"YAHUDİLERİ ANLAMAK LAZIM!.." İSRAİL GEZİSİ BEDAVA OLUNCA KÖŞE YAZISI DA BÖYLE OLUR!..

Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin İsrail gezisinden notlar aktarmaya devam ediyor.

İsrail notlarım-1


Bir ülkeyi önyargısız görmek mümkün mü?
Kudüs

VAROLMA HAKKI: Yahudilerin kendilerine ait bir devletlerinin olması fikrinin üç bin yıllık geçmişi var. Hatta milattan önce 1012'de ilk kez Mısır'da İsrail adı duyuluyor. Meşhur Dreyfus davasından sonra Herzl'in tohumlarını attığı devletin bu coğrafyada kurulmasının bir mantığı vardı. Burası Yahudilerin terk ettikleri bir topraktı ve ancak geri dönme fikriyle İsrail devletinin kurulmasına destek sağlanabilirdi: Bkz. Vaat edilmiş topraklar. Hiçbirimiz vatansız olmadık, vatansız olmanın ne demek olduğunu bilmiyoruz. Buna rağmen, özellikle Türkiye'de, İsrail'in varolma hakkı sürekli sorgulanıyor. Oysa hepimizin iyi kötü, sevsek de sevmesek de, ait olduğumuz bir ülkemiz var. Bunu bilmeden bu sorgulamayı yapmak ne derece meşru, tartışılır.

İSRAİL ORDUSU: İsrail'deki herkes ama herkes asker. Başka ülkelerde doğup buraya göç edenler, kadın ya da erkekler, eşcinseller ve heteroseksüeller, sokakta dolaşırken gördüğünüz herkes askerlik yapıyor. Erkekler üç yıl, kadınlar iki yıl. Hepsinin askerlik hizmetini yaparken tek bir motivasyonu var: Üç bin yıllık bir özlem sonucu kavuştukları vatanlarını savunmak. Dünyanın belki de en etkileyici soykırım müzesi Yad Vashem'de bütün bir günü geçiren askerlerle konuştum. Bu müzeye gelerek askerliklerinin başında 'ne için' savaştıklarını öğreniyorlarmış.

BASIN-ORDU İLİŞKİSİ: İsrail basınında, özellikle solcu Haaretz gazetesinde sık sık orduyu eleştiren haberler, yazılar çıkıyor. İsrail kamuoyu zaman zaman ordunun yaptıklarını onaylamayabiliyor. İsrail Ordusu'nun sözcüsü Barak Raz'la yaptığım konuşmada kendilerinin de hatalardan ders alan ve bunları tekrarlamamaya çalışan bir ordu olduğunu anlattı... Kısacası herkesin asker olduğu İsrail'de bile ordu yüksek sesle eleştiriliyor. Ancak orduya güven konusunda istatistikler bir düşüş olmadığını gösteriyor. Türkiye'dekinin aksine sistematik bir yıpratma kampanyası olmadığı için IDF'e (İsrail ordusuna) güven tam. Bu arada orduyu çok sert eleştiren gazetecilerin de, tıpkı siyasette olduğu gibi, akreditasyonları iptal edilmiyor. Hala haber yapmalarına izin veriliyor.

SÖNMEYEN ALEV: İsrail Parlamentosu Knesset'in içindeki bir duvarda geçmiş, bugün ve geleceği simgeleyen devasa bir Chagall tablosu var. Yahudi motifleriyle dolu. Yerlerde yedi tane Chagall mozaiği, karşı duvarda dev bir mozaik çalışması daha... Paha biçilmez eserler... Meclislerine Chagall koyan bir ülke yani... Ancak son derece çarpıcı bir mimariye sahip Knesset'in en etkileyici tarafı girişte durmaksızın yanan alev. Bu alev milletvekillerine her sabah binaya girerken ölen Yahudileri hatırlatıyor ve 'Burada alacağınız kararlar Yahdudilerin hayatını etkileyecek' mesajını veriyor.

GÜVENLİK DUVARI: İsrail'in Batı Şeria'da teröre karşı ördüğü güvenlik duvarı uluslararası kamuoyunun tepkisini çekti, çekmeye de devam ediyor. Kamuoyunun büyük kısmı sadece yüzde dördü gerçekten betondan duvar olan, geri kalanı tel örgü olan bu 'güvenlik bariyerinden' memnun. Terör saldırılarını azalttığı görüşünde. Kimileri Filistinlilerin duvarı da aşabilecek yöntemler bulduğunu, kimileri ise Batı Şeria'ya IDF'in iyice yerleşmesinin terörü azaltmakta etkili olduğunu söylüyor. 'Güvenliğimiz arttı' diyenlere karşı böyle bir terör bölgesinde yaşamadığımız için empati duygumuz çok zayıf. İtiraz etmek de kolay değil. Ama duvarın insanlık dışı bir simge olduğu da ortada...

PARANOYA: İsrail'e adım basmadan önce buranın terörle kafayı bozmuş bir ülke olduğuna dair bir fikir oluşmuştu bende. Her kırmızı ışıkta, her kamusal alanda bir tehlike ihtimali olduğunu düşünüyordum. Ancak günlerdir 'İsrail'e geldik bir bomba bile patlamadı' diye yakışıksız bir espri bile yapıyorum. Evet, İsrail güvenli. 24 saat sokaklarında kadın-erkek dolabileceği kadar güvenli. Arada yankesicilik oluyormuş tabii, cüzdanlara sahip çıkmamız gerektiğini söylüyorlar. Ama kimsede bir terör paranoyası kalmamış.

GÜVENLİK ZULMÜ: Önceki gece Kudüs'te dolaşmaya çıktım. Otelin önünde yüzlerce insan Başbakan'ı protesto ediyordu. Ama bir şenlik havası vardı. Arada şarkılar türküler söyleniyor, kısa konuşmalar yapılıyordu. Polis, meydanın etrafına barikat kurmuştu. Otele girmekte, otelden çıkmakta o barikatla mümkündü. Dönüş yolunda bir polis durdurdu, 'Silahın var mı, nerelisin, ne yapıyorsun' gibi sorular sordu. Bir gün önce helikoptere binmek için güvenlikten geçerken de benzer sorular uzun uzun sorulmuştu: Bütün sorulara net ve doğru cevap verdiğinizde, bütün sordukları ayrıntıları 'Şoför mü valizi taşıdı, adı neydi' gibi saçma soruları sormasına bile tahammül ettiğinizde güvenlik bir zulme dönüşmüyor. Kilit kelime tahammül. Bu satırları hala İsrail'den yazıyorum, henüz havaalanından dönmedim. En büyük paranoya da dönüşteki 'sıkı' sorgular, göreceğiz.


Tel-Aviv'e yolunuz düşerse
Ben de Timeout dergisinin ödüllerinden gördüm; yılın en iyi restoranı seçilmiş... Beş yıldır zirveden inmiyormuş zaten... Not edin, Tel-Aviv'e yolunuz düşerse Toto'ya gidin... İsrail, mutfağıyla çok meşhur bir ülke değil belki. Toto da dünyanın en iyi restoranı değil. Ama öküzün kuyruk etinden bir tortellini yapıyorlar. İşte sırf bu yemek için Toto'ya da gidilir, Tel-Aviv'ede...

Oray Eğin/Akşam