''VTR DENİLEN SAÇMALIĞI DİLİMİZE KADIRGALI AYSEL SOKTU!..'' BÜLENT ÖZVEREN'DEN İLGİNÇ SÖZLER!..
Eurovision'un yıllardır sunuculuğunu yapan Bülent Özveren, televizyon tarihine Seda Sayan tarafından sokulan VTR'yi öyle bir anlattı ki...
Televizyon haberleri yaparken, haber dilinin günlük konuşma diliyle yapılmasına, çok önem verirdim...
Bizim gazetecilikte polis muhabirleri polis gibi konuşur, diplomasi muhabirleri de diplomat gibi...
Bir dönem Milliyetin Genel Yönetmenliğini de yapan Hürriyet yazarı Sedat Ergine televizyonda rastlarsanız dikkatli bakın:
Sözcükleri diplomat lehçesi ve mimikleriyle, yayarak ve incelterek konuştuğunu göreceksiniz...
Çünkü Sedat bu meslekteki ilk 8-10 yılını Ankarada diplomasi muhabiri olarak geçirdi, sonra da Washingtona gitti orada da uzun yıllar diplomatlarla teşrik-i mesai yaptı (Editör not: Sakın yazar yanlış tuşlamış bu teşvik-i mesai olacak, bırak doğrusu teşrik-i mesai olarak kalsın)...
Ben de diplomasi muhabiri başladım bu mesleğe ama, Allahtan beni Aydın bey yurtdışı göreve gönderdiğinde Washingtona değil, Atinaya gönderdi...
Ben de sözcükleri yayarak, mimikleri incelterek konuşan diplomatlardan kendimi sıyırıp, Nikos Kazancakisin Zorba karakterinin Akdenizli esintileri daha bir sarmaladı yüreğimi...
Neyse...
Televizyon haberlerini yaparken bizim polis muhabirleri yatar kalkar F-tipi cezaevi derlerdi... (Bu F-tipi cezaevlerinin şu anda kullanımdaki F tipiyle bir ilgisi yok... Şu andaki F tipi Fetullah Gülen ve cemaati kastetmek için söyleniyor... F-tipi cezaevi ise bir ya da üç kişilik hücrelerin olduğu yüksek güvenlikli, terör veya organize suçlardan hükümlü kişilerin yattığı özel cezaevleri...
"Ben de F-tipi cezaevi" diyen muhabirlere sinirlenirdim:
- "Yavrucuğum, akşam eve gittiğinde annene babana, buluştuğunda sevgilinle konuştuğun kelimelerle haberi yazsana... Sen annene babana cezaevini anlatmak istedin mi F-tipi cezaevi mi diyorsun?.. Anlıyor mu kadıncağız F-tipi deyince...
Anlamıyor... O zaman niye öyle diyorsun... Hava atmak için mi?.. Desene şuna 3 kişilik, tek kişilik özel hücrelerin olduğu cezaevi..."
***
Ben "acı var mı acı"ya varacak kadar basit bir Türkçeyle televizyon haberlerini vermek isterken, günlerden bir gün "vetere" diye bir kelime dönüp dolaşmaya başladı televizyoncu dilinde...
Üç günlük genç spikerler, yılların haber spikerine kadar herkesi aldı bir moda:
"Şimdi veteremizi izliyoruz...
Ulan ne mene birşey bu VETERE (kısaltılmışı VTR)...
Havalı havalı Frankafon bir çağrışım katarak, Harvardda okuyup, yabancı dil olarak Fransızca almış bir edayla VETERE diye sallama..."
Haber toplantılarında o kadar çok salladım ki "Kardeşim VETERE deyip durmayın şuna... Bandımızı giriyoruz deyin yeter..." diye...
Sonunda kırk defa söyleyince insanın başına gelirmiş ya, bir gün konuklu bir programımda dilimin ucuna bant sözcüğü gelmez oldu...
Söyledim mi ben de VETERE sözcüğünü yayında...
Erol Aksoy kulakları çınlasın, inanılmaz zeki bir adamdı benim de televizyon haberlerinde eleştirilecek kadar günlük konuşma dilinden yana olduğumu bilirdi...
Fırsatı kaçırmadı...
"Reha" dedi, "VETERE diyorsun, izleyici anlamaz, değil mi?.."
Erol Aksoy böyle bir patrondu işte...
Fırsatı buldu mu kaçırmazdı...
Dün Aktüel dergisini okurken baktım Eurovison Şarkı Yarışmalarını Milattan bu yana sunmasıyla meşhur spiker abimiz Bülent Özveren bu VETERE olayının Seda Sayan tarafından topluma mal edildiğini açıklarken şöyle konuşmuş: "VTR, video tape recorderın kısaltılmışı... Bunu İngilizce nasıl söylersin?..
Vi-Ti-Ar... Biz BBCye Be-be-ce mi diyoruz, yoksa bi-bi-si mi?..
Kadırgalı Aysel yani Seda Sayan, VE-TE-RE dedi öyle kaldı...
Bir yerde görürsem kulaklarını çekeceğim...
Türkçemiz Kadırgalı Aysele kalmış daha ne söyleyeyim ben?.."
***
Çok güzel söylüyor da Bülent Özveren Abi, onun sözlerinden Kadırgalı Seda Sayana kalmasaydı Türkçemiz, VE-TE-RE yerine Vİ-Tİ-AR diyeceğimiz çıkıyor ortaya...
Ve-Te-Re falan denmesinden zinhar yana değilim ben...
Ama "Kadırgalıya kaldı Türkçemiz" falan deyip "derinden aydın havası aşağılamasından" hafif rahatsız oldum Bülent Abinin...
Bu durumda kendisinin 27 yıldır havalı havalı sunduğu, adıyla özdeşleşmiş Eurovision (okunuşuyla Örovizyon) Şarkı Yarışması ne mene bir şey oluyor izah edebilir mi?..
"Örovizyon" kısmı Fransızca, "Şarkı Yarışması" kısmı Türkçe...
Altı Kaval Üstü Şeşhane... (Editöre not: Şişhane değil Şeşhane...)
O da bir nevi VE-TE-RE...
Böyle bilgi ve teferruat gerektiren işlerde birilerini aşağılıyorsanız, kendinize de bir mukayyet olmalısınız...
Öyle değil mi Bülent Abi?..
Sevgiler ve bilgiyi paylaştığın için teşekkürler...
Reha Muhtar/Vatan
Bizim gazetecilikte polis muhabirleri polis gibi konuşur, diplomasi muhabirleri de diplomat gibi...
Bir dönem Milliyetin Genel Yönetmenliğini de yapan Hürriyet yazarı Sedat Ergine televizyonda rastlarsanız dikkatli bakın:
Sözcükleri diplomat lehçesi ve mimikleriyle, yayarak ve incelterek konuştuğunu göreceksiniz...
Çünkü Sedat bu meslekteki ilk 8-10 yılını Ankarada diplomasi muhabiri olarak geçirdi, sonra da Washingtona gitti orada da uzun yıllar diplomatlarla teşrik-i mesai yaptı (Editör not: Sakın yazar yanlış tuşlamış bu teşvik-i mesai olacak, bırak doğrusu teşrik-i mesai olarak kalsın)...
Ben de diplomasi muhabiri başladım bu mesleğe ama, Allahtan beni Aydın bey yurtdışı göreve gönderdiğinde Washingtona değil, Atinaya gönderdi...
Ben de sözcükleri yayarak, mimikleri incelterek konuşan diplomatlardan kendimi sıyırıp, Nikos Kazancakisin Zorba karakterinin Akdenizli esintileri daha bir sarmaladı yüreğimi...
Neyse...
Televizyon haberlerini yaparken bizim polis muhabirleri yatar kalkar F-tipi cezaevi derlerdi... (Bu F-tipi cezaevlerinin şu anda kullanımdaki F tipiyle bir ilgisi yok... Şu andaki F tipi Fetullah Gülen ve cemaati kastetmek için söyleniyor... F-tipi cezaevi ise bir ya da üç kişilik hücrelerin olduğu yüksek güvenlikli, terör veya organize suçlardan hükümlü kişilerin yattığı özel cezaevleri...
"Ben de F-tipi cezaevi" diyen muhabirlere sinirlenirdim:
- "Yavrucuğum, akşam eve gittiğinde annene babana, buluştuğunda sevgilinle konuştuğun kelimelerle haberi yazsana... Sen annene babana cezaevini anlatmak istedin mi F-tipi cezaevi mi diyorsun?.. Anlıyor mu kadıncağız F-tipi deyince...
Anlamıyor... O zaman niye öyle diyorsun... Hava atmak için mi?.. Desene şuna 3 kişilik, tek kişilik özel hücrelerin olduğu cezaevi..."
***
Ben "acı var mı acı"ya varacak kadar basit bir Türkçeyle televizyon haberlerini vermek isterken, günlerden bir gün "vetere" diye bir kelime dönüp dolaşmaya başladı televizyoncu dilinde...
Üç günlük genç spikerler, yılların haber spikerine kadar herkesi aldı bir moda:
"Şimdi veteremizi izliyoruz...
Ulan ne mene birşey bu VETERE (kısaltılmışı VTR)...
Havalı havalı Frankafon bir çağrışım katarak, Harvardda okuyup, yabancı dil olarak Fransızca almış bir edayla VETERE diye sallama..."
Haber toplantılarında o kadar çok salladım ki "Kardeşim VETERE deyip durmayın şuna... Bandımızı giriyoruz deyin yeter..." diye...
Sonunda kırk defa söyleyince insanın başına gelirmiş ya, bir gün konuklu bir programımda dilimin ucuna bant sözcüğü gelmez oldu...
Söyledim mi ben de VETERE sözcüğünü yayında...
Erol Aksoy kulakları çınlasın, inanılmaz zeki bir adamdı benim de televizyon haberlerinde eleştirilecek kadar günlük konuşma dilinden yana olduğumu bilirdi...
Fırsatı kaçırmadı...
"Reha" dedi, "VETERE diyorsun, izleyici anlamaz, değil mi?.."
Erol Aksoy böyle bir patrondu işte...
Fırsatı buldu mu kaçırmazdı...
Dün Aktüel dergisini okurken baktım Eurovison Şarkı Yarışmalarını Milattan bu yana sunmasıyla meşhur spiker abimiz Bülent Özveren bu VETERE olayının Seda Sayan tarafından topluma mal edildiğini açıklarken şöyle konuşmuş: "VTR, video tape recorderın kısaltılmışı... Bunu İngilizce nasıl söylersin?..
Vi-Ti-Ar... Biz BBCye Be-be-ce mi diyoruz, yoksa bi-bi-si mi?..
Kadırgalı Aysel yani Seda Sayan, VE-TE-RE dedi öyle kaldı...
Bir yerde görürsem kulaklarını çekeceğim...
Türkçemiz Kadırgalı Aysele kalmış daha ne söyleyeyim ben?.."
***
Çok güzel söylüyor da Bülent Özveren Abi, onun sözlerinden Kadırgalı Seda Sayana kalmasaydı Türkçemiz, VE-TE-RE yerine Vİ-Tİ-AR diyeceğimiz çıkıyor ortaya...
Ve-Te-Re falan denmesinden zinhar yana değilim ben...
Ama "Kadırgalıya kaldı Türkçemiz" falan deyip "derinden aydın havası aşağılamasından" hafif rahatsız oldum Bülent Abinin...
Bu durumda kendisinin 27 yıldır havalı havalı sunduğu, adıyla özdeşleşmiş Eurovision (okunuşuyla Örovizyon) Şarkı Yarışması ne mene bir şey oluyor izah edebilir mi?..
"Örovizyon" kısmı Fransızca, "Şarkı Yarışması" kısmı Türkçe...
Altı Kaval Üstü Şeşhane... (Editöre not: Şişhane değil Şeşhane...)
O da bir nevi VE-TE-RE...
Böyle bilgi ve teferruat gerektiren işlerde birilerini aşağılıyorsanız, kendinize de bir mukayyet olmalısınız...
Öyle değil mi Bülent Abi?..
Sevgiler ve bilgiyi paylaştığın için teşekkürler...
Reha Muhtar/Vatan