Wall Street Journal tercihi kime mesaj?
Yeni Şafak yazarı Abdulkadir Selvi, Fetullah Gülen'in Wall Street Journal röportajını kaleme aldı!
işte o yazı..
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, Wall Street Journal'de yayınlanan röportajını Başbakan'ın temaslarını izlemek üzere bulunduğumuz Brüksel'de okumuştum.
Röportajda Hocaefendi'nin, CHP ile yakınlaşma sorusunu reddetmemesi ya da alternatif oluşuma sıcak bakan ifadeleri dikkatimi çekti ama herhangi bir rahatsızlık hissetmedim.
Hem malumun ilanı olması açısından rahatsız etmedi beni. Hem de Cemaat-CHP işbirliğini Mısır'daki sağır sultan bile duydu. CHP'nin İstanbul ve Ankara adaylarının belirlenmesi sürecinde Kılıçdaroğlu'ndan daha fazla gayret gösterdikleri herkesin malumu.
AK Parti'ye karşı alternatif hazırlanmasını ise 17 Aralık darbe girişiminin siyasi sonucu olarak görmeli. Cemaatin talimatıyla istifa eden milletvekilleri, Meclis'te süs bitkisi olarak durmayacaklar. Bir süredir arka bahçe olarak kullandıkları BBP'ye ya da başka bir oluşuma geçip, 28 Şubat ara rejiminin DTP'si görevini üstlenecekler.
Hem ayrıca Gülen Hareketinin siyasi sonuçlarını göze aldığı sürece CHP ile ittifak kurmasının ya da yeni oluşumlara göz kırpmasının yadırganacak bir yanı yoktur.
Geçmişte Ecevit ile işbirliği yapmışlardı, şimdi Kılıçdaroğlu ile. Bize bu izdivacın hayırlı olmasını dilemek düşer.
Beni asıl ilgilendiren Hocaefendi'nin,'Türk halkı, son iki yıldır demokratik sürecin tersine dönmüş olmasından dolayı üzüntülü' olduğu ifadesiydi.
Hocaefendi, böylece AK Parti ile yaşadıkları sorunu, iktidarın son 2 yıldır demokratikleşmeden vaz geçmesine bağlıyordu.
Hocaefendi bunu kime söylüyordu?
Yahudi cemaatinin sesi olan Wall Street Journal'e.
Mavi Marmara olayından bu yana İsrail ve ABD içindeki etkin Yahudi Cemaati, AK Parti'yi cezalandırmayı kafaya koydu. Gülen hareketi, MİT operasyonu ve 17 Aralık darbe girişimi ile bunu gerçekleştirmeye çalışıyor şeklinde bir iddia söz konusu.
Hocaefendi'nin 28 medya kuruluşu talepte bulunmasına rağmen Yahudi sermayesinin en etkili yayın organı olan WSJ'yi tercih etmesi bu iddiaları güçlendiriyor.
Hocaefendi, 9 insanımızın İsrail askerleri tarafından şehit edildiği Mavi Marmara olayları sırasında da Wall Street Journal'a konuşmuştu.
Tam da İsrail'in arzu ettiği şekilde.
Tüm dünyanın İsrail vahşetini kınadığı bir sırada Hocaefendi, şehit edilen Müslümanlardan yana değil, Müslümanları katleden İsrail'den yana tavır koymuştu. Yüreğimizi yakan, utançtan başımızı yere eğdiren o açıklamasında Hocaefendi, katile destek verip, 'İsrail'in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır' demişti. Hocaefendi bu sözleriyle, İsrail saldırısı başladığı sırada, 'Şahadet şerbetine son saatler. Var mı daha güzel şey? Varsa o da sadece annemdir' diye yazan Furkan'ımızın ruhunu muazzep etmişti.
Hocaefendi'nin Wall Street Journal sevdası nereden geliyor?
Türkiye'nin başı nerede belaya girdiyse, WSJ provokatif yayınlarıyla orada ön plana çıktı.
7 Şubat MİT operasyonunun Amiral gemisiydi, Gezi olaylarının ise kara propaganda aracı.
Ayrıca Hocaefendi'nin son 2 yılda demokratikleşme konusunda geri adım atması nedeniyle AK Parti ile ilişkilerinde gerileme olduğu yönündeki değerlendirmesi de gerçeği yansıtmıyor.
Küçük bir arşiv taraması son 2 yılda, çözüm süreci başta olmak üzere demokratikleşme alanında önemli adımların atıldığını ortaya koyuyor.
Bakalım son 2 yılda ne yapılmış?
28 Şubat'ın ürünü olan Kur'an Kurslarındaki yaş sınırı kaldırıldı.
Üniversite öğrencilerinin ardından Kamudaki başörtüsü yasağına son verildi.
Merve Kavakçı'nın milletvekili olduğu halde başörtülü olduğu için yemin ettirilmediği parlamentoda milletvekillerinin başörtülü olarak genel kurula girmesi sağlandı.
28 Şubat'ın en büyük dayatması olan 8 yıllık kesintisiz eğitim kaldırıldı.
Getirilen 4 artı 4 artı 4 yıllık eğitimle Peygamberimizin Hayatı ve Kur'an-ı Kerim okullara ders olarak konuldu.
İmam Hatiplilerin polis ve askeri okullara giriş yasağı kaldırıldı.
YAŞ mağdurlarına iade-i itibar verildi.
28 Şubat sürecinde başörtülü oldukları için okullarından atılan öğretmenlere görevlerine dönme imkanı getirildi.
28 Şubat ürünü olan EMASYA kaldırıldı.
Ve Çok daha önemlisi, Hocaefendi'nin, 'Sulhta hayır vardır' diye destek verdiği çözüm süreci başladı. İslam'ın iki bahadır evladı olan Kürtlerle-Türkler, yeniden bir araya geldi.
Yukarıda saydıklarımın içinde Hocaefendi'yi rahatsız eden bir madde var mı bilmiyorum. Demokratikleşme konusunda, daha çok mesafe almamız gerektiğine inananlardanım.
Ayrıca demokratikleşmede gerileme var diye darbe girişiminde bulunmanın hangi manaya geldiğini ise anlamakta zorlanıyorum. Hem demokratikleşme eksikliğinden söz edeceksiniz hem cemaat vesayetini tesis etme adına milli iradeyi temsil eden hükümete karşı savaş açacaksınız.
Madem demokratikleşmeden saptılar, o zaman korku imparatorluğu tesis ederek, ülkeyi bir polis ve yargıç cumhuriyetine çevirerek mi, sağlayacaksınız demokratikleşmeyi?
Yazının devamı için tıklayın..
Yeni Şafak / Abdulkadir Selvi
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, Wall Street Journal'de yayınlanan röportajını Başbakan'ın temaslarını izlemek üzere bulunduğumuz Brüksel'de okumuştum.
Röportajda Hocaefendi'nin, CHP ile yakınlaşma sorusunu reddetmemesi ya da alternatif oluşuma sıcak bakan ifadeleri dikkatimi çekti ama herhangi bir rahatsızlık hissetmedim.
Hem malumun ilanı olması açısından rahatsız etmedi beni. Hem de Cemaat-CHP işbirliğini Mısır'daki sağır sultan bile duydu. CHP'nin İstanbul ve Ankara adaylarının belirlenmesi sürecinde Kılıçdaroğlu'ndan daha fazla gayret gösterdikleri herkesin malumu.
AK Parti'ye karşı alternatif hazırlanmasını ise 17 Aralık darbe girişiminin siyasi sonucu olarak görmeli. Cemaatin talimatıyla istifa eden milletvekilleri, Meclis'te süs bitkisi olarak durmayacaklar. Bir süredir arka bahçe olarak kullandıkları BBP'ye ya da başka bir oluşuma geçip, 28 Şubat ara rejiminin DTP'si görevini üstlenecekler.
Hem ayrıca Gülen Hareketinin siyasi sonuçlarını göze aldığı sürece CHP ile ittifak kurmasının ya da yeni oluşumlara göz kırpmasının yadırganacak bir yanı yoktur.
Geçmişte Ecevit ile işbirliği yapmışlardı, şimdi Kılıçdaroğlu ile. Bize bu izdivacın hayırlı olmasını dilemek düşer.
Beni asıl ilgilendiren Hocaefendi'nin,'Türk halkı, son iki yıldır demokratik sürecin tersine dönmüş olmasından dolayı üzüntülü' olduğu ifadesiydi.
Hocaefendi, böylece AK Parti ile yaşadıkları sorunu, iktidarın son 2 yıldır demokratikleşmeden vaz geçmesine bağlıyordu.
Hocaefendi bunu kime söylüyordu?
Yahudi cemaatinin sesi olan Wall Street Journal'e.
Mavi Marmara olayından bu yana İsrail ve ABD içindeki etkin Yahudi Cemaati, AK Parti'yi cezalandırmayı kafaya koydu. Gülen hareketi, MİT operasyonu ve 17 Aralık darbe girişimi ile bunu gerçekleştirmeye çalışıyor şeklinde bir iddia söz konusu.
Hocaefendi'nin 28 medya kuruluşu talepte bulunmasına rağmen Yahudi sermayesinin en etkili yayın organı olan WSJ'yi tercih etmesi bu iddiaları güçlendiriyor.
Hocaefendi, 9 insanımızın İsrail askerleri tarafından şehit edildiği Mavi Marmara olayları sırasında da Wall Street Journal'a konuşmuştu.
Tam da İsrail'in arzu ettiği şekilde.
Tüm dünyanın İsrail vahşetini kınadığı bir sırada Hocaefendi, şehit edilen Müslümanlardan yana değil, Müslümanları katleden İsrail'den yana tavır koymuştu. Yüreğimizi yakan, utançtan başımızı yere eğdiren o açıklamasında Hocaefendi, katile destek verip, 'İsrail'in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır' demişti. Hocaefendi bu sözleriyle, İsrail saldırısı başladığı sırada, 'Şahadet şerbetine son saatler. Var mı daha güzel şey? Varsa o da sadece annemdir' diye yazan Furkan'ımızın ruhunu muazzep etmişti.
Hocaefendi'nin Wall Street Journal sevdası nereden geliyor?
Türkiye'nin başı nerede belaya girdiyse, WSJ provokatif yayınlarıyla orada ön plana çıktı.
7 Şubat MİT operasyonunun Amiral gemisiydi, Gezi olaylarının ise kara propaganda aracı.
Ayrıca Hocaefendi'nin son 2 yılda demokratikleşme konusunda geri adım atması nedeniyle AK Parti ile ilişkilerinde gerileme olduğu yönündeki değerlendirmesi de gerçeği yansıtmıyor.
Küçük bir arşiv taraması son 2 yılda, çözüm süreci başta olmak üzere demokratikleşme alanında önemli adımların atıldığını ortaya koyuyor.
Bakalım son 2 yılda ne yapılmış?
28 Şubat'ın ürünü olan Kur'an Kurslarındaki yaş sınırı kaldırıldı.
Üniversite öğrencilerinin ardından Kamudaki başörtüsü yasağına son verildi.
Merve Kavakçı'nın milletvekili olduğu halde başörtülü olduğu için yemin ettirilmediği parlamentoda milletvekillerinin başörtülü olarak genel kurula girmesi sağlandı.
28 Şubat'ın en büyük dayatması olan 8 yıllık kesintisiz eğitim kaldırıldı.
Getirilen 4 artı 4 artı 4 yıllık eğitimle Peygamberimizin Hayatı ve Kur'an-ı Kerim okullara ders olarak konuldu.
İmam Hatiplilerin polis ve askeri okullara giriş yasağı kaldırıldı.
YAŞ mağdurlarına iade-i itibar verildi.
28 Şubat sürecinde başörtülü oldukları için okullarından atılan öğretmenlere görevlerine dönme imkanı getirildi.
28 Şubat ürünü olan EMASYA kaldırıldı.
Ve Çok daha önemlisi, Hocaefendi'nin, 'Sulhta hayır vardır' diye destek verdiği çözüm süreci başladı. İslam'ın iki bahadır evladı olan Kürtlerle-Türkler, yeniden bir araya geldi.
Yukarıda saydıklarımın içinde Hocaefendi'yi rahatsız eden bir madde var mı bilmiyorum. Demokratikleşme konusunda, daha çok mesafe almamız gerektiğine inananlardanım.
Ayrıca demokratikleşmede gerileme var diye darbe girişiminde bulunmanın hangi manaya geldiğini ise anlamakta zorlanıyorum. Hem demokratikleşme eksikliğinden söz edeceksiniz hem cemaat vesayetini tesis etme adına milli iradeyi temsil eden hükümete karşı savaş açacaksınız.
Madem demokratikleşmeden saptılar, o zaman korku imparatorluğu tesis ederek, ülkeyi bir polis ve yargıç cumhuriyetine çevirerek mi, sağlayacaksınız demokratikleşmeyi?
Yazının devamı için tıklayın..
Yeni Şafak / Abdulkadir Selvi