VATAN'IN YENİ YAZARI YENİ OKURUYLA NASIL TANIŞTI?
Vatan Gazetesi'nde bugün ilk yazısı yayınlanan usta yazar, yeni okuruna kendisini nasıl tanıttı?
Merhaba!
Vatan’daki ilk yazıma başlarken değerli okuyucularımı saygı ile selâmlıyorum. Vatan, köşe yazarlığı yaptığım üçüncü gazete... Daha önce, üç yılı Tercüman’da, beş yılı da Radikal’de olmak üzere sekiz yıl yazarlık yaptım ve doğruluğuna inandığım görüşlerimi siz okuyucularımla paylaştım. Halkımızın çoğunluğunun bakış açısını dikkate alarak güncel siyasî konularda değerlendirmeler yapmaya ve teorik meselelere saplanıp kalmamaya çalışıyorum.
Yazılarım, haftada dört defa, Salı, Perşembe, Cuma ve Pazar günleri yayınlanacak. Pazar yazılarımı, güncellikten ayrılmadan sohbet tarzında kaleme alıyorum.
Yazılarım hakkında görüşlerinizi ve eleştirilerinizi bekliyorum.
***
1982 Anayasası, ‘gayrimeşru’ bir hukukî metindir. Sadece bunun için dahi, 12 Eylül Cuntası tarafından yaptırılan bu gayrimeşru ve antidemokratik Anayasa, mümkün olan en kısa zamanda yürürlükten kaldırılmalıdır. 2003 yılından beri muhalefetin ve devlet kurumlarının mutabakatları sağlanamadığı için, bu Anayasa’nın yürürlükten kaldırılması ve yerine ‘Yeni Anayasa’nın yürürlüğe konulması çok gecikmiştir.
‘Kılıç zoru’ ile iktidarı ele geçirebilirsiniz; anayasalar, yasalar da yapabilirsiniz; fakat asla bunların ‘meşruiyetini’ sağlayamazsınız. Darbeciler tarafından yürürlüğe konulduktan 28 yıl sonra dahi hâlâ bu anayasanın geçerli olması, Türkiye’de demokratik rejimin ne derece sınırlı olduğunun bariz bir göstergesidir. Ne yazık ki bu millet hiçbir zaman kendi anayasasını yapma imkanı bulamamıştır. Türkiye’de anayasalar, özellikle 1960’ta başlayan ‘Darbeler Dönemi’nde millet tarafından yapılmamıştır. En kısa zamanda, ‘millet ve temsilcileri’ tarafından hazırlanan yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç vardır.
Bu çerçeveden bakıldığında 12 Eylül 2010 Referandumu’nun, Türk demokrasi tarihinde çok önemli bir ‘dönüm noktası’ teşkil ettiğini görüyoruz. Zira, ilk olarak bu kadar kapsamlı bir Anayasa Değişikliği Paketi halk oyuyla kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur. Bu şekilde, jüristokratik hâkimiyetin de yerini millet egemenliğine bırakması konusunda önemli bir adım atılmıştır.
***
Başbakanlık Müsteşarı iken, Başbakan Özal bana gizli bir görev vererek ‘üç alternatifli yeni anayasa’ hazırlamamı istemişti. Anayasa değişiklikleri ile meselenin çözümlenemeyeceğini biliyor; 1982 Anayasa’sını tümüyle yürürlükten kaldırarak ‘yeni bir anayasa’nın yapılması gerektiğini düşünüyordu.
‘Parlamenter Sistem’, ‘Yarı Başkanlık Sistemi’ ve ‘Başkanlık Sistemi’ne göre üç alternatifli yeni anayasa tasarıları hazırlayarak kendisine sundum.
Gönlünde ‘Başkanlık Sistemi’ yatıyordu; ancak önce Parlamenter Sistem çerçevesinde bir değişikliğin daha uygun olabileceği kanaatindeydi.
Özellikle Cumhurbaşkanı olduktan sonraki dönemde, ‘Başkanlık Sistemi’nin faydalı olacağı yolundaki kanaati kesinleşti. Cumhurbaşkanlığı’ndan inerek yeni bir parti kurmayı, tek başına iktidara gelmeyi ve Türkiye’yi ‘Başkanlık Sistemi’ne geçirmeyi düşünüyordu. Ne yazık ki, ömrü vefa etmedi...
***
Türkiye için yeni bir anayasaya olan ihtiyaç açıktır.
Yapılacak Anayasa, ‘tepkiye yer vermeyen’, ‘katı olmayan’, ‘ayrıntılara inmeyen’, tam aksine ‘esnek’, ‘sade’ ve ‘kısa’ ilkelere dayanan bir anayasa olmalıdır. Ayrıca, Yeni Anayasa, ‘gerçekçi’, yani toplumumuzun tarihine, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısına, milletin değerlerine uygun ve dünyadaki gelişmelerle bağdaşan bir anayasa olmalıdır.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletleri ile birlikte eriştiği ve paylaştığı ‘evrensel değerler’ vardır. Bunlar arasında ‘insan hak ve hürriyetleri’, ‘çoğulcu’ ve ‘demokratik’ değerler sayılabilir. Artık bu anlayış ve değerlerden geriye dönüş mümkün değildir. Bu değerlerin tesiriyle dünya ülkeleri arasında bir ‘küreselleşme’ süreci yaşanmaktadır. Bu süreçte ülkeler bütünlüklerini koruyarak kendi aralarında ‘ekonomik ve siyasî birlikler’ oluşturmaktadır. İşte hazırlanacak yeni anayasanın bu iç ve dış dinamikleri de gö zetmesi gerekir.
Devlet sistemine gelince, ‘kuvvetler ayrılığı prensibi’ne itina edilmeli; ancak bunun bir ‘kuvvetler infiradı’na (izolasyonuna) dönüşmesine mâni olunmalıdır. Sistem, parlamenter, yarı başkanlık ve başkanlık sistemi şeklinde düşünülebilir. Her sistemin de faydalı ve mahzurlu yönleri vardır. Her sistem de iyi uygulanırsa başarılı olabilir.
***
Tekrar ediyorum, Türkiye’nin acilen millet tarafından yapılmış bir ‘yeni Anayasa’ya ihtiyacı vardır. Bu yapılmadan ‘yeniden yapılanmanın’ gerçekleştirilmesi mümkün değildir.
Hasan Celal GÜZEL / VATAN