YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULMAK! BİR KUTLUĞ ATAMAN PROFİLİ
Murat Tolga Şen, iktidar yanlısı çıkışlarıyla gündeme gelen Kutluğ Ataman'ın Star gazetesine verdiği röportajı ve sanatçının duruşunu değerlendirdi.
Sinemacı Kutluğ Ataman’ın bugün Star gazetesinden Gülcan Tezcan’a verdiği röportajı okudum. Sonra bir daha, sonra bir daha… Okuduklarımı hazmetmeye çalışsam da beynim dayanamadı kustu. Beyin kusar mı!
Kutluğ Ataman röportajı: http://haber.stargazete.com/magazin/sanat-camiasindaki-ergenekona-artik-uyanin/haber-780844
Kutluğ Ataman’ı herkes Lola + Bilidikid’in yönetmeni olarak tanır. Benim gibi tür sineması düşkünleri için ise Karanlık Sular denince akan sular durur. Vampir kültüyle olan gevşek bağına rağmen Türk sinemasında eşi benzeri görülmemiş bir çalışmadır ve şimdi sahip olduğu yanlış fikirlerin haklı çıkış noktalarını işaret eder. Yönetmenin tüm filmlerini izledim, kimsenin adını bile bilmediği Ay’a Seyahat’i bile… Bu filmi kurucusu olduğum Öteki Sinema sitesinde inceledik.
Kutluğ Ataman aynı zamanda bir video enstalasyon sanatçısı ve bu yüzden “seçkin sanat çevreleri” ile yakın ilişki içinde… Röportajlarında Türkiye burjuvazisinin cahil olduğunu, sanatı değerlendiren çevrelerin ise feodal ağalar tarafından yönetilen derebeyliklere dönüştüğünü altına çizerek söylüyor.
Ben de katılıyorum çoğu zaman bu tespitlere… Blog yazarlığı ile başladığım film eleştirmenliği yolculuğumda her aşamada heyecanlı bir destek beklerken sürekli olarak buzdolabından çıkmış suratların “bizden değilsin” bakışlarıyla karşılaştım durdum. Bu memlekette elit faşizmi diye bir şey var mı? Kesinlikle!
Solcu, sağcı, komünist, liberal… Hepsi üzerimizde pazarda satılan tişörtün üzerine iliştirilmiş çakma marka etiketler gibi duruyor. 39 yıllık yaşam pratiğimden anladığım üzere, hangi ideolojinin, hangi düşüncenin adamı olursak olalım, en büyük maharetimiz yargılamadan asmak! Solcusu da, sağcısı da yapıyor bunu çünkü bizim asıl olayımız kabilecilik!
Teoride özgürlükçü ama pratikte faşist bu insanlarla sıkça karşılaşmak bir süre sonra bir meydan okumayı gerekli kılıyor. Bu savaşlarda yorulan çok fazla insan tanıyorum. Sinema tarihi araştırmacılığı kesinlikle yabana atılmayacak bir isim olan Ali Murat Güven böyle bir yıpratma kampanyasından sonra sinema yazarlığını bıraktı. Onun durumunda bardağı taşıran son damla, 3. Malatya Film Festivali için yapılan jüri üyeliği davetinin veto edilmesiydi. Kimin olsa ağırına giderdi doğrusu! Festival bu ayıbı temizlemek için bu yıl bir başka muhafazakar sinema yazarı olan İhsan Kabil’i jüri üyesi olarak açıkladı.
Kayırmalar, kaydırmalar yazmakla bitmez. Tekrardan Kutluğ Ataman meselesine dönecek olursak, sanatçının haklı ve mutlaka dikkate alınıp tartışılması gereken tespitleri var. Bana kalırsa da bu ülkede sanat üretimi, takibi ve takdiri mekanizmalarının tamamı yıkılıp yeniden kurulmalı.
Ancak fikirlerin vals edişi bir yere kadar! Sonra çok kuvvetli bir görüş ayrılığına düşüyoruz çünkü Kutluğ Ataman’ın haklı işaretlemeleri muhalif bir duruştan çok iktidarı desteklemek ya da haklı çıkarmak için bir bahaneye dönüşüyor. Benim de savunacağım fikirlerin, zihniyeti ortada bir iktidarı paklama aracına evrilmesi de insanı sinir stres sahibi yapıyor.
Ataman şu anda verdiği röportajlarla eleştirdiği sanat feodalizminin ekmeğine yağ sürüyor ve “sorunları cesurca tartışmaya açan adam” olmaktan “karşı tarafın adamı” olmaya doğru yol alıyor. Sanırım bu hırçınlık kendisini tamamen dikkate alınmayan bir köşeye atana kadar devam edecek ve o da meczuplardan biri olarak etiketlenecek. Tam otomatik yaftalamalılarla ateş ederken birbirimize, başka türlüsü mümkün değil.
Erzincan’da yaptıklarını takdirle izliyorum. Orada film çekmesi, o toprakları bir platoya dönüştürme çabaları hayranlık uyandırıcı ancak bu süreçte egemenlerle fazla haşır neşir oldu ve onların badem bıyıklarının altındaki sevimli gülümsemelerine kanıyor. Sonuçta insan uygarlığının temeli, belki de evrimimiz fırsatçılık üzerine kurulu. Kutluğ Ataman, AKP flörtünden Erzincan’a bir film platosu çıkarsa çok da sevinirim ancak ‘fikirler’ ve insanlar bunu sağlamak adına kurban edilmemeli. İktidarın özel gözlükler takarak görebildiği ve birbirinden nefret eden insanlardan mamül Ergenekon’u sanat çevrelerinde tespit etmek de sanırım telekinezi ile mümkün. Cadı avları böyle başlıyor işte...
Evet, sanatçımız bazı konularda haklı ama abartılı tespitler yapıyor. Fikirleri de sürekli değişiyor ki bu çok sağlıklı değil. "Ben de çapulcuyum artık" dediği bir tweet’i anımsıyorum mesela.
AKP iktidarı zamanında hiç baskı hissetmediğini de idda eden Ataman’a bir tavsiye; eline bir pankart al, üzerine "eşcinsellere özgürlük" yaz ve çık meydana. Baskı, gaz, cop... Hislerden his beğen!
Son söz; bu tarafta bir Şirinler Köyü yok belki ama o tarafta şimdiki destekçilerinin çoğunu kedisi Azman’a yem yapacak bir Gargamel var! Dikkatli yürü Kutluğ Ataman.
MURAT TOLGA ŞEN /
Kutluğ Ataman röportajı: http://haber.stargazete.com/magazin/sanat-camiasindaki-ergenekona-artik-uyanin/haber-780844
Kutluğ Ataman’ı herkes Lola + Bilidikid’in yönetmeni olarak tanır. Benim gibi tür sineması düşkünleri için ise Karanlık Sular denince akan sular durur. Vampir kültüyle olan gevşek bağına rağmen Türk sinemasında eşi benzeri görülmemiş bir çalışmadır ve şimdi sahip olduğu yanlış fikirlerin haklı çıkış noktalarını işaret eder. Yönetmenin tüm filmlerini izledim, kimsenin adını bile bilmediği Ay’a Seyahat’i bile… Bu filmi kurucusu olduğum Öteki Sinema sitesinde inceledik.
Kutluğ Ataman aynı zamanda bir video enstalasyon sanatçısı ve bu yüzden “seçkin sanat çevreleri” ile yakın ilişki içinde… Röportajlarında Türkiye burjuvazisinin cahil olduğunu, sanatı değerlendiren çevrelerin ise feodal ağalar tarafından yönetilen derebeyliklere dönüştüğünü altına çizerek söylüyor.
Ben de katılıyorum çoğu zaman bu tespitlere… Blog yazarlığı ile başladığım film eleştirmenliği yolculuğumda her aşamada heyecanlı bir destek beklerken sürekli olarak buzdolabından çıkmış suratların “bizden değilsin” bakışlarıyla karşılaştım durdum. Bu memlekette elit faşizmi diye bir şey var mı? Kesinlikle!
Solcu, sağcı, komünist, liberal… Hepsi üzerimizde pazarda satılan tişörtün üzerine iliştirilmiş çakma marka etiketler gibi duruyor. 39 yıllık yaşam pratiğimden anladığım üzere, hangi ideolojinin, hangi düşüncenin adamı olursak olalım, en büyük maharetimiz yargılamadan asmak! Solcusu da, sağcısı da yapıyor bunu çünkü bizim asıl olayımız kabilecilik!
Teoride özgürlükçü ama pratikte faşist bu insanlarla sıkça karşılaşmak bir süre sonra bir meydan okumayı gerekli kılıyor. Bu savaşlarda yorulan çok fazla insan tanıyorum. Sinema tarihi araştırmacılığı kesinlikle yabana atılmayacak bir isim olan Ali Murat Güven böyle bir yıpratma kampanyasından sonra sinema yazarlığını bıraktı. Onun durumunda bardağı taşıran son damla, 3. Malatya Film Festivali için yapılan jüri üyeliği davetinin veto edilmesiydi. Kimin olsa ağırına giderdi doğrusu! Festival bu ayıbı temizlemek için bu yıl bir başka muhafazakar sinema yazarı olan İhsan Kabil’i jüri üyesi olarak açıkladı.
Kayırmalar, kaydırmalar yazmakla bitmez. Tekrardan Kutluğ Ataman meselesine dönecek olursak, sanatçının haklı ve mutlaka dikkate alınıp tartışılması gereken tespitleri var. Bana kalırsa da bu ülkede sanat üretimi, takibi ve takdiri mekanizmalarının tamamı yıkılıp yeniden kurulmalı.
Ancak fikirlerin vals edişi bir yere kadar! Sonra çok kuvvetli bir görüş ayrılığına düşüyoruz çünkü Kutluğ Ataman’ın haklı işaretlemeleri muhalif bir duruştan çok iktidarı desteklemek ya da haklı çıkarmak için bir bahaneye dönüşüyor. Benim de savunacağım fikirlerin, zihniyeti ortada bir iktidarı paklama aracına evrilmesi de insanı sinir stres sahibi yapıyor.
Ataman şu anda verdiği röportajlarla eleştirdiği sanat feodalizminin ekmeğine yağ sürüyor ve “sorunları cesurca tartışmaya açan adam” olmaktan “karşı tarafın adamı” olmaya doğru yol alıyor. Sanırım bu hırçınlık kendisini tamamen dikkate alınmayan bir köşeye atana kadar devam edecek ve o da meczuplardan biri olarak etiketlenecek. Tam otomatik yaftalamalılarla ateş ederken birbirimize, başka türlüsü mümkün değil.
Erzincan’da yaptıklarını takdirle izliyorum. Orada film çekmesi, o toprakları bir platoya dönüştürme çabaları hayranlık uyandırıcı ancak bu süreçte egemenlerle fazla haşır neşir oldu ve onların badem bıyıklarının altındaki sevimli gülümsemelerine kanıyor. Sonuçta insan uygarlığının temeli, belki de evrimimiz fırsatçılık üzerine kurulu. Kutluğ Ataman, AKP flörtünden Erzincan’a bir film platosu çıkarsa çok da sevinirim ancak ‘fikirler’ ve insanlar bunu sağlamak adına kurban edilmemeli. İktidarın özel gözlükler takarak görebildiği ve birbirinden nefret eden insanlardan mamül Ergenekon’u sanat çevrelerinde tespit etmek de sanırım telekinezi ile mümkün. Cadı avları böyle başlıyor işte...
Evet, sanatçımız bazı konularda haklı ama abartılı tespitler yapıyor. Fikirleri de sürekli değişiyor ki bu çok sağlıklı değil. "Ben de çapulcuyum artık" dediği bir tweet’i anımsıyorum mesela.
AKP iktidarı zamanında hiç baskı hissetmediğini de idda eden Ataman’a bir tavsiye; eline bir pankart al, üzerine "eşcinsellere özgürlük" yaz ve çık meydana. Baskı, gaz, cop... Hislerden his beğen!
Son söz; bu tarafta bir Şirinler Köyü yok belki ama o tarafta şimdiki destekçilerinin çoğunu kedisi Azman’a yem yapacak bir Gargamel var! Dikkatli yürü Kutluğ Ataman.
MURAT TOLGA ŞEN /