WASHINGTON POST: ERDOĞAN, BU SIRALAR PUTİN'İ ÖRNEK ALIYOR!
Geçtiğimiz hafta olan olaylar göstermektedir ki, Türkiye artık batılı ülkelerde egemen olmuş basın özgürlüğünden yoksundur'
Amerikan Washington Post gazetesinde editoryel kurulu imzası ile yayımlanan yazıda Başbakan Erdoğan'ın Gezi Parkı protestolarına yönelik politikaları eleştirilerek "Erdoğan demokratik seçimlerin de otoriter yapılanmalar doğurabileceğini bir kez daha göstermiştir" denildi.
Yazıda Gezi Parkı protestolarının ana akım televizyon kanalları tarafından yayınlanmamasına ilişkin "geçtiğimiz hafta olan olaylar göstermektedir ki, Türkiye artık batılı ülkelerde egemen olmuş basın özgürlüğünden yoksundur" ifadesi yer aldı.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile kıyaslandığı yazıda, başkanlık sistemi hakkında "Anlaşılan Erdoğan bu sıralar Putin'i örnek alıyor. Ulaşmaya çalıştığı yeni başkanlık sistemi, Başkan'a kayda değer ölçüde yeni güçler katarak Türk lidere aynen Vladimir Putin'in yaptığı gibi, başbakanlık dönemi sona erdikten sonra, bir on yıl daha başkanlık ofisinde bulunabilme hakkı kazandıracak" yer aldı.
Washington Post'ta 4 Haziran tarihinde editoryal kurulu imzası ile yayımlanan yazı şöyle:
Cuma günü yapılan toplantıda bir danışman, polisin sokaklarda barışçıl eylemci kalabalığına saldırdığı sırada, Başbakan Erdoğan’a "Oyların yüzde ellisini kazanmış bir hükümet nasıl otoriter olabilir" diye sordu. Bu soru, Erdoğan’ın yönetim politika tarzına ve aynı zamanda yıllardır yapılan yüzlerce bunalmış protestocunun çağrılarına karşı aldığı tavırla ilgili olduğunu dile getirdi.
Türkiye demokrasiyle yürütülen bir ülke, ve AKP son üç seçimi oy arttırarak kazandı. Fakat geçtiğimiz hafta olan olaylar göstermektedir ki, Türkiye artık batılı ülkelerde egemen olmuş basın özgürlüğünden yoksundur. Protestocular sokaklara dökülüp, Taksim Meydanına akın etti, ancak medya olanları göz ardı etti. CNN Türk televizyonu bu sırada bir bir yemek pişirme programı sunmaktaydı. Yazılı basında da yeterli ilgi görülmedi ve bunun çok haklı nedenleri vardı. Gazetecileri Koruma Komitesi'nin açıklamalarına göre Türkiye'de 49 gazeteci yaptıkları çalışmalar dolayısıyla hapsedilmiştir.
Bir demokraside muhalif sesler hem kabul görür, hem de hükümeti politikalarında değişiklik yapmaya ikna etme yolunda önemli bir rol oynarlar. Türkiye'de bir parkın yok edilmesinden doğan protestonun başlangıcı meşru bir ihtilaftır. Buna karşın hükümet olaylara tolere etmektense, polisi insanların üstüne sürdü ve olayın başka illere yayılmasına neden oldu. Buna ek olarak, alkol satışına getirilen sıkı denetlemeler ve Erdoğan'ın Suriye'deki Sünni isyancılara verdiği destek,özellike Türkiye'deki dini azınlıklar arasında çok endişe yaratmıştır.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül protesto hakklarını desteklerken, Erdoğan tam tersine daha pervasızca ve öfkeli. Protestocuları "organize uç gruplar" olarak değerlendirerek yabancı güçler tarafından desteklendiklerini yineliyor. Basın'ı bilgilendireceği sırada, mahkeme kararını hiç'e sayarak parkın yıkılmasına devam edileceğini açıklamıştı. Bu tavır daha çok diğer bir diktatör olan Vladimir Putin'i andırıyor. Anlaşılan Erdoğan bu sıralar Putin'i örnek alıyor. Ulaşmaya çalıştığı yeni başkanlık sistemi, Başkan'a kayda değer ölçüde yeni güçler katarak Türk lidere aynen Vladimir Putin'in yaptığı gibi, başbakanlık dönemi sona erdikten sonra, bir on yıl daha başkanlık ofisinde bulunabilme hakkı kazandıracaktır.
Erdoğan, çoğunluğun oyunu almış olmasının, aşırıya kaçan yöntemlerin uygulanmasını meşrulaştırdığına inanıyor. Erdoğan, anlayış göstermektense, karşı çıkanlara gaz bombalarıyla cevap vermeyi yeğlemiş, hapse atmış ve çeşitli şekillerde zarar vermiştir. Asıl rahatsız edici olan nokta bu "çoğunlukçuluk" anlayışını, Mısır'da demokratik bir seçimle başa gelen İslamcı hükümet de benimsemiştir. Bu anlayışın sonuçları her iki ülkeyi de dindar ve laik kutuplaşmalara itmekte, Amerika Birleşik Devletleri ile uzun dönem müttefikliğini korumuş iki ülkeyi iktidasızlaştırmaktadır.
Erdoğan ile ilişkilerini geliştiren Obama hükümeti "aşırı güç" kullanılmasına dair endişelerini dile getirirken aynı zamanda insanların toplanma hakkını desteklediğini dile getirmektedir. Bu kriz durumu, Türkiye'nin müttefiklerinin Erdoğan'a demokrasinin sadece seçim demek olmadığını hatırlatma şansı tanımıştır, ve ne talihsizliktir ki, Erdoğan demokratik seçimlerin de otoriter yapılanmalar doğurabileceğini bir kez daha göstermiştir.
T24- Uluç Kerem Cihan