defoları var.Burada inandırıcılık sorunu yok mu sizce?
Herkesin başına gelebilecek meseleleri bir dizide anlatıyoruz. Bunu gerçek hayat gibi görünce abartılı tarafları olabilir ama her şey insan içindir ve insanın hayatta kalma mücadelesi diğer canlılar arasında en yırtıcı olanıdır. Akşamları perdeler kapandıktan sonra neler olduğunu bilemeyiz.
Karakterlerin tahlilini yaptığınızda; dizinin en iyisi ve en kötüsü kimler?
Herkes Ferhunde’ye yükleniyor ama dizinin en ikiyüzlü karakteri Hayriye Hanım. En taviz vermeyen karakter ise Ali Rıza Bey. Hayriye Hanım gibi bir kadınla hayat geçirmek de Ali
Rıza Bey’i en çok yoran meselelerden biri. Bunu bir türlü kabullenemiyor. En iyi ile en kötü, aynı yastığa baş koyuyor.
ŞÖHRET KAÇAMAK YAPMAYA ENGEL
Bu kadar tanınıyor olmanız zor anlar yaşatıyor mu?
Bunun dezavantajı, televizyonun ağır bir eskitme aracı olması ve çok fazla tanınmak. Bir kaçamak yapmak isteseniz mümkün değil.
Başbakan’ın sinema sanatçılarıyla buluşmasına katılmadınız, neden?
Aslında o buluşmaya katılacaktım, çok da istedim. Başbakan’ın bilhassa Roman açılımı, onu eleştirenleri ters köşeye yatıran başarılı bir hamle oldu. Ancak o günlerde, Türkiye’de
yaşayan ve çalışan Ermenilerle ilgili sözleri beni çok incitti. Bir tepki olarak gitmedim.
Unutamadığınız yabancı bir sevgiliniz varmış, biraz bahseder misiniz?
Bir İspanyol kızıydı, benden gençti. Hayatın çok güzel ve fırtınalı bir anında karşılaştık, birbirimize çarpıldık. Ona hemen bir hayat kurmuştum erkek kafasıyla; bahçede hanımeli, çiçekler, hayvanlar ve evde o. Ben işten geliyorum... Son mektubunda diyordu ki; “Şimdi resmine bakıyorum, Madrid’de hava kapalı. Gözlerine bakıyorum ve seni çok seviyorum. Bana
birlikte bir hayat kurmayı teklif ediyorsun ama apayrı yerlerde yaşadık ve rastlantıyla karşılaştık. Bu ilişkiyi evlilik gibi bir kurumla sonlandırmak birbirimize haksızlık etmek olmaz mı? Benim hayatla ilgili planlarım var, sen bir aktörsün ve senin de orada planların var. Bu planların üzerine bir hayat kurmaya çalışmak mümkün değil.”
Tepkiniz ne oldu? İçinizde bir taraf hep onu bekler mi?
Beni kibarca reddetmişti ama önce anlamadım ve kıyameti kopardım. Sonra anlamaya başladım. Yıllar sonra kocasıyla İstanbul’a geldi. Ona beni anlatmış. Bizi tanıştırdı ve bu benim için yıkım oldu. Kalbim yerinden çıkacaktı. Sonrası uzun bir müddet sessizlik ve karanlıkla geçti benim için.
Şimdi hayatınızda biri var mı?
Umudum var. Ama artık huyları, takıntıları olan bir adamım. Birinin buna uyum sağlaması kolay değil. Eşitlikçi bir adam olduğum için benim de uyum sağlamam gerekir ki bu saatten sonra zor. Aynı kuşaktan birçok arkadaşımla,hayatımızın aşkını bekliyoruz.
Sanatçıların depolitizasyonunun altında ne yatıyor sizce?
Sanırım kaybedekleri şeylerin miktarı arttıkça, politik görüşlerini paylaşmaktan da çekinir oldular.
Siyasi görüşünü ortaya koyan sanatçıların sonu da çok parlak olmadı bu ülkede. Bunun nedeni nedir?
12 Eylül’le başlayan bir sindirilme var. Bu büyük zulüm, toplumda bazı kodlar oluşmasına neden oldu ve bu kodlar sivri köşeler haline dönüştü. Siyaset de bunlardan biri. Hangi görüşten olursa olsun, sanatçılar siyasi görüşlerini belli ettiklerinde sadece belli bir kesim tarafından sahipleniyorlar, kitlelere ulaşamıyorlar. Demokratikleşme yasalaştırılmamalı, halka sindirilerek anlatılmalı. Ancak o zaman insanların görüşlerini açıklamaları ölümle ya da saldırılarla sonuçlanmaz.
EŞCİNSELLİK HABERLERİ UYKULARIMI KAÇIRIYOR
Taşıyıcı anneyle çocuk sahibi olacağınız doğru mu?
İnsanın çocuğu olacaksa, genç yaşta olmalı. O bir şakaydı. Geç yaşta anne-baba olan arkadaşlarımı görüyorum; göçüp gidiyorlar, o çocuklar yalnız kalıyor. Ben kıyamam. Ama istedim, çok istedim.
Magazin muhabirleriyle son dönemde çatışma yaşadınız. Sizinle fazla mı uğraşıldığını düşünüyorsunuz?
Bu benimle ilgili bir mesele değil, Yaprak Dökümü’nden malzeme çıkarmak istiyorlar. Dizi bu kadar seyredilmese benimle bu kadar ilgilenmezlerdi. Magazinci genç arkadaşlar, günü kurtarmak için canımızı yakıyor. Bar çıkışında çekiyor,olur olmadık sorular soruyor.
Sizinle ilgili eşcinsellik üzerine haberler yapılıyor. Bunun aslı astarı nedir?
Hiçbir zaman bu soruya yanıt vermeyi düşünmüyorum. Magazinciler bu konuda haberler yapıyor, benim haykırarak bir yanıt vermemi istedikleri için. Bir insanı bu soruya yanıt vermek zorunda bırakmak psikolojik şiddettir, bana bunun yapılmasına izin vermem. Hakkımda çıkan bu tür haberler uykularımı kaçırıyor, kimsenin bunu yapmaya hakkı yok. Kaldı ki, Türkiye’de eşcinseller ötekileştiriliyor. Bu yaklaşım onların toplum yaşamından uzaklaşmalarına neden oluyor.
Bedia Ceylan Güzelce/Gazete Habertürk