VİZYONDAN BİZE KALAN GEORGE CLOONEY OLDU!

Fetih 1453 salonları fethedince Oscar adayı "Senden Bana Kalan" haftanın tek filmi... Oscar'ın diğer adayı Hugo'da yeniden gösterimde... Medyaradar sinema yazarı Murat Tolga Şen "Haftanın Filmleri"ni yazıyor.

Fatih kendinden yüzyıllar sonra “Fetih1453” filmi ile İstanbul’u yeniden fethediyor. “Bu film sinema salonlarını fethedecek” demiştim ve haklı çıktım. Film 2. haftasına girerken hala yoğun bir seyirci ilgisine mazhar olduğu için bu hafta gösterime girecek tek bir film var.

"Yaşam Savaşı / Declaration of war” Nisan ayına kaydırılınca bu yıl ki Oscar ödüllerinin güçlü adaylarından biri olan “The Descendants / Senden Bana Kalan” haftanın tek filmi oldu. Türkiye’de vizyonun bu kadar yoğun bir haftasında tek bir filmin gösterime girmesi, benzerine ancak 80’lerde (Film ve salon yokluğu sebebiyle) rastladığımız bir şey… Tek filmli haftanın tesellisi ise geçtiğimiz yılın en önemli yapımlarından biri olan Martin Scorsese’in Hugo filminin yeniden gösterime sokulması oldu. Ne yapalım, bu hafta da böyle oldu: Az ama öz…

THE DESCENDANTS / SENDEN BANA KALAN / 7 yaş ve üstü / 115 dk.



Bir deniz kazasında eşi ağır yaralanan ve Hawai’de büyük bir arazinin mirasçılarından olan Matt, hayatıyla ve evliliğiyle ilgili iç hesaplaşmalar yaşarken komadaki karısının bir aşığı olduğu ve onu aldattığını öğrenir. Çocuklarını da yanına alarak hem bu durumla hem de tüm hayatıyla yüzleşeceği bir yolculuğa çıkar…

5 dalda Oscar adaylığı ve 2 dalda kazandığı Altın Küre (En İyi Film & En İyi Erkek Oyuncu) ile yılın iddialı yapımlarından biri olarak karşımıza çıkan ve Kaui Hart Hemmings’in aynı adlı romanından uyarlanan “Senden Bana Kalan”ın başrolünde, bu filmdeki performansı kariyerinin en iyisi olarak da değerlendirilen usta oyuncu George Clooney yer alıyor. Yönetmen koltuğunda ise iki Oscar adaylığı bulunan ve “Sideways” ile ödülü kazanan Alexander Payne oturuyor.

Hayatın kendisi gibi sakince ama tortu bırakarak akan filmi herhangi bir türe dâhil edebilmek zor. Benim kanım yola çıkanın değiştiği türden bir “yol filmi” olduğu zannında… Hikâye bazında herhangi bir yenilik içermeyen senaryonun derdi de bu değil zaten… İnsanı en dürüst ve yalnız haliyle anlatan öykünün enstrümanı ise izleyen herkesin katıldığı üzere George Clooney oluyor. Oscar’ da dâhiyi ya da sakatı oynamıyorsanız şansınız yoktur derler… Bakalım Clooney bu abartısız ama derinden etkileyen performansıyla akademiyi etkileyebilecek mi?

Alexander Payne’nin izleyeni Matt karakteri ile özdeşleştirmek istediği çok açık… Çocuklarına, onların arkadaşlarına, tanıdığı herkese karşı olan hisleri ile izleyenin hissettiği filmin başından sonuna aynı yoğunlukta değişiyor. Bunu müthiş bir yönetmenlik başarısı olarakgörüyorum.

Aldığı ve aday olduğu ödüller yüzünden büyük beklenti ile gitmeden izlediğinizde çok sevebileceğiniz iddiasız bir film “Senden Bana Kalan”… Tıpkı başkarakteri gibi, sıradan birinin sıradışı hikâyesi olmayı başarıyor. Ayrıca izlerken Hawaii’ye gitmiş gelmiş kadar oluyorsunuz. “Artık iyi filmler çekmiyorlar” diyen herkese göre...

4**** Gerçekten güçlü bir film, bilet parasının karşılığını veriyor.

HUGO / 3D / 126 dk.



Hugo babasının ölümünden sonra yaşamını tren istasyonunda gizli saklı devam ettirmek zorunda kalan bir çocuktur. İstasyondaki saatin bakımını öğrenir sarhoş amcasından ve onun bir amacı vardır. Babasından ona son kalan şeyi, Automaton’u tamir etmek. Çalarak yaşamaktadır. Yiyecek ve tamir için gerekli parçaları çalmaktadır tren istasyonundaki dükkânlardan ve bir gün oyuncakçının suratsız ihtiyar sahibi onu yakalar ve elindeki her şeyi alır. Hugo ister istemez bu adamı defterini ve malzemelerini geri vermeye ikna etmek durumundadır. Yalnızlığını gidermesinin tek çaresi budur çünkü.

Oscar adaylıklarının yüzü suyu hürmetine bu hafta yeniden gösterime giren Hugo geçen yılın en büyük sinema sürprizi oldu. Sinema yazarları dahil herkesin “Martin Scorsese neden 3 boyutlu bir çocuk filmi çeker ki?” sorusuna maruz kalan filmi izlediğimizde gördük ki, karşımızdaki şey basit bir çocuk eğlencesi değil sinema tarihinin en büyük ustalarından birine müthiş bir saygı duruşuydu.

Film, Brian Selznick’in “TheInvention of Hugo Cabret” romanından uyarlama. 1930’lar Paris’inde geçen hikâye bir çocuğun yalnızlığını giderme çabasıyla başlayıp bambaşka bir yöne doğru ilerliyor. Martin Scorsese adeta kısa bir sinema tarihçesi sunuyor filmde. En önemli lafı ise savaş üzerine… “Savaştan dönenler artık masallara inanmıyorlar” diyor ve masumiyetin yitirilişine acıklı bir not düşüyor usta sinemacı.

Sinemayı seven herkesin mutlaka izlemesi gerekir diyerek köşemi bu haftalık sonlandırıyorum sevgili okurlar… Bitirken yine Hugo filminden güzel bir kelam koyalım;

‘’Belki de bu yüzden bozuk makineler beni bu kadar üzüyor. Üstlerine düşen görevi yapamıyorlar. Belki insanlar içinde aynı şey geçerlidir. Amacını kaybedersen, bozuk bir makineden farkın kalmaz…"

5 ***** Başyapıt, mutlaka sinemada görülmesi gerekli!

Twitter.com/murattolga
murattolga@gmail.com