"YANDAŞ OLMAK DA SORUMLULUK İSTER!" AMİGOLUK İLE GAZETECİLİK ARASINDAKİ FARK!

Amigolukla; sağduyulu, uzak görüşlü, uzman gazetecilik arasındaki fark bir kez daha ortaya çıktı.

Rasmussen'in omzunun çıkmasına sevinmek

Milletçe asabiyiz, diklenmeyi, dayılanmayı severiz. Kahvede, sokakta, lokantada, maç kuyruğunda birbirimize girmek için minik bir kıvılcım yeter.


Karşılıklı horozlanma faslından sonra birileri araya girer, gerginlik biter. Az önce birbirlerini bıçaklama hallerindeki hasımlar, meseleyi çoktan unutup rakılarını, çaylarını yudumlamaya başlamıştır bile.


Sokaktaki halimiz çoğunlukla böyledir.


Bana sıkıntı veren, bu sokak davranışlarının yavaş yavaş politikaya da sirayet ediyor olması.


Son seçim kampanyasındaki lider mitinglerinden aklınızda kalan bir yerel proje; kaçak yapılaşmaya karşı bir önlem veya çevre korumaya yönelik bir çağrı var mı?


Hatırladığım kadarıyla yok.


Ama "Eşek ölür semeri kalır var", "Ağız tadıyla küfür edemiyoruz" var, "Uçak özürlü" ve gırla giden "Ya sen ne hizmet yaptın bee"ler var...


Hatırladığım, bolca öfke, iki cümlede bir hakaret.


Peki bu öfke fırtınası ne getirdi?


Lideri en öfkeli parti, seçimde en büyük kayba uğrayan parti oldu. Diklenmeyi seven millete bile bu kadar öfke, kesintisiz sert üslup fazla geldi. Şimdi aynı üslubu dış politikada da görüyoruz.


Evet, Davos´taki çıkış Türk insanının yüreğini soğuttu. Türkiye´nin çoğunluğu "Helal olsun Erdoğan´a" dedi. İngilizlerin aklından bile geçmezken, "Van minüt" Türkiye´de marka oldu.


Dış politikanın diğer tarafında, yani ilişkide olduğumuz ülkelerde ne tortu kaldı?


Onlar İngilizce yeni bir terim ürettiler: Doing an Erdoğan, yani "Erdoğan´lık yapmak". Bunun karşılığının "Mağdurları aslanlar gibi savunmak" olduğunu falan sanmayın. Olsa olsa en hafif tabiriyle "Öfkeyle kırıp geçirmek, esip gürlemek" benzeri bir şeydir.


Nitekim İslam ülkelerinde kahraman olduk ama, dünyanın öteki tarafına "Moderatörün yaptığı ayıptı kardeşim. Var mı öyle Başbakan´ın koluna, omzuna dokunmak" tadında cevap verdik.


NATO Genel Sekreteri´nin belirlenmesinde de benzer olaylara şahit olduk.


Başbakan önce "Kusura bakmasın, bize güven vermiyor", "Milletime anlatamam" diye kapıları kapattı. Aslen devlet işi olan bu atama için "Partime sormam lazım" dedi. 3-4 gün sonra parti kararı ile gerçekleşmesi gereken bir konuda "İspatlayın 6 bakanı kapının önüne koyayım" diye gürledi.


NATO Genel Sekreteri krizinin çözümünden hemen sonra gelen haberlerde yazı işlerinde sıcağı sıcağına yaptığımız ilk yorum "Amma taviz almışız. Neredeyse Kopenhag´daki denizkızı heykelini bile alacakmışız" oldu.


Haberler belirginleşmeye başladığında işin aslının öyle olmadığı anlaşıldı.


VATAN´ın diploması yazarı Cengiz Aktar´ın "Kaş yaparken göz çıkarmak" başlıklı yazısını birinci sayfadan anonsladık. Cengiz Aktar, "(...)Başbakan, monşer diye burun kıvırdığı Dışişleri yerine kendi adamları ve üslubuyla kotarmaya çalıştı" diyerek, NATO krizinin gerçekçi analizini yaptı.


Ertesi gün gazcı gazeteler cephesinde manzara Davos sonrasıyla aynıydı. "NATO zaferi", "Özür dileyecek", "Dik durduk, istediğimizi aldık" gibi amigo üsluplu başlıklar.


Rasmussen İstanbul´a geldi, özür dilemedi. Dengeli bir konuşma yapıp, krizin son kalıntılarını da gidermeye çalıştı. Kimse de çıkıp "Doing a Rasmussen" diye bir terim üretmedi. "Doing an Olli Rehn" veya "Doing a Merkel, Sarkozy" de diyen yok.


Aksine, pek çok Batı gazetesinde NATO krizi referans gösterilerek "Türkiye´nin daha az güvenilen bir ülke haline geldiği" yorumları var. Le Monde´a "NATO krizine kadar bir Türkiye fanatiğiydim" diyen Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner yeni Türkiye algısını söyle anlatıyor: "Türkiye giderek dini öncelikleri ağır basan bir ülke oluyor."


Dün gazcı gazetelerde kolu askıdaki Rasmussen fotoğraflarını "Hiç olmazsa omzu çıktı" tadında resimaltları süslüyordu. Özür dilemedi ya, gününü gördü.


Amigolukla; sağduyulu, uzak görüşlü, uzman gazetecilik arasındaki fark bir kez daha ortaya çıktı.


Amigolar, Rasmussen´in tuvalette düşüp kolunun çıkmasıyla yetindiler.


17 Aralık 2004 zirvesinden sonra Erdoğan´ı "Avrupa Fatihi" manşetleriyle karşılayan gazcı gazeteler "Bu kadar gaz veriyoruz da, tam üyelik hedefi olan 2014´e 5 yıl kala, Fransa ve Almanya gibi AB´nin ağabeyleri hâlâ neden bize karşı" diye, gaz ayarı konusunda oturup düşünmeli.


Tayfun Devecioğlu/Vatan