Yalnızca 2 isim vardı! Hasan Pulur'a büyük vefasızlık!
Dün Türk basınının duayen isimlerinden Hasan Pulur'un ölümünün birinci yıldönümüydü... Mezarı başında anmaya sadece 2 gazeteci gitti!
Hasan Pulur aramızdan ayrılalı tam 1 yıl olmuş...
Duayen isim için anma töreni bekleyenler dün büyük hayal kırıklığına uğrarken, mezarı başına anmaya giden sadece ama sadece 2 gazeteci vardı...
Milliyet gazetesi yönetiminin de Hasan Pulur'u daha ilk yıldönümünde unutması dikkat çekti.
Hasan Pulur'un ölüm yıldönümünü hatırlayıp mezarı başına giden sadece ama sadece iki gazeteci oldu....
Abbas Güçlü ve Tunca Bengin...
İşte bu duruma Abbas Güçlü, Milliyet'teki köşesinde isyan etti...
İşte Abbas Güçlü'nün o yazısı:
HASAN PULUR VE MÜTHİŞ YALNIZLIK!
Hasan Abi, Türk basınının çok önemli duayenlerinden biriydi.
O hiç kimsenin adamı olmadı.
Mesleğinin onurunu hiçbir zaman ayaklar altına almadı.
Söylemesi gerekenleri hiçbir zaman sümen altı etmedi.
Cesurdu, kimilerine göre huysuzdu ama hep dürüsttü.
Bir gün öyle, bir gün böyle olmadı.
Yarım asrı aşan gazetecilik yaşamında pek çok gazetede çalıştı.
En çok da Milliyet’te görev yaptı.
Gazeteciler Cemiyeti, diğer meslek örgütleri ve çalıştığı yayın organlarında, uzun süre yönetim kademelerinde bulundu.
Sıkı bir Kabataş Liseli ve “Ne Fenerbahçe sevdası biter bizde, ne Fenerbahçeli olmanın fedailiği” diyecek kadar FB’liydi.
Uzun süre yan yana odalarda çalıştık.
Davetlere, iş seyahatlerine pek gitmezdi ama gazeteye gelip gideni çok fazlaydı.
Çok uzun yıllar değişmeyen alışkanlıklarından biri de Cumartesi Meyhane Keyfi’ydi.
Anlatım dili sade ama vurguları can alıcıydı.
O hak eden herkese saygı duyar, herkes de onu sever, sayardı...
Mesleği için, okurları için, ülkesi için, ailesi için, çalıştığı kurumlar için ciddi mücadeleler verdi.
Önce çıkmayı sevmez ama arı gibi çalışırdı...
Önce, ansızın iki oğlundan büyüğünü daha sonra da eşini kaybetti.
Bu acılar sağlığını altüst etti.
Geçen yıl 83 yaşında aramızdan ayrıldı.
Salı günü ölüm yıldönümüydü.
Mezarı başında anıldı...
Anma saat 11.00’deydi.
İstanbul’un trafiği, yağmur da malum deyip bir yarım saat daha bekledik.
Ve o arada, uzunca bir hayat muhasebesi yaptık.
Bunca koşuşturma, bunca mücadele, bunca didişme niye ve nereye kadar dedik.
Düşündükçe, konuştukça, sorguladıkça, yüreğimiz daha da daraldı.
Haksız da sayılmazdık.
Hasan Abi çok iyi bir gazeteciydi ama mesleki kurumlardan hiç kimse yoktu.
Hasan Abi çok iyi bir yazar ve halk savunucusuydu ama okurlarından tek kişi gelmedi.
Hasan Abi iyi bir arkadaştı ama arkadaşlarından bir kişi bile yoktu. Meyhane arkadaşları bile!
Hasan Abi çok iyi bir aile reisi, çok iyi bir baba, çok iyi dedeydi ama ailesinden de tek kişi yoktu.
Peki, kim mi vardı?
Sadece ve sadece Tunca Bengin ve ben.
Evet, sadece iki kişi.
Bir de dua için gelen imam, organizasyon yapan arkadaşımız ve iki foto muhabiri!
Hiç kimse bu kadarını hak etmez ama Hasan Abi hiç etmez.
Üstelik daha düne kadar aramızdaydı ve bu onun ilk ölüm yıldönümüydü...
Duayen isim için anma töreni bekleyenler dün büyük hayal kırıklığına uğrarken, mezarı başına anmaya giden sadece ama sadece 2 gazeteci vardı...
Milliyet gazetesi yönetiminin de Hasan Pulur'u daha ilk yıldönümünde unutması dikkat çekti.
Hasan Pulur'un ölüm yıldönümünü hatırlayıp mezarı başına giden sadece ama sadece iki gazeteci oldu....
Abbas Güçlü ve Tunca Bengin...
İşte bu duruma Abbas Güçlü, Milliyet'teki köşesinde isyan etti...
İşte Abbas Güçlü'nün o yazısı:
HASAN PULUR VE MÜTHİŞ YALNIZLIK!
Hasan Abi, Türk basınının çok önemli duayenlerinden biriydi.
O hiç kimsenin adamı olmadı.
Mesleğinin onurunu hiçbir zaman ayaklar altına almadı.
Söylemesi gerekenleri hiçbir zaman sümen altı etmedi.
Cesurdu, kimilerine göre huysuzdu ama hep dürüsttü.
Bir gün öyle, bir gün böyle olmadı.
Yarım asrı aşan gazetecilik yaşamında pek çok gazetede çalıştı.
En çok da Milliyet’te görev yaptı.
Gazeteciler Cemiyeti, diğer meslek örgütleri ve çalıştığı yayın organlarında, uzun süre yönetim kademelerinde bulundu.
Sıkı bir Kabataş Liseli ve “Ne Fenerbahçe sevdası biter bizde, ne Fenerbahçeli olmanın fedailiği” diyecek kadar FB’liydi.
Uzun süre yan yana odalarda çalıştık.
Davetlere, iş seyahatlerine pek gitmezdi ama gazeteye gelip gideni çok fazlaydı.
Çok uzun yıllar değişmeyen alışkanlıklarından biri de Cumartesi Meyhane Keyfi’ydi.
Anlatım dili sade ama vurguları can alıcıydı.
O hak eden herkese saygı duyar, herkes de onu sever, sayardı...
Mesleği için, okurları için, ülkesi için, ailesi için, çalıştığı kurumlar için ciddi mücadeleler verdi.
Önce çıkmayı sevmez ama arı gibi çalışırdı...
Önce, ansızın iki oğlundan büyüğünü daha sonra da eşini kaybetti.
Bu acılar sağlığını altüst etti.
Geçen yıl 83 yaşında aramızdan ayrıldı.
Salı günü ölüm yıldönümüydü.
Mezarı başında anıldı...
Anma saat 11.00’deydi.
İstanbul’un trafiği, yağmur da malum deyip bir yarım saat daha bekledik.
Ve o arada, uzunca bir hayat muhasebesi yaptık.
Bunca koşuşturma, bunca mücadele, bunca didişme niye ve nereye kadar dedik.
Düşündükçe, konuştukça, sorguladıkça, yüreğimiz daha da daraldı.
Haksız da sayılmazdık.
Hasan Abi çok iyi bir gazeteciydi ama mesleki kurumlardan hiç kimse yoktu.
Hasan Abi çok iyi bir yazar ve halk savunucusuydu ama okurlarından tek kişi gelmedi.
Hasan Abi iyi bir arkadaştı ama arkadaşlarından bir kişi bile yoktu. Meyhane arkadaşları bile!
Hasan Abi çok iyi bir aile reisi, çok iyi bir baba, çok iyi dedeydi ama ailesinden de tek kişi yoktu.
Peki, kim mi vardı?
Sadece ve sadece Tunca Bengin ve ben.
Evet, sadece iki kişi.
Bir de dua için gelen imam, organizasyon yapan arkadaşımız ve iki foto muhabiri!
Hiç kimse bu kadarını hak etmez ama Hasan Abi hiç etmez.
Üstelik daha düne kadar aramızdaydı ve bu onun ilk ölüm yıldönümüydü...